Bir küçücük kırlangıç
varmış…..
“Hiç hayvanlar intihar eder mi?” diye düşündüm. Olsa olsa
bir yanılgıdır. Ne bileyim başka bir şey yapmaya çalışıyorlardır. Bir şeyden
kaçıyorlardır, belki de güneşlenmek, dinlenmek istiyorlardır. Başka bir şey
olmalı dedim. Bunları düşünürken uyumuşum.
Sabah güzel aydınlık bir yaz gününe uyandım. Günaydın dedim
kendime ve yaza. Sonra yazın başlangıcını haber veren çığlıklarıyla kırlangıçların
gelmiş olduklarını fark ettim. Buraya taşındığımdan beri her yazı onlarla
geçiririm. Teras çıkıntısının altına yuva yaparlar ve sonbaharda gidene kadar terası bir panayır
yerine çevirirler. Onlar geldikten sonra, sonbahara kadar havalar bir daha çok soğuk
olmaz ve ben de terasta yatarım.
Teras çıkıntısının altına kırlangıçlar, terasın üzerini
örten çatı uzantısının altına da hep bir çift kumru yuva yapar. Onları tanırım,
onlar da bana alışmışlardır, her sene 2 veya 3 kez ikişer yavru yapıp
büyütürler. Ama kırlangıçlar ancak alt katın penceresinden görebileceğim
şekilde terasın altındaki çıkıntıya yuvalanırlar.
O sene bir çift kırlangıç ilk kez çatı uzantısının altına
yuva yaptı. Bir süre sonra baktım üç
tane yavru var. Neredeyse hareketsiz duran kumru yavrularına göre hiperaktif
çocuklar gibi durmadan kımıldayan, annelerinin yem getirmesini sabırsızlıkla
bekleyen kırmızı ağızlı üç tane yavru.
Yan komşumun kedisinin bir gün gözünü yuvaya diktiğini
gördüm ama hiç benim tarafa geçmez. Ayrıca iki tarafı ayıran yüksek bir duvara
tırmanması da imkansız gibi, ayrıca geçse bile zaten yuvaya ulaşamaz diye
düşünüp rahatladım.
Ama tam duvarın kenarına aramızdaki duvarı kapatsın diye
geçen sene diktiğim yaseminleri hesaba katmamışım. Bir sabah kırlangıçların çığlıklarıyla uyandım, yataktan
fırlayıp o tarafa yöneldim, yavrulardan biri kedinin ağzında. Atlayıp ağzından
yavruyu alsam da kanatlarının ciddi bir şekilde yaralanmış olduğunu gördüm.
Annesinin yavruyu bırakmam için yaptığı ataklara ve çıkardığı gürültülere
aldırmadan yaralarına pansuman yaptım, yuvasına yerleştirdim. Yaseminleri de oradan söküp başka yere diktim.
Arada bakmaya devam ettim, yaşadı, iyileşti ve büyümeye
devam etti.
Bir süre sonra baktım, diğer iki yavru uçmaya başladı. Ama
bu uçmuyor. Uçamıyor. Hayatta kalmış ama kanatlarında oluşan hasar uçmasına
izin vermiyor.
Yavaş yavaş sonbahar geldi, kırlangıçlar sürüler halinde
toplanıp göçmeye başladılar.
Her sabah işe gitmeden kontrol ediyorum, bunlar hala
oradalar. Bir sabah kalktım yoklar, hepsi gitmiş, sadece o yavru yuvada. Öyle
duruyor. Doğanın kanunu dedim işte, zayıflar ölecek, güçlüler yaşayacak. Onu ölüme terk edip gitmişler, demek ki onları bir arada
tutan bağ o kadar kuvvetli değil.
Akşama kadar orada tek başına kalan, öksüz, sakat yavruyu
düşündüm. İçeri alsam acaba yaşar mı, uyum sağlar mı? Acaba kırlangıçlar ne kadar yaşıyor, bir
kırlangıç öyküsünde bilge adam kırlangıçların ömrü 6 aydır demiyor muydu? Ama 6
aysa nasıl geri geliyorlar ki?
Akşama kadar düşündüm, ama bir çare bulamadım.
Akşam eve geldiğimde anne ve babanın geri gelmiş olduğunu
gördüm. Demek diğer yavrularını göçecek bir sürüye katıp geri gelmişler.
Onların yavrularını bırakıp gidecek kadar sevgisiz olduklarını düşünmüş
olduğuma utandım. Sonra da peki ama şimdi ne olacak? Göçmezlerse üçünün de
öleceğini düşündüm.
"Üçü de öleceğine yavruyu öldürsem mi?" dedim. Bütün bunlar
aslında biraz da benim yüzümden olmuştu, yavruyu kedinin ağzından almasam ölecek,
bütün bunlar olmayacaktı. İşgüzarlık yapmış, bi yavruyu kurtaracağım diye
üçünün de ölmesine neden olmuş olacaktım.
Ama yapamadım. Kıyamadım. Belki bir mucize olur, kanatları
iyileşir uçar dedim. Bekleyip görmeye karar verdim.
Her sabah uyanınca gidip yuvaya bakıyordum. Oradaydılar.
Neredeyse orada burada tek tük kırlangıç kalmış, havalar soğumaya başlamıştı.
Yakında yiyecek bulamayacaklar, ya açlıktan ya da havalar soğuyunca soğuktan
ölüp gideceklerdi.
Bir sabah kalktım. Yoklar. İşte beklediğim mucize olmuş
dedim. Uçup gitmişler. Kendimi boş yere suçlamışım, iyi ki kurtarmışım dedim. Sevinçten gözlerim
doldu, hazırlandım, kapıyı kapattım ve işe gitmek için dışarı çıktım.
Tam yuvanın altına geldiğimde yerde yatan yavruyu gördüm.
Kafasının üstüne düşmüş ve boynu kırılmıştı. Annesi, babası gidebilsin diye kendini
aşağı atmış.
Gözümde yaşlar, “hiç
hayvan intihar eder mi ?” dedim.
Siz öğrettiniz her canlı intihar etmekten korkar öyleyse edebilme potansiyelini bilir. Unutmayacağım bir anekdot oldu sağolun hocam
YanıtlaSil