İzleyiciler

12 Ekim 2018 Cuma

KİMLİK ve KİŞİLİK BOZUKLUKLARI



KİMLİK ve KİŞİLİK BOZUKLUKLARI

 Doğan Şahin


GİRİŞ VE BİR VAKA

Kişilik bozukluklarında sıklıkla kimlik sorunlarına da rastlanır. Bu yazıda kimlik sorunları ön planda olan kişilik bozukluklarını ele alarak, kimlik ve kişilik arasındaki ilişkilere değinmiş olacağım. 

On beş yıl kadar önce, bir danışmanlık firmasında çalışan 35 yaşlarında erkek bir hasta başvurmuştu. Yakınmasını “kendim olamıyorum” diye tanımlıyordu. Şöyle diyordu “Kendimi bir role kaptırmış olarak buluyorum. Bir yandan tam olarak girdiğim roldeki O kişi imişim gibi hissederken de aslında O olmadığımı da biliyorum”.

-Bir role girmezseniz nasıl hissediyorsunuz?

-Bir role girmezsem ne olduğumu, nasıl davranmam gerektiğini bilemiyorum.

Bu makalemin tamamı Birey ve Toplumun Psikodinamikleri Üzerine Yazılar isimli kitabımda yayınlanmıştır.

16 Mart 2018 Cuma

KİBRİN DÖRT YÜZÜ


KENDİLİK SAYGISI EKSİKLİĞİNİN GÖSTERGESİ OLARAK

KİBRİN DÖRT YÜZÜ

Doğan Şahin



KİBRİN İKİ TEMEL ÇEŞİDİ

TDK sözlüğü kibri Kendini beğenme, başkalarından üstün tutma, büyüklenme, benlik, gurur” diye tanımlamış. Oysa kibrin bundan başka bir anlamı daha var: Soğuk bir küçümseme. Burada kişi başkalarıyla arasına mesafe koyarak, adeta bir ulaşılmazlık zırhına bürünmek suretiyle olası incinmelerden kendini korumaya çalışır. Başkalarını önemsemediğinde onların eleştiri ya da olumsuz yargılarından da kendini muaf sayar.  

Kibir burada tanımlanan iki hali ile de narsisistik olarak yorumlanabilecek bir olgudur. Büyüklenmeci kibir ile küçümseyici soğukluk aynı kişide farklı durumlarda ortaya çıkan bir madalyonun iki yüzü gibidir. Kişi onay gördüğünde, büyüklenmeci bir tutum takınırken, onaylanmadığında, rekabet hissettiğinde ya da olası bir eleştiri ufukta belirdiğinde madalyonun küçümseyici yanı, soğuk yüzü ortaya çıkar.  Mesela herhangi bir davranışı dolayısıyla eleştirilen biri “sen benim seviyemde değilsin”, “benim muhatabım değilsin”, “benim ayarımda değilsin” gibi sözlerle karşı tarafı değersizleştirerek oradan gelen eleştiriyi etkisiz hale getirmek isteyebilir.

Tüm narsisistik tutumlar ya benlik saygısını yükseltmeye ya da korumaya hizmet ederler; gene tüm narsisistik tutumlar aslında yeterince sağlam olmayan bir benlik saygısının varlığını gösterirler. Ancak büyüklenmeci kibir, daha çok benlik saygısını yükseltmeye hizmet ederken küçümseyici kibir daha çok benlik saygısının zedelenmesini engellemeye yöneliktir. Büyüklenmeci kibir içinde olan biri kendini iyi, neşeli, coşkulu, hissederken; soğuk kibirlilik içerisindeki kişi tedirgin ve sıkıntılıdır. Büyüklenmeci kibirlilikte amaç başkalarında hayranlık uyandırarak kendilik saygısını yükseltmek iken, küçümseyici soğuk kibirlilikte maksat narsisistik yaralanma olasılığına karşı savunma pozisyonu almaktır.

Yalın hali ile kibirliliğin iki temel biçimini bu şekilde açıkladıktan sonra ayrıntılarına ve farklı görünümlerine biraz daha bakabiliriz. 

Bu makalemin tamamı Birey ve Toplumun Psikodinamikleri Üzerine Yazılar isimli kitabımda yayınlanmıştır.

2 Mart 2018 Cuma

KARINIZ (veya SEVGİLİNİZ) NEDEN SEVİŞMEK İSTEMİYOR OLABİLİR?


KADINLARDA CİSNEL İSTEK AZLIĞI

KARINIZ (veya SEVGİLİNİZ) NEDEN SEVİŞMEK İSTEMİYOR OLABİLİR?


Prof. Dr. Doğan Şahin



Karınız ya da sevgiliniz neden sevişmek istemiyor olabilir?


Bu sorunun tek bir yanıtı yok. Birazdan okuyacağınız gibi çok farklı nedenler söz konusu olabilir.


Çok farklı nedenlerden kaynaklansa da eşinizin cinsel ilgi ve isteği azsa ilk önce güzel ve yeterli süre sevişip sevişmediğinizi gözden geçirin.


Türkiye’de cinsel birleşme öncesi sevişme süresi ortalama 3-4 dakika civarındadır. Bu süre kadının uyarılması ve cinsel birleşmeye hazır hissetmesi açısından yeterli bir süre değildir. Cinsel birleşme öncesi sevişme süresi çiftin sadece cinsel yaşamlarını değil birbirlerine tutku, düşkünlük hissetme ve özen göstermelerini de önemli oranda etkiler.  Bu açıdan cinsel birleşme öncesi sevişme süresinin 15 dakikadan kısa olmaması uygundur. Cinsel birleşme süresi çok uzun ise ve bu sırada da sevişmeye devam ediliyorsa daha erken birleşme o kadar sorun teşkil etmeyebilir. Ancak 3-4 dakika birleşme öncesi sevişme ve 1-2 dakika cinsel birleşmeden ibaret bir cinsel yaşam birçok kadında hayal kırıklığına ve zamanla da cinsel istek ve ilgi kaybına yol açabilir.


İkinci olarak birbirinizin cinsel istekleri hakkında bilgi sahibi olup olmadığınızı, isteklerinizi konuştuğunuz oluyorsa da bunlara ne kadar özen gösterip göstermediğinizi gözden geçirin. Ülkemizde eşler birbirlerinin cinsel isteklerini, beklenti ve fantezilerini konuşmadıkları için çok fazla bilmezler. Partnerin beklenti ve fantezilerine uygun olmayan sevişmeler yeterince uyarıcı, haz verici ve doyum sağlayıcı olmaz ve bir süre sonra cinsel isteksizliğe ve uyarılma güçlüklerine neden olur. 


Yeterli sürede ve güzel sevişmenize rağmen eşiniz sizinle sevişmek istemiyorsa bunun çok farklı nedenleri olabilir. Bu konuyu daha iyi anlayabilmek için birçok soruya yanıt vermek gerekecek. Bu konuda en çok merak edilen soruları yanıtlamaya çalıştığım bu yazıyı bitirdiğinizde kendinizle ve eşinizle ilgili yararlı bilgiler edinmiş olacağınızı umuyorum. 


Kadınlarda cinsel isteksizlik artıyor mu?


Öyle görünüyor. Son yıllarda giderek daha fazla sayıda kadın, cinsel isteksizlik nedeniyle başvuruyor.  


Daha çok kadınlar mı, eşleri mi başvuruyorlar?

Erkeklerde olduğu gibi kadınlarda da cinsel sorunlar için profesyonel yardım arama en son yapılan şey oluyor. Önce geçer diye bekleniyor, sonra çok da önemli olmadığı düşünülüyor, sonra bir iki arkadaşa çıtlatılıyor, sağdan soldan duyulanlarla kulaktan dolma bir şeyler yapılıyor. Psikiyatriste veya cinsel terapiste ancak sorun epeyce uzadıktan ve genellikle eşin şikayeti ve ısrarlı talebi sonrasında gidiliyor. 


Birçok kadın eşiyle sevişmiyor oluşunu çok fazla önemsemiyor hatta cinsel isteğinin az olmasını ve cinselliğe fazla ilgi duymamasını erdemli ve ahlaklı biri olmasının delili olarak da yorumlayabiliyor.

Bazı kadınlar da cinsel isteksizliklerini yorgunluk ya da aşırı meşgul olmak gibi nedenlerden kaynaklanan geçici bir durum olduğunu düşünmek eğiliminde oluyorlar. Elbette yorgunluk ve aşırı yoğunluk cinsel isteği azaltabilir ama birbirine tutku duyan bir çift, yorgunluktan dolayı öpüşmek, birbirine dokunmak gibi cinsel etkileşimleri veya sevişmeyi tamamen bırakmaz. Her şeyi kendi dışındaki nedenlere bağlamak yorgunluğun da etkisiyle ortaya çıkan bir sorunu çözmeyi engelleyici olabilir. Kadınlarda ikinci çocuktan sonra sık görülen cinsel istekte azalma, çoğunlukla çocukların bakımının verdiği aşırı yorgunluk ve yoğunluğa bağlıdır. Ancak bu şekilde yorgunluğa bağlı gelişen cinsel istek azalmaları yukarıda da belirttiğim gibi çok aşırı boyutta olmaz. 


Kadınlarda cinsel isteksizlik ne kadar sıktır?


Çoğu batılı olan çeşitli uluslarda yapılan çalışmalarda, üretkenlik çağındaki kadınların yaklaşık % 20-30’unda cinsel isteksizlik saptanmıştır. Ülkemizde cinsel isteksizliğin sıklığına dair yapılmış bir çalışma bulunmamaktadır. Başvuru sayısı çok olmasa da muhtemelen batılı ülkelerden daha fazladır. Ancak son yıllarda insanların bilgilenmesindeki artış ile beraber daha sık rastladığımız bir başvuru nedeni olduğunu söyleyebilirim.


Neye cinsel isteksizlik deniyor? Cinsel isteksizlik denmesi için ne kadar azalması gerekiyor?


Daha önceden kadınlarda cinsel istek ve uyarılma bozukluğu ayrı tanı kategorileri iken DSM-5’te bu iki tanı cinsel ilgi ve uyarılma bozukluğu başlığı altında birleştirilmiştir. Birleştirilmeden önce cinsel istek bozukluğu, tanısı ile kastedilen, süreğen ve tekrarlayan bir biçimde cinsel fantezilerin ve cinsel etkinlikte bulunma isteğinin azalmış olması ya da hiç olmaması durumu idi. Bugünkü yeni tanı kategorisine göre ise kişinin cinsel ilgi ve isteğinde ya da uyarılmasında süreğen ve belirgin bir azalma olması durumudur. Şunlardan herhangi birinin olması tanı için yeterlidir; cinsel ilgi ve isteğin azalmış olması, cinsel etkinlik sırasında uyarılma ve haz duygusunun yeterli şiddette veya sürede olmaması ya da cinsel uyarılmanın ıslanma ve kabarma gibi fizyolojik tepkilerin açığa çıkmaması.

Cinsel isteksizlik ve cinselliğe olan ilgi kaybı, cinsel yaşamın tümüne yayılmış ya da bazı durumlarla sınırlı olabilir. Mesela eşiyle sevişmek isteği duymayan biri mastürbasyon yapıyor ya da erotik filmler izliyor olabilir. Cinsel isteksizliği olanlar cinsel etkinliği çoğunlukla kendileri başlatmazlar, eşleri tarafından başlatıldığı zaman da reddedebilir ya da görev gibi kabul edip gönülsüzce sevişebilirler. Keza cinsel istek ve ilgi kaybı olan birçok kadında aynı zamanda uyarılma sorunları gözlemlenir. Cinsel etkinlik sırasında yeterince uyarılmazlar ve haz almazlar. Birçok kadında ıslanma ortaya çıkmaz ya da ıslanma olsa bile sevişme boyunca devam etmez. Cinsel yaşantı sıklığı çoğu zaman düşük olsa bile, eşten gelen talepler ya da fiziksel yakınlık veya samimiyet için cinsel ilişki sıklığı azalmamış olabilir.

Cinsel istek azlığı ile birlikte görülen ya da cinsel istek azlığına bağlı olarak gelişen cinsel işlev bozuklukları neler?



Cinsel istek ve uyarılma bozukluğu olan kadınlarda sıklıkla orgazm olmakla ilgili güçlükler gözlemlenir. Yeterince ıslanma olmaması veya ıslanmanın sürmemesi ile ilgili olarak cinsel ilişki sırasında ağrı, yanma ve acıma görülebilir.

Başından beri cinsel isteği az olan biri ile cinsel isteği sonradan azalan biri farklı mıdır?



Başlangıçta normal bir cinsel isteğin bulunduğu uzun bir dönemin olması tedaviye daha iyi yanıt olabileceği anlamına gelebilir. Ergenliğin başından beri olan cinsel isteksizlikte ise çoğunlukla psikoseksüel gelişime dair sorunlar ya da daha ciddi tıbbi etkenler söz konusudur.

Bir kadın eşiyle cinsel yaşamından neden memnun olmuyor olabilir?



En sık rastlanan neden kişinin hayalindeki cinsel yaşamla, eşiyle sürdürmekte olan cinsel yaşam arasındaki farktır. Birçok kadın eşi kendi istediği gibi sevişmediği halde bu durumu düzeltmek için çaba harcamaz mesela neler istediğini eşine söylemez. Kadınlar bu konuda erkeklerden daha çekingen davranırlar. Birçok kadın cinsellikle ilgili isteklerini eşlerine söylerlerse hafif bir kadın olarak değerlendirilmekten, yadırganmaktan veya kınanmaktan çekinirler. Kadınlar bu kaygılarda tamamen haksız değillerdir, çünkü birçok erkek eşlerinin cinsel olarak etkin olmasından, cinselliğe meraklı olmasından tedirgin olmaktadır.  Birçok erkek için, cinsel olarak çekingen, mahcup ve cinselliğe meraklı olmayan bir kadın daha saygıdeğerdir.  Daha saygın bir kadın mı, daha seksi bir kadın mı istediği konusunda kafası karışık olan erkek, karısının kendisiyle rahatça iletişim kurmasına açık veya örtük bir biçimde engel olabilmektedir. Bizim kültürümüzde birçok erkek, eşlerini zihinlerinde saygın biri olarak korumak pahasına onlarla doyumlu bir cinsel yaşamdan vazgeçerler. Kültür tarafından özellikle cinsel konularda baskılanmış kadın eşi tarafından cesaretlendirilip, teşvik edilmedikçe rahat bir iletişim ve özgür bir cinsel yaşam kuramaz ve baskılanmış cinsel dünyası, cinsel isteği ve uyarılması üzerine olumsuz bir etkide bulunur.


Kadınlardaki cinsel ilgi ve uyarılma bozukluğunun başka ne tür nedenleri olabilir?


Sık görülebilecek belli başlı nedenleri sıralayacak olursak;


Şizoid kişilik bozukluğu: Bebeklik dönemlerinde anneleriyle yakın bir duygusal ve fiziksel ilişki içinde olamamış kadınlarda bir erkekle cinsel yakınlık ve ilişki isteği az olabilir. Bu kişiler kendi başlarına cinsel etkinliklerde bulunabilmelerine karşın bir eşle cinsel ilişki isteği duymayabilirler. Mesela kişi mastürbasyon yapmasına karşın kocasıyla sevişmek konusunda gönülsüz olabilir.

Depresif, bağımlı kişilikler: Annelerine bebeksi bir bağımlılık içinde olan kadınlar eşleriyle ya da sevgilileriyle cinsel olmayan duygusal ve fiziksel yakınlık kurabilmelerine ve bundan haz alabilmelerine karşın cinsel ilişkiye girmeye çok istekli olmazlar. Annelerine de eşlerine de bağımlı ve aşırı düşkün olan bu kadınlar ilişkide destek ve şefkat arayışı içinde olup erişkinliğin gerektirdiği cinsel yakınlığa ilgisizdirler.

Eşcinsellik: Eşcinsel eğilim ve yönelimlerin heteroseksüel bir ilişkide cinsel işlev bozukluğu yaratması şu biçimlerde olabilmektedir; 1- Kişi eşcinsel olduğunun farkındadır. Eşcinsel arzuları ve fantezileri bilinçlidir ve hatta eşcinsel eylemleri söz konusudur. Ancak buna rağmen evlenir ve heteroseksüel bir yaşam sürmeye çalışır. Ancak cinsel arzuları kendi cinsine yönelik olduğundan bir erkekle cinsel bir hayat sürmekte güçlükleri olur. 2- Kişinin bazı eşcinsel fantezileri olsa da eşcinsel arzularını kabullenmek istemez ve bunları inkar ederek bastırmaya çalışır.


Bazen eşcinsel arzularını kısmen doyuran durumlarda eşleriyle birlikte olabilirken, eşcinsel arzularını uyarmayan durumlarda isteksizlik gösterebilirler. Eşinin başkasıyla birlikte olduğu fantezileri kurmak, eşinin eski cinsel ilişkilerini anlattırmak, eşini başka kadınlarla birlikte olduğu fantezileri kurmaya zorlamak bazen da eşini başka bir kadınla birlikte olmaya zorlamak gibi eylemler eşcinsel arzuları uyarabilen ve kısmen doyuran durumlardır. Bazı kadınlarda ise eşcinsel yönelimler heteroseksüel bir ilişkiyi engelleyebilecek ölçüde güçlü değildir ama mesela kadınsı, efemine erkeklerle ilişki kurabilirler. Eşcinsel yönelimi net olan bir kişiyi heteroseksüel bir ilişkide işlev görmesini sağlamaya çalışmak uzun vadede yararsız olacağı gibi uygun bir yaklaşım da değildir.

Cinsel kaçınmalar: Erkeklerde olduğu gibi kadınlarda da cinsel ilişkinin kimi yönlerinden rahatsızlık duyma söz konusu olabilir. Bazı kadınlar eşlerinin kıllarından, cinsel organının kokusundan ya da bir hastalığı varsa rahatsızlık duyabilir ve bunlarla karşılaşmamak için cinsel yakınlıktan kaçınabilir.

Maskelenmiş parafililer: Hiçbir insanın cinsellikte arzuladığı şeyler başka biriyle aynı  değildir. Ancak günümüzde başkalarının cinsel deneyimleri sinema, kitaplar gibi çeşitli yollardan öğrenildiğinden giderek insanların cinsel deneyimleri birbirine daha çok benzemeye başlamaktadır. Bazı insanlar kendi cinsel arzuları başka olsa da gördüğü ve işittiği şeylerin ortalamasını normal olarak kabul edip kendilerini buna uymaya zorlamaktadır. Oysa cinsel sapkınlık olarak kabul edilen teşhircilik, röntgencilik, fetişizm, cinsel sadizm, cinsel mazohizm vb gibi birçok eğilim, hafif düzeylerde çok kişide vardır. Kişinin kendi özel arzularından kaçıp, normal sandığı tarzlara yönelmesi cinsel hazzını azaltır. Bu şekilde tekrarlanan ve doyum vermeyen cinsel deneyimler bir süre sonra cinsel isteği de azaltabilirler.  


Bazı insanlarda ise cinsel arzu cinsel ilişkinin tek bir bileşenine takılmıştır ve bir partnerle cinsel ilişkiye izin vermez. Kişi bu arzularını bastırdığı için de ne parafilik yoldan ne de başka yoldan bir cinsel ilişki kurma arzusu duymaz. Eğer bu tür eğilimler cinsel ilişkiye izin vermeyecek kadar güçlü değillerse, kişinin cinsel arzularını fark etmesini ve cinsel yaşamına dahil etmesini sağlayacak tedavi yaklaşımları yararlı olabilir.

Çocuk sahibi olmak istememek: Nadiren gözükse de özellikle çocuksu veya narsisistik özellikleri dolayısıyla sorumluluk almaktan kaçınan kadınlar, çocuk sahibi olmanın getireceği yükümlülüklerden kaçınmak için cinsel ilişkiye girmekten kaçınabilirler.



Psikiyatrik rahatsızlıklar: Depresyon başta olmak üzere birçok psikiyatrik rahatsızlık cinsel isteği azaltır ya da geçici bir süre ortadan kaldırır. Cinsel isteği olumsuz etkileyebilecek diğer psikiyatrik rahatsızlıklar şunlardır: Yaygın anksiyete bozukluğu, obsesif-kompülsif bozukluk, travma sonrası stres bozukluğu, panik bozukluk, özellikle anksiyetenin yoğun olduğu dönemlerde şizofreni gibi psikotik bozukluklar. Cinsel istek azlığı psikiyatrik bir hastalığa ya da onun tedavisinde kullanılan ilaçlara bağlı ise, öncelikle hastalığın cinsel isteği etkilemeyen bir ilaçla tedavi edilme olasılığı değerlendirilmelidir. Psikiyatrik rahatsızlığa bağlı görünen isteksizlik, psikiyatrik sorun düzeldikten sonra da devam ediyorsa seks terapisi ya da soruna yönelik özel yaklaşımlar gerekebilir.

Stres ve üzüntü kaynağı olan olayları: Yas, ekonomik güçlükler, bir yakının hastalığı gibi kişide sıkıntı ve üzüntü yaratan olaylar ya da hayati önemi olan sorunlar cinsel isteği azaltabilirler. Bu durumda kişinin sorunlarına yardımcı olacak, destekleyici tutumlar işe yarayabilir.

Yaşla veya çekicilikle ilgili endişeler: Kadınlar cinsel çekicilikleri ve fiziksel görünümleriyle erkeklerden daha fazla ilgili olabilmektedirler. Bir kadın eskisi kadar güzel olmadığını düşündüğü zaman soyunmaktan ve cinsel ilişkiye girmekten kaçınabilmektedir.

Eşe ilgi kaybı: İlişkilerin ilerleyen dönemlerinde erkeklerin eşlerini anne gibi algılayabildiklerine benzer şekilde kadınlar eşlerini baba gibi algılayabilmektedirler. Bir kadın eşini baba gibi algılamaya başladığı zaman ona yönelik cinsel ilgisi azalabilir. Ayrıca eşin zamanla fiziksel görünümünün değişmesi mesela kilo alması kadının eşine olan cinsel arzusu ve ilgisini azaltabilir.



Yakınlık sorunları: Ciddi şizoid, narsisistik ve obsesif karakter patolojisi olan bireylerde ilişkinin başlangıç dönemlerine cinsel isteksizlik olmasa bile yakınlık ve bağlılık gelişmeye başladığı zaman ilişkiden uzaklaşma arzularının bir yansıması olarak cinsel istekte de azalma ortaya çıkabilmektedir. İnsanlar genellikle yakınlaşmanın cinsel arzuyu azalttığına inanırlar ve evlendikten sonra fazla yakın olduklarından dolayı cinsel arzularının azaldığını söylerler. Bu yargı olanların yanlış yorumlanmasından kaynaklanır. Birçok insanın uzun süreli ilişkisinde cinsel isteğinde azalma olduğu doğrudur. Ancak bu durum sıklıkla ya biraz önce belirttiğim gibi eşin ebeveyn gibi algılanmasına ya da gerçek bir yakınlık kuramamanın yarattığı hayal kırıklığına bağlıdır. İnsanlar bir ilişkiye girdikleri vakit sıklıkla gerçek, samimi ve derin bir ilişki kurabilme ümidi taşırlar. Ancak zamanla anlaşılmadıkları, önemsenmedikleri veya duygusal olarak farklı olduklarını gördükçe arzu ettikleri kadar yakın bir ilişki kuramayacaklarının farkına varır ve uzaklaşırlar. Ancak bu arada birbirlerine bağlanmış oldukları için ayrılamazlar. Yani aslında aralarında güçlü bir bağ olmasına karşın gerçek ve içten bir yakınlık kurulamamıştır bu da çiftin birbirine olan heyecanını ve arzusunu azaltır.

Evlilik çatışmaları: Eşle ilişkideki sorunlar kadınların cinsel yaşamlarını erkeklere göre daha fazla etkiler. Özellikle güvensizlik, kızgınlık, kırgınlık duyguları kadınların cinsel isteğini azalttığı gibi uyarılma ve orgazm güçlüklerine neden olabilir. Bazen de evlilik sorunları depresyona veya anksiyete bozukluklarına yol açtığı için cinsel isteği de bozarlar.

Eşin cinsel beceri eksikliği: Ülkemizde erkeklerin önemli bir bölümü fazla cinsel tecrübeleri olmadan evlenmekte ve eşler arasındaki iletişim eksikliği, utangaçlık, çekingenlik sebepleriyle cinsel yaşamlarını çok zenginleştirememektedirler. Kısa ve birbirinin tekrarı olan ve fazla haz vermeyen cinsel deneyimler kadının cinsel isteğini azaltmakta ve uyarılmasını güçleştirmektedir.



Katı dini ve ahlaki inançlar: Birçok din ve geleneksel ahlak anlayışı kadının iffet ve namusunu cinselliğe uzaklığıyla doğru orantılı bir şeymiş gibi sunar. Açık veya örtük biçimde kadınları cinsellikten uzak durmaya ve erkekleri baştan çıkarıp, günah işlememeye davet eder. Dolayısıyla kadınlar cinsel arzu ve isteklerini kabahatmiş gibi algılarlar ve bu konuda rahat olamazlar. Bir kadının cinsel arzu ve isteklerini kabahatmiş gibi algılaması cinsel isteğini azalttığı gibi uyarılmasını ve haz almasını zorlaştırır.

Tıbbi nedenler cinsel isteksizlik yapabilir mi?


Çeşitli endokrinolojik hastalıklar yani hormon düzeyindeki artmalar veya azalmalar cinsel isteği etkileyebilir. Başta üreme hormonu olmak üzere hormonal patolojiler cinsel isteği etkileyebilirler. Bunun dışında kalp damar hastalıkları, kronik hastalıklar, yorgunluk ve enerji kaybına yol açan tıbbi durumlar cinsel isteği azaltabilmektedirler.



 TEDAVİ

YARARSIZ TEDAVİ YAKLAŞIMLARI

Hormonları normal düzeylerde olan kişilere seks hormonları verilmesi yararsız olduğu gibi uzun vadede hormonal dengeyi bozduklarından zararlıdır.

Cinsel gücü artırdığı söylenen koç yumurtası, kuvvet macunu, bal, pekmez, fındık, fıstık, istiridye gibi çeşitli gıdaların bir yararı yoktur. Ancak kişi bunların yararlı olacağına inanırsa psikolojik olarak güven duygusu vererek kişiyi rahatlatabilir.

Depresyon ilaçları: Depresyonu olmayan birine verilen depresyon ilaçlarının bir çoğu cinsel isteği daha da azaltırlar.

Sakinleştiriciler: Hiçbir yararı olmadığı gibi, özellikle barbitüratlar cinsel isteği azaltırlar.

Tedavi ilkeleri

İstek bozukluğunda nedeni çözmeyi hedefleyen, dinamik yönelimli seks terapisi daha iyi sonuç verirken klasik seks terapisine yanıt oranı nispeten düşüktür.
Tedavide nedenlere yönelik çözümler daha çok önem kazanır. Tedavide çiftin cinsel iletişimlerinin arttırılması, cinsel isteklerini daha rahat ifade edebilmelerinin sağlanması, cinsel yaşamlarındaki kısıtlılıkların kaldırılması amaçlanır. Ancak tedavide en önemli unsur cinsel isteği engelleyen unsurların bulunup ortadan kaldırılması ile kişinin gizli kalmış arzu ve fantezilerinin uyandırılmasıdır.

Güncel ve nispeten daha yüzeyde olan bir etkene karşı gelişmiş cinsel istek veya tiksinme bozukluğunda uyarlanmış seks terapisi yöntemleri işe yarayabilir ve denenmelidir.

Daha erken dönemlere ait, kronik, yaşam boyu özellik gösteren ve derin dinamik nedenlerden kaynaklanan etkenler söz konusu ise sorunun ağırlığına göre dinamik yönelimli seks terapisi ya da uzun süreli psikanalitik terapiler tercih edilmelidir.

Seks terapisi

Evlilik çatışmaları, gebelik korkusu, cinsel fobiler veya kaçınmalar, katı dini inançlar, yaşla veya çekicilikle ilgili endişeler, eşe ilgi kaybı, yakınlık sorunları, eşin cinsel beceri eksikliği, güç dengesizliği, pasif agresif eş ve eşte cinsel işlev bozukluğuna sekonder gelişen istek bozuklukları için öncelikli olarak seks terapisi düşünülmelidir.


Dinamik yönelimli seks terapisi

Cinsel istek bozukluğu, maskelenmiş “perversiyonlar”, kişilik sorunları, cinsel kimlik veya yönelim sorunları, dirençli cinsel fobiler veya kaçınmalar, cinsel dürtüler üzerinde kontrolünü kaybetme korkusuna bağlı ise dinamik yönelimli seks terapisi daha uygun olabilir.


Bireysel, uzun süreli terapiler

Seks terapisi ile sonuç alınamayan ve dirençli ciddi kişilik bozuklukları, cinsel kimlik ve yönelim sorunları, dinamik seks terapisine yanıt vermeyen maskelenmiş perversiyonlar söz konusu ise uzun süreli psikanalitik terapiler yararlı olabilir.



6 Şubat 2018 Salı

SOSYAL VE CİNSEL YAKINLAŞMA


SOSYAL VE CİNSEL YAKINLAŞMANIN GELİŞME SÜRECİ


Doğan Şahin


ÖZET

İnsanda cinsel davranış sadece üreme amacına hizmet etmemektedir. İnsanda cinsellik üreme yanında sosyal ve duygusal bağlar kurma ve bunları sürdürme amaçlarına da hizmet eder. Ayrıca uygarlığın ve kültürün şekillenmesinde ve kimi kurumların oluşmasında etkileri olur.
Diğer türlerden farklı olarak insan cinsel davranışı çok büyük farklılıklar gösterir ve kişinin özgün kişisel tarihi tarafından belirlenir.
İnsanın cinsel yaşamını belirleyen önemli etkenler, bağlanma biçimleri, psikoseksüel gelişim dönemleri boyunca oluşan fiksasyonlar, cinsel rollerin öğrenilmesi ve kültürel etkenlerdir.

 

SUMMARY
Sexual behavior in human does not only serve for reproductive purposes. In addition, sexuality, also serves to establish and sustain social and emotional bonds? It has effects on shaping the civilization, culture and constitution of the foundations.

Unlike the other species, human sexual behavior has great differences and is determined by the person's unique history.

The important factors that determine human sexual life are attachment styles, fixations during the psychosexual development stages, learning of the sexual roles and cultural factors.

GİRİŞ
İnsan cinselliğinin ana işlevinin üremekten çok sosyalleşmek olduğu görülmektedir. Birçok memelide üreme dönemi ile sınırlı olan cinsel ilgi ve arzu, insanda üremekten bağımsız bir şekilde süreklilik göstermekte ve çiftleşme dışında da çok fazla öğe barındırmaktadır. Çiftleşme insan cinsel davranışlarının küçük ve merkezi olmayan bir parçasını oluşturmaktadır.

Afrika’nın orta bölgelerinde yaşayan Bonobolarda cinsel yaşam günlük hayatın bir parçasıdır. Şempanzelerle, Bonobolar aynı cinsin (Pan) üyesi olmalarına ve birbirlerine çok benzemelerine rağmen sosyal ve cinsel davranışları arasında belirgin farklılıklar vardır 1,2,3. 

Bonobolar kardeşleri şempanzelerin aksine anaerkil bir düzende yaşarlar. Bonobo topluluklarında dişiler oldukça sıkı bağlarla örgütlenmişken, erkekler daha bireysel bir yaşam sürerler. Bir erkek bir dişiye saldıracak olsa, tüm dişiler bu saldırıya karşılık verir ve erkeği püskürtürlerken, bir erkeğe saldırı olduğunda tek başınadır, yardıma gelen olmaz.2,3

Bonobolarda cinsellik günlük yaşamın doğal bir parçasıdır. Anne oğul dışında her türlü ilişkinin içinde cinsellik olabilir. Cinsellik selamlaşmanın, yakınlık kurmanın ve bazen de bir gerginliği sonlandırmanın biçimidir. Şempanzelerde görülen şiddet davranışları Bonobolarda pek görülmemektedir. Buldukları güzel meyveleri yemekte olan bir Bonobo grubunun olduğu yere yabancı bir Bonobo grubu geldiğinde, şempanzelerde olduğu gibi alan savaşı yerine iki grup arasında cinsellik yaşanmaktadır. Cinsel ilişkiden sonra da yiyecekler paylaşılır. 1,2,3

Bonobolarda cinsellik, üremeden bağımsız olarak sosyal bağlar kurmak ve şiddetten kaçınmak için kullanılıyor gibi görünmektedir. Bu bağlamda Bonobolarda eşcinsel davranışlar da oldukça sık görülmekte, dişiler de erkekler de kendi aralarında seks yapmaktadırlar. Bazen bir kavga seksle kesilmekte ve şiddet sona ermektedir1,2,3.

Cinselliğin esas olarak üremeye hizmet ettiği şempanzelerde dişiler yavruları varken cinsel ilişkiye girmediklerinden, erkekler, dişileri cinsel ilişkiye ikna etmek için yavrularını öldürebilmektedirler. Bonobolarda ise bebek cinayetleri gözlenmez çünkü dişiler her dönemde cinsel ilişkiye girerler, ayrıca bir dişi her zaman çok sayıda erkekle cinsel ilişkiye girdiğinden erkekler kimin kendi yavrusu olduğunu bilmezler. Dolayısıyla belki bu yüzden tüm yavruları korurlar1,2,3.

Birbirlerine çok benzeyen aynı cinsin bu iki kardeş türü arasındaki bu farklılığın genetik bir farklılığa mı yoksa kültürel etkenlere mi bağlı olduğu tartışmalıdır.  Genetik bir yanı da olsa, Bonobolar, yiyeceğin çok fazla olduğu, yiyecek rekabetinin gerekmediği bir coğrafyada evrimleşmişlerdir. Burada yiyecek ve alan savaşı gerekmediğinden daha barışçı bir kültür geliştirmiş olabilirler.  Öte yandan böyle yiyeceğin bol olduğu bir ortamda, gereksiz şiddet davranışı gösteren bireyler uyumsuz davranışları dolayısıyla daha az üreme şansı bulacaklarından, saldırganlık genetik olarak elenmiş olabilir.

İnsan genetik olarak en yakın akrabaları olan ne şempanzeler ne de Bonobolar gibidir. Bonobolar gibi cinselliği üreme dışında sosyal yakınlaşma ve bağ kurmakta kullanır ama Bonobolardan farklıdır. Çünkü daha saldırgan ve ataerkil kültürler kurmaya eğilimlidir. Öte yandan şempanzelerden de farklıdır. Çünkü şempanzeler gibi saldırgan ve erkek baskınlığının hakim olduğu kültürler kursa da onlardaki gibi cinsellik sadece üreme amaçlı değildir. 

İnsan cinselliğini daha iyi anlamak daha önceki türleri ve biyolojik özellikleri kavramak yanında kültürel ve psikolojik gelişmeyi de akılda bulundurmayı gerektiriyor. Şimdi insan cinsel davranışlarının çocukluk boyunca gelişimini gözden geçirelim.         

CİNSELLİĞİN GELİŞİMİ

İnsan cinselliğinin biyolojik bir yanı olduğu kuşkusuzdur ancak aynı zamanda sosyal bir boyutu da olduğu doğumdan itibaren kendini göstermektedir.

Çocuğun cinsel gelişimi, öncelikli olarak annenin çocukla kurduğu tensel ve ruhsal yakınlık temeli üzerinde şekillenmektedir. Anne bebeğin duygularını ve duygusal gereksinimlerini, duygusal eş-duyum yoluyla kavrayarak uygun yanıtlar verdiğinde, anne ile bebek arasında özel, “ruhsal ve bedensel bir bütünlük” oluşur. Winnicott bunu “psikosomatik-eş ilişkisi” olarak tanımlar 4.  Anne ve bebek birbirlerinin vücut ısısı, nabızları, deri üzerindeki ter miktarı gibi işaretlerden ve birbirlerinin yüzlerindeki değişimlerden duygusal frekanslarını birbiriyle uyumlu hale getirirler. Aynı anda, aynı beyin kimyasında olup aynı şeyleri hisseden bir ikili olurlar. Anne bebek için bebeğin tam da olmasını istediği anda ihtiyaçlarını karşılayarak kendisini “omnipotent” hissetmesine neden olur 4. Anneyle kurulan bu ilişki biçimi daha sonra başka insanlarla kurulacak ilişki için de temel oluşturacaktır.  Bu ilişki, karşılıklı bağlanma ve bu bağdan haz alma ilişkisini geliştirir. Bebeğin yaşadığı bu psikosomatik eş ilişkisi daha sonra eşiyle kuracağı psikosomatik eş ilişkilerinin ilk modelini oluşturur ve erişkin çiftler de benzer bir psikosomatik eş ilişkisi yaşarlar.

Bowlby ve takipçilerinin yaptığı çalışmalar anne ile bebek arasında kurulan bağlanma biçimlerinin hayat boyu devam ettiğini göstermiştir. Annelerinden ayrı büyütülen ve anneleriyle duygusal ve tensel ilişki kurmalarına izin verilmeyen maymunlar, büyüdüklerinde akranlarıyla sosyal ve cinsel yakınlık kurmak için çaba göstermemektedir. İnsanlarda da benzer bir durumun varlığından söz edilebilir. Sözgelimi, Guntrip’e göre çocuklarıyla yeterince duygusal eş duyumu yapamayan annelerin sebep olduğu şizoidi olgularında, başka insanlarla sosyal, duygusal ve cinsel ilişki kurma ilgi ve isteği görülmez. Guntrip, şizoidi gelişimini sadece annenin bebekle eş-duyum yapamamasına bağlamaz 5. Ayrıca çocuklarına sert ve itici davranan ya da çocukların ihtiyaç duymadığı ve belki yalnızlık ihtiyacı hissettiği durumlarda boğucu bir şekilde duygusal temas kurmaya çalışan annelerin de şizoidi gelişimine neden olabileceğini belirtir 5.

PSİKOSEKSÜEL GELİŞİM DÖNEMLERİ

Psikoseksüel gelişim boyunca meydana gelebilecek fiksasyonlar, cinselliğin çeşitli yönlerini, ilişki kurma, nesne seçimi ve doyum arama biçimleri üzerine etki eder 6

Oral Dönem

Çocuğun biyolojik istekleriyle ruhsal gereksinimlerinin iç içe geçtiği bu dönemde;  duygusal yakınlık kurmak ve sürdürmek yanında temel güven duygusu gibi sosyal ve cinsel yakınlaşmaya dair temel özellikler gelişmektedir. Karnını doyurmadığı halde çocuklarda parmak emme dürtüsel doyum ihtiyacının varlığını gösteren işaretlerden biridir. Bebek annesini ya da başka bir şeyi emerken beslensin veya beslenmesin bundan aynı zamanda haz ve doyum da almaktadır 7,8.

Başka bir varlığın rahatlığı ve sakinliğini deneyimlemek, bebeği yatıştırır, anksiyetesini giderir ve ona güvende olduğu hissini uyandırır. İleride de güvensiz hissettiğinde, güven duyduğu birine sokulmak, sarılmak kendisini rahatlatacaktır. Buradan hareketle cinsel heyecanın başlangıçta besin gereksinimine ve oral uyarılmaya bağlı olduğunu söyleyebiliriz.

Olağanüstü bir oral doyum, belirgin bir güvenlik ve iyimserlik duygusu yaratırken, oral yoksunluk, kötümser ya da ısrarcı, hırçın bir hak isteyicilik yaratabilir 8.  

Oral döneme saplanan bireylerin bir bölümü, ihtiyaç duydukları duygusal desteği temin etmek umuduyla, başkalarına kendilerine davranılmasını istedikleri gibi davranırlar. Son derece verici, düşünceli ve cömert olurlar. Kendilerinin de mutlu edileceği yönündeki beklenti ve istekleri doğrultusunda başkalarını mutlu ve memnun etmeye çalışırlar.

Bazı oral karakterler ise tam tersine kimseye bir şey vermek istemezler ve sadece almak isterler. Oral ihtiyaçlarını ve duygusal gereksinimlerini karşılamamış bir anneyle yapılan özdeşime bağlı olarak, adeta  ‘öç alma’ tutumu benimserler: “Nasıl ki bana verilmedi ben de kimseye bir şey vermeyeceğim”.

İlişkilerinde ister verici, ister cimri olsunlar, gerçekte verilenle doymazlar ve hep daha fazlasını umarlar. Öte yandan bağlandıkları nesneleri küstürmemek ve kaybetmemek için isteklerini bastırmaya çalışırlar. Bu dinaikler çoğunlukla kendilerini istediklerini alamamış, hakları verilmemiş ve hayal kırıklığına uğramış olarak hissetmelerine yol açar. 

Bu dönemden sosyal ve cinsel yakınlaşmaya dair oluşan sorunları şöyle sıralayabiliriz: Sürekli bir duygusal destek ihtiyacı hissetme, yalnız kalamama, sürekli başkalarına danışma ihtiyacı hissetme, insanlarla yakınlık kurma ve sürdürme için aşırı verici ve iyi olma zorunluluğu, terk edilmekten korkma ve bağlanma zorlukları.

Anal Dönem

Dışkılama sırasında duyulan zevk, anal erotizmin temel amacıdır. Çocuk kısa sürede dışkı miktarı ile haz arasında doğru bir orantı olduğu keşfeder ve daha çok zevk alabilmek için dışkısını biriktirmek ister. Annenin tuvalet eğitimi vermek için çocuktan düzenli olarak dışkılamasını istemesi ile çocuğun daha çok haz alabilmek için biriktirme isteği arasında eninde sonunda bir çatışma çıkar. Bu dönemde dışkılama dışındaki konularda da çocuğun kendi arzularına göre hareket etme isteği ile annenin oluşturmaya çalıştığı kurallar arasında birçok alanda çatışmalar yaşanır. Anne çocuğa kendi kurallarını dayatır ve çocuğun arzularından vaz geçmesini sağlarsa çocuk doyurulmamış anal arzularına saplanabilir 6,8.

Anal karakterlerin temel özellikleri anal sadistik eğilimlerin reaksiyon formasyonu ile bunların süblimasyonundan ibarettir. Başlıca özellikleri, düzenlilik, tutumluluk ve inatçılıktır.

Tutumluluk, bazen yitirme korkusunun bazen de erojen zevki artırma isteği tarafından güdülenen bir alışkanlıktır. Düzenlilik ve inatçılık daha karmaşıktır. Düzenlilik, boşaltım fonksiyonlarının düzenlenmesi konusundaki çevresel gereklere boyun eğmenin, inatçılıksa bunlara karşı gelmenin bir ürünüdür. Bazı koşullarda inatçılık o kadar aşır olabilir ki, kişi daima kendisinden istenenin tam zıddını yapmak zorunluluğu duyar. İnatçılık, eylemin olanaksız bulunduğu koşullarda geliştirilmiş, pasif tipte bir saldırganlıktır. Bir çocuğun yaşamında inatçılık ilk olarak, anal sifinkterini sıkarak annenin beklediği şeyi vermemek biçiminde kendisini gösterir 8.

Kibarlık, nezaketle ve temizlik konusundaki titizlik birer reaksiyon formasyondur. Sadizmi ve dışkıyla oynama arzularını tersine çevirerek gizlemeye yararlar. 

Kendilerine duygu ve arzularına göre değil, kabul edilecekleri şeylere göre davranmaları öğretilmiş olduğundan, daha doğrusu kendi arzularına göre hareket ederlerse annelerinin sevgisini kaybedecekleri konusunda korkutulduklarından duygularını denetim altında tutmak isterler ve yaygın olarak izolasyonu kullanırlar. Böylelikle kendilerinin ne istediklerine göre değil, ne yapmalarının beklendiğine göre davranabilirler. 

Bunun dışında izolasyonun yol açtığı, uygun duygusal tepkilerin yokluğu da söz konusudur. Hastalar tamamen soğuk olabilir veya yalnız sınırlı sayıda duygusal tepkiler verebilirler ya da ancak bazı güven verici koşullar yerine gelmişse duygularını belirtebilirler.
Anal-obsesif diğer karakter özelliklerini şöyle sıralayabiliriz;

Batıl inançlar, majik düşünceler; düzenlilik, tertiplilik, titizlik, ayrıntıcılık, mükemmeliyetçilik, planlı programlı olma; başkalarını işleri kendi kuralları ya da alışkanlıklarına göre yapması konusunda ısrar ya da öyle yapmayacaklarını düşünüp üstlenme; çalışma ve üretkenliğe, eğlenceyi ve arkadaşlık ilişkilerini dışlayacak ölçüde düşkün olma; kararsızlık, karar vermekten kaçınma ya da erteleme; ahlak kuralları ve değerler konusunda aşırı katılık; duygu ifadesinde kısıtlılık; kişisel çıkarı olmadığı sürece insanlara zaman ayırmama, para ya da hediye vermeme, cimrilik; manevi değerleri olmasa bile eski şeyleri atmama, koleksiyonculuk; kontrol ritüelleri; başkalarının başına bir şey gelebileceği konusunda evhamlılık; sayı sayma, çizgilere, plaklara, tabelalara dikkat etme gibi obsesyonlar, kompülsiyonlar; pasif-agresif tutumlar; konudan uzak, ayrıntıcı konuşma 6,7,8.

Fallik Dönem


Çocuk cinselliği döneminin sonunda, cinsel heyecanlar genital bir nitelik kazanır. Cinsel organlara ilgi artar ve genital mastürbasyon ön plana çıkar. Cinsel uyarılma hali, kaynağı neresi olursa olsun, giderek genital organlar üzerinde yoğunlaşır ve sonunda genital yolla deşarj olur.

Erkek Çocuklarda Fallik Dönem
Bu dönemde çocuk cinselliğinin esasını mastürbasyon ve anneye duyulan cinsel arzu oluşturur. Cinsel organ temel haz aracı ve cinsel kimliğin kanıtı olduğundan büyük bir narsisistik yatırım söz konusudur. Ancak penisinin babasınınkinden ya da diğer bir erişkin erkeğinkinden daha küçük olduğu fikri narsisistik bir kırılganlık noktasıdır.

Fallik dönemde penisin duyumlardan yana son derece zengin hale gelmesi ve cinsiyetler arası farkı gösteren bir organ olması dolayısıyla çocuk cinsel organına aşırı bir yatırım yapar ve onunla adeta özdeşleşir.   Bu kadar önem kazanmış, bu değerli organa bir şey olacağı korkusuna, kastrasyon anksiyetesi denir 8.  
Öte yandan çocuğun çevresi de onun böyle fantastik cezalandırılma beklentilerini provoke eder. Birçok erişkin, bir çocuğun cinsel organı ile oynadığını gördüğünde, orasını kesmekle tehdit eder. İster ciddi, ister şaka yollu olsun hiç bir objektif tehdit içermeyen yaşantılar bile annesine duyduğu arzu yüzünden kendisini suçlu hisseden ve cezalandıracağını bekleyen çocuk tarafından tehdit gibi yorumlanabilir. Örneğin dişi genital organlarını gördüğünde bunu insanların kastre edilebildiğinin bir delili olarak yorumlayabilir8.

Erişkinlerin kastrasyon konusundaki tehdit ve şakaları bu kadar istekle ve kolaylıkla söylemeleri, kendi kastrasyon korkularının bir belirtisidir. Başkalarını korkutmak, kendi korkusunu gidermek için iyi bir yöntemdir. Bu yolla kastrasyon korkusu kuşaktan kuşağa geçer.

Cinsel etkinliklerinden ve anneye yönelik cinsel arzusundan vazgeçmek ya da penisini kaybetmek seçenekleri arasında kaldığında penisini korumak için cinsel haz ve arzularından bir süreliğine vaz geçmeyi tercih eder. Fallusa sahip olma arzusu, haz ve anneye yönelik arzudan daha önemli hale gelir. Ayrıca çocuk tüm bu dönem boyunca annesine duyduğu cinsel arzunun kabul görmediğini ve yasak olduğunu da idrak eder. Böylelikle çocuk annesine benzeyen bir kadınla ileriki yıllarda beraber olmak üzere, annesine duyduğu arzudan vaz geçer 8.

Bu döneme fiksasyonu olan kişilerde bir insana aşk duymak, anneye cinsel arzu duymak anlamına geleceğinden yoğun suçluluk duygularına neden olur. Bu kişiler cinsellikle, sevgi ve şefkati bir araya getiremez, çeşitli yollardan ödipal suçluluk hissetmekten kaçınmaya çalışırlar. Sonuçta yakın ilişkilerde şu olasılıklar ortaya çıkar:

1.      Kadınlara sadece platonik ilgi duyarak, cinselliği tamamen bastırarak ödipal suçtan kaçınmak,

2.      Anneyi çağrıştıran bir nesne ile yapıldığında suç olan cinselliği, sadece saygı duymadığı ve aşık olmadığı hatta küçümsediği kadınlarla yaşayarak ödipal suçtan kaçınmak,

3.      İlişkide olduğu kişiyi anne gibi algılayana kadar, hem sevgi hem de cinsel arzu duyabilir ve cinsel ilişki kurabilirken,  bir süre sonra nesneyi anne gibi algılamaya başladıktan sonra bağlanmanın ve sevginin artmasına karşılık,  cinsel ilginin ortadan kalkması ile ödipal suçtan kaçınmak.

Kız Çocuklarında Fallik Dönem


Kadın cinselliğine ve fallik döneme ilişkin Freud’un kızların kendilerini erkeklerden daha değersiz hissettikleri ve penis haseti fikri oldukça tartışmalıdır. Ancak penis haseti olan vakaların bulunmadığını iddia etmek güçtür. Tartışmalı da olsa tarihsel önemi ve bazı vakaları açıklamakta yararlı olması dolayısıyla bu fikirleri değiştirmeden aktarmaya çalışacağım.

Bu dönemde kadın cinselliğinin merkezi, duyumlardan en zengin organ olması dolayısıyla klitorisken, cinsel ilginin yöneldiği temel nesne ise (çocuk heteroseksüel olacaksa) babadır. Mastürbatuar etkinliklerin ve psişik ilginin merkezi burasıdır. Psikanalitik görüşe göre bir penisi olan insanların varlığının bilinmesi, sadece tipik olarak “ben de ondan isterim” tutumuna değil; “benim de ondan vardı, yitirdim” fikrine de neden olabilmektedir 6,7,8. 

Fallik dönemde kızlar haz alma olanakları açısından erkeklere oranla önemli bir dezavantaj içindedirler. Buna kadın-erkek eşitsizliğinin erkeklere sunduğu olanak ve ayrıcalıklardan yoksun olmak da ilave edildiğinde kızlarda penis imrenmek gibi bir durum yaratarak kadının cinsel gelişimini karmaşıklaştırır. Bir anne olduğunda belki erkelerinkinden de çok büyük bir yaratıcı güce sahip olacağı gerçeği bu yaştaki bir kızı avutamaz çünkü bu olanak, o yaşta haz alma yetilerinin dışında kalmaktadır 8.

Fallik dönemden çıkış, anneyle özdeşleşip, penis sahibi olmanın yerine penise sahip birinin sevgisini kazanıp ondan bir çocuk sahibi olmanın geçmesi suretiyle gerçekleşir. 

Bu döneme fiksasyonu olan kadınlarda cinsel ve sosyal yakınlaşmakla ilgili şu sorunlar söz konusu olabilir.

1.      Erkeklere sadece platonik ilgi duyarak, cinselliği tamamen bastırarak ödipal suçtan kaçınmak,

2.      Babayı çağrıştıran bir nesne ile yapıldığında suç olan cinselliği, sadece saygı duymadığı ve aşık olmadığı hatta küçümsediği erkeklerle yaşayarak ödipal suçtan kaçınmak,

3.      İlişkide olduğu kişiyi baba gibi algılayana kadar, hem sevgi hem de cinsel arzu duyabilir ve cinsel ilişki kurabilirken,  zamanla nesneyi baba gibi algılamaya başladıktan sonra bağlanmanın ve sevginin artmasına karşılık,  cinsel ilginin ortadan kalkması ile ödipal suçtan kaçınmak.

CİNSEL ROLLER

Cinsel ve sosyal yakınlaşmanın biçimleri kültür tarafından da belirlenir. Kadın ve erkeğin nasıl davranması ve davranmaması gerektiğine ait kültürel normlara cinsel rol denir. Cinsel rol davranışı, kişinin bir erkek veya kadın olarak söylediği veya yaptığı her şey olarak tanımlanabilir. Cinsel rol, yaşanılan deneyimlerle, örnek almalarla, özdeşleşmelerle ve bir dizi duygusal süreç tarafından belirlenir.   

Toplumsal ve kültürel farklılıklar cinslerin üsteleneceği rolleri de farklılaştırır. Bazı kültürlerde erkeğin mutfakta ya da banyoda herhangi bir iş yapması erkek cinsel rolü ile bağdaşmaz iken başka kültürlerde ev işlerinin paylaşılmaması bencillik ve olgunlaşmama belirtisi olarak değerlendirilir. Keza cinsel ilişki sırasındaki roller de gene cinsel rol kimliğinin gelişmesi sürecinde olan etkileşimlerce belirlenir.

Çeşitli kültürlerde erkek ve kız çocukları için kalıplaşmış toplumsal farlılık inançları vardır. Sözgelimi kız çocukları daha uysal, daha söz dinleyen, daha güvensiz, daha yardıma ihtiyaç duyan, başarıya daha az önem veren, daha duygusal, ezbere ve tekrara dayalı işlerde daha yetenekli iken, yüksek bilgi işlem düzeyi ve yaratıcılık gerektiren işlerde daha başarısızdırlar.

Oğlanlara gelince daha saldırgandırlar, başarıya daha çok önem verir, çevreden daha az etkilenirler, bağımsız davranmaya meyillidirler, görsel ve matematiksel görevlerde daha başarılıdırlar.

Yapılan araştırmalarda erkeklerin görsel mekânsal yeteneklerinin daha fazla olduğu ve baskın olmayı daha fazla önemsedikleri ve daha saldırgan olduklarına dair epeyce veri bulunmaktadır.  Muhtemelen saldırganlık düzeyi ile cinsiyet hormonları arasında bir ilişki bulunmaktadır.

Çeşitli toplumlarda kadınlar edilgenliğe ve cinsellikten uzak olmaya yönlendirilirken, erkekler baskın, bağımsız ve cinsellikle ilgili olmaya yönlendirilirler. Kız çocuklarının mastürbasyon yapması istenmezken erkeklerin yapmasına ses çıkarılmaz.  Erkeklere bağımsız ve başarılı olmak, kadınların etkisi altında kalmamak öğretilirken,  kadınlara hayatlarının merkezine eşlerini ve ailelerini koymaları, bağımlı ve uyumlu olmaları gerektiği öğretilir. 

Toplumsallaşma sürecinde erkeklerin öğrenmiş olduğu gösteri yapmak, kendilerini göstermek, başarılı olmak ve karşısındakini etkilemeye çalışmak gibi tutumlar kadınlarla kurdukları ilişkilerde de kendisini gösterir. Birçok erkek doğal ve samimi davranmak yerine daha etkili olduğunu sandığı için büyüklenmeci ve gösterişçi davranışlar sergiler. Cinsel ilişki sırasında da gene başarı ve performans odaklı bir yaklaşım ve mastürbasyondan gelen bir alışkanlıkla süreçten keyif almak yerine sonuca ve orgazma ulaşma çabası ortaya çıkar.  

Böylece kadın ve erkek toplumsallaşma sürecinde dramatik boyutta farklılaşmış olur. Erkekler kontrole odaklanır, sekse ve cinsel birleşmeye yönelme eğiliminde olurken, kadınlar uyumlu olmaya, duygusal yakınlığı ve genelleşmiş tensel hazla ilgilenmeye eğilimli olurlar. Erkekler bir ilişkiyi kadını fethedip, onu elde etme olarak görme eğilimindeyken kadınlar daha çok romantizm ve duygusal bağlanma meseleleriyle ilgilenme eğiliminde olurlar.   

Kadınlar ve erkekler böyle farklı amaç ve beklentilerle cinsel yakınlık ve ilişkiye girdiklerinde cinsel yaşamlarında güçlüklerin ortaya çıkması hiç de şaşırtıcı olmamalıdır.

CİNSELLİĞİN TOPLUMSAL ORTAYA ÇIKIŞ BİÇİMLERİ

Cinsellik, psikoseksüel gelişim boyunca çeşitli aşamalardan geçerek genitallik etrafında örgütlenir ve cinsel dürtülerin dış gerçeklik ya da toplumsal değerler ve ahlak bakımından uygun bulunmayan yönleri bastırılmaya tabi tutulur. Bastırılmış duyguların dışavurum biçimlerinden biri de bunların toplumsal olarak kabul edilen biçimlere dönüştürülmesi olan süblimasyondur. Freud’un birçok eserinde belirttiği gibi sanatın çeşitli dalları bastırılmış cinsel arzuların süblimasyonuna olanak verir. Bastırılmış cinsel arzuların sanat yoluyla ifade edilmesi aynı zamanda bastırılmış benzer arzuların toplumsal olarak paylaşılmasına ve ifade edilmesine yardımcı olur. Sanatçılar başka insanlarda da görülen bastırılmış arzuların temsilcileri gibi davranarak bunların boşalması için sosyal bir kanal oluştururlar. Keza birçok sosyal etkinlik de aynı amaca hizmet eder. İnsanlık tarihinin başından beri görülen kimi sosyal etkinlikler başka işlevlerin yanında cinsel ve duygusal yakınlık kurma arzularının boşalımına da hizmet ederler.  Bazen büyü veya şifa ritüellerinin bir parçası olsa da dans çoğunlukla duygusal ve cinsel yakınlaşmanın toplumsal biçimlerinden birini oluşturur.     

SONUÇ
Duygusal ve cinsel yakınlaşmanın açık veya sembolik biçimleri için yollar var olduğu sürece insanın temel gereksinimlerinden biri olan, sevmek ve cinsel yakınlık kurmak için de yollar var olmuş olur. Bir toplumun ve bireyin sağlıklılığı ve mutluluğu, birçok şeyin yanında sevebilme ve cinsel yakınlık kurabilme kapasitesi ile de ilgilidir. Bir toplumdaki yasak ve kısıtlamalar ya da çeşitli bireysel nedenler bu yolları kapattığında, hem bireyin sağlıklı ve mutlu olma olasılığı azalır hem de bu gereksinimlerin patolojik yollardan dışavurumu artar. Toplumsal engel veya kısıtlamalar ya da bireyin kendi üst-benliğindeki yasaklar dolayısıyla cinsel yakınlık kurma olanakları azaldığında, kısmi cinsel dürtülere bir gerileme ile parafilik tablolar gelişebilir ya da var olan eğilimler şiddetlenebilir. Kısıtlanan duygusal ve cinsel yakınlığın yerini röntgencilik, pornografi bağımlılığı, teşhircilik vb. gibi yönelimler alır.

Sonuç olarak biyolojik bir temel üzerinde gelişen ancak ortaya çıkma ve yaşanma biçimleri her insanın kendi kişisel tarihindeki milyarlarca anı ve etkileşim tarafından belirlenen cinsel ve sosyal yakınlık insanın temel gereksinimlerinden ve mutluluk kaynaklarından biridir.     

 KAYNAKLAR
1.      Hohmann G, Gerloff U; Tautz U, Fruth B. Social bonds and genetic ties: Kinship association and affiliation in a community of bonobos (pan paniscus). Behaviour, 1999, Volume 136, Issue 9, p:1219 – 1235

2.      Hare B, Melis AP, Woods V, Hastings S, Wrangham R. Tolerance allows bonobos to outperform chimpanzees                on a cooperative task. Current Biology, 2007. Volume 17, Issue 7, p: 619-623

3.      Waal FD. Bonobo ve  Ateist. Primatlar Arasında İnsanı Aramak. Çev: A. Biçen. İstanbul, Metis Yayınları, 2013, s: 9-31
4.      Winnicott DW. Oyun ve Gerçeklik. Çev: T. Birkan. İstanbul, Metis Yayınları, 2014. s: 19-33

5.      Guntrip H. Şizoid Görüngü Nesne İlişkileri ve Kendilik. Çev: İ. Babacan. İstanbul, Metis Yayınları, 2003. s:139-168.
6.      Brenner C. Psikanaliz, temel kavramlar. Çev: I Savaşır, Y. Savaşır. Ankara, Hekimler Yayın Birliği,1998 s: 19-35
7.      Akvardar Y, Çalak E, Etaner U, Hürol C, Sunat H, Tükel R, Üçok A, Yücel B. Psikanalitik Kurama Giriş. İstanbul, Bağlam Yayınları, 2006. S: 34-60
8.      Fenichel O. Nevrozların Psikanalitik Teorisi. Çev: S. Tuncer. İzmir, Ege Üniversitesi Yayınları, 1974. s: 48-92

 

 

KOMPLOCU PARANOİD GRUPLAR

HEDEFİNİ ŞAŞIRMIŞ BİR İSYANIN ÜRÜNÜ OLARAK KOMPLOCU PARANOİD GRUPLAR Doğan Şahin   GİRİŞ Bu yazıda son yıllarda giderek artan her şe...