İzleyiciler

13 Aralık 2014 Cumartesi

İNSANLARIN İÇ BARIŞINI BOZACAKSIN!!!


İNSANLARIN İÇ BARIŞINI BOZACAKSIN!!!
Prof. Dr. Doğan Şahin

Bugün bir meslektaşımın, “insanları kategorize etme ve kişilik bozukluğu deme, insanların iç barışını bozacaksın”  sözü bende çeşitli anılar uyandırdı.

12 Eylül döneminde işkencenin psikolojik etkileri hakkında araştırmalar yapmaya başladığımızda, birçok meslektaşımdan “bu konuları araştırmak, insanları huzursuz edebilir, karışmamak lazım” gibi uyarılar almıştım. Bazı meslektaşlarım da “travma sonrası stres bozukluğu, anormal bir duruma normal bir yanıttır, dolayısıyla bilimsel araştırma konusu yapılmamalıdır” diyordu. Elbette böyleydi. Yani travma sonrası stres bozukluğu, sağlıklı bir insanın anormal bir şeye ( işkenceye) maruz kalmasıyla oluşuyordu. Ama yanıklar da böyleydi. Yanıklar da anormal bir duruma, normal bir yanıttı. Dışsal etkenlere bağlı hastalıkların hepsi böyledir, bunları araştırmasak, insanı nasıl anlayacağız, anormal durumlara maruz kalmış kişilerin acısını nasıl dindirebileceğiz?

Aynı konuda bir başka grup meslektaşım da TSSB’nin tanı kategorilerinden çıkarılmasını, buna bir bozukluk demenin, aslında sağlıklı olan ama sırf işkenceye uğradığı için doğal olarak bazı belirtiler gösteren insana bir bozukluk tanısı koymanın haksızlık olduğunu söylüyordu. 

Bu tür yaklaşımlar şu etiketleyici yaklaşımı barındırırlar. Psikiyatrik sorunlar veya bir psikopatolojik durum insanı değersizleştiren bir şeydir. Kendileri   “hasta” onlar için, rahatlıkla hasta, bozukluk gibi kavramlar kullanabiliriz ama bu TSSB vakaları “günahsız”. İyi de hasta olmanın neresi saygıdeğer olmayı ortadan kaldırıyor? Hasta olmanın nesi bir kişiyi değersizleştiriyor?  Bir insanda eklem hareket bozukluğu olduğunda onun saygınlığına bir halel gelmiyor da, neden panik bozukluk olduğunda saygınlığını azaltıyor. Kimi meslektaşlarım, bazı sorunları olan insanları güya korumak için, başka sorunları olan hastaları etiketleyip değersizleştirdiklerini fark edemiyorlar. Şu grup insanın bir sorunu olduğuna dair tanı kategorileri kullanmayalım ama bu grup insana kullanalım. Onları etiketlemeyelim ama bunları etiketleyim dediklerini anlamıyorlar.

İnsanda tıbbi ve ya psikiyatrik her tür hastalık, sorun, bozukluk ortaya çıkabilir. Bunların hiç biri o kişiyi değersiz, onursuz yapmaz. Bazı sorunların ardındaki psikopatolojik süreçleri anlamaya ve anlatmaya çalışmak da kimseyi değersizleştirmez. Yeter ki tanı kategorilerini ve sınıflamaları değersizleştirmek için kullanan bir zihnimiz olmasın.

Bir gün erken boşalma panelinde konuşuyoruz. Ürolog bir arkadaşımız panelde, erken boşalmanın aslında evrimsel bir avantaj olduğunu, patolojik kabul edilmemesi gerektiğini savundu. Ona göre mesela köpekler çiftleşirken, saldırıya açık halde oluyormuş. Erkek köpek dişi ile çiftleşirken, pek ala başka bir erkek köpek gelip arkadan saldırabilirmiş. Erkek köpek işini ne kadar çabuk bitirirse o saldırıya açık halden o kadar erken kurtulabilirmiş. Düşündüm ki, insanın bir derdi olursa, evet bu sorunu olduğu için utanabiliyor ve kendini kötü hissedebiliyormuş. Ve eğer bu bir sorun olarak kabul edilmezse rahatlayabilirmiş. Baksanıza yaşadığı şey  sorun olarak kabul edilmesin diye ne teoriler  uyduruyor. Demek ki psikiyatrik sorunların insanı utandırmaması için daha çok çaba sarf etmeliyiz. Bunun yolu da bunları gizlemek, inkâr etmekten değil. Daha çok yazmaktan, daha çok konuşmaktan geçer.

Bilim her zaman sınıflamalar, soyutlamalar ve kategoriler ve zorunlu indirgemeler yaparak evreni anlamaya çalışır. Her sınıflama bir takım ayrıntıları ihmal etmeyi göze alarak yapılır. Bu sınıflamaları kullananlar bilirler ki grup içinde yer alan herkes aynı değildir ama onları bir araya getiren ortak özellikler vardır. Zaten bu ortak özellikler onları bir araya getirmemizi sağlamıştır. Onların ortak özelliklerinden bahsetmek tekil varlıkların özgün yanlarını unuttuğumuz anlamına gelmez ama o sırada, o yazı kapsamında şimdilik bir kenara bırakmışızdır. Böyle bir yazıyı okuyan birinin de bunu bildiğini kabul ederek yazar veya konuşuruz. Bunların hepsini açıklayarak bir yazıya girecek olsak, yazıya sıra gelene kadar okuyucu ilgisini kaybeder.  

Bazen bir hastalıktan, patolojik bir durumdan bahseden bir şey yazarım, mesela diyelim ki iki kişilik bozukluğu ile ilgili bir şey yazarız, şöyle tepkiler olur, “peki bunun normali yok mu?”, “insanlar bu iki kişilik bozukluğundan birine girmek zorunda mı? “bu ne kadar indirgemeci bir yaklaşım”. Oysa ben sadece iki kişilik bozukluğunu anlatmış ve birbiriyle kıyaslamışımdır. Birinin toplumda görülme oranı diyelim % 2, diğerinin de % 3 filandır. Yani yazdığım yazı toplumun sadece % 5 ine dair şeylerdir. Geri kalan % 95 ‘i hakkında doğrudan bir şey dememişimdir.  İnsan bekliyor ki hiç değilse meslektaşlarında yazının kapsamını değerlendirebilecek bir irfan olsun.

Ancak başka bir yanlış anlamayı engellememek için şunu da belirtmek isterim ki mesela en az görülen bir ruhsal sorun da kimi yanları ile hemen herkeste olabilecek bir şeydir. Herhangi bir insanda olan bir şey hepimizde olabilecek ya da çok hafif halleriyle zaten var olan bir şeydir. Yani en uç durumları incelemek de gene hepimiz hakkında bir şeyleri anlamamızı kolaylaştırır.

Kişilik bozukluklarına gelince, tanı sınıflamalarında yer alan 10 kişilik bozukluğunun hepsinin toplamı batı ülkelerinde toplumun % 15-20 sini oluşturur. Yani kişilik bozukluklarını anlattığınız vakit bu kadarlık bir nüfustan bahsetmiş olursunuz. Elbette kişilik bozukluklarından bahsediyorsanız her biri ile ilgili kimi özellikler daha hafif formlarında birçok insanda bulunabilir. Herhangi bir kişilik bozukluğundan hepimizde çeşitli özellikler vardır. Bunların varlığını görmek iç barışınızı bozuyorsa, iç barışınızın olması için, mükemmel ve kusursuz olduğunuzu sanmaya ihtiyacınız var demektir. Ya da siz zaten mükemmelsinizdir. Belki de bundan dolayı bize nasıl yazmamız gerektiğini öğretiyorsunuzdur.
Bilim insanlarının  Sokrates'in dediği biçimde at sineği olmaları fena bir şey değildir.  Yani işleri zaten toplumu ve insanları huzursuz etmek olmalıdır. Bir şeyleri görmezden gelmeye, inkar etmeye dayalı huzuru yıkacaklar ki, hakikatlere ortaya çıkma fırsatı verilsin. Terapi de aşağı yukarı böyle bir şeydir zaten. 

11 Aralık 2014 Perşembe

CİNSEL YAŞAMIN KİŞİLİK ÖZELLİKLERİNE GÖRE RENKLERİ


CİNSEL YAŞAMIN

KİŞİLİK ÖZELLİKLERİNE GÖRE

RENKLERİ

 

Prof. Dr. Doğan Şahin

İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı, Sosyal Psikiyatri Servisi

 

GİRİŞ

Kişilik, insanların dünyayı, kendilerini ve yaşamı nasıl algıladıkları üzerinde belirgin bir etkiye sahiptir. Aynı şekilde insanların cinselliği algılamaları ve cinsel davranışları da kişiliklerine göre önemli değişiklikler gösterir.  Farklı kişilikte olanların  cinselliği algılama ve yaşama biçimleri farklı olduğu gibi cinselliğe karşı tutumları da farklıdır. Ancak biyolojik ve fizyolojik belirleyicilerin de önemli olduğu cinsel yaşam, kuşkusuz aynı zamanda insanlar arasında bir çok ortaklık barındırır. Bu yazıda uzunca bir zamandır bir yandan cinsel sorunlar bir yandan da kişilik bozuklukları ve sorunları alnında çalışmakta olan biri olarak, daha çok kendi klinik deneyimlerimden yola çıkarak cinsel yaşamın kişilik özelliklerine göre farklılıkları ele alacağım. Ayrıca perversiyonlar ve kişilik üzerinde duracağım.

1.Bağımlı-Depresif kişilik

Yakın çevrelerini oluşturan kişilere karşı aşırı uysal, uyumsal ve yapışkan davranışlar; kendini yetersiz ve çaresiz görmek;  mutlu olmak için sürekli daha güçlü birine dayanma gereksinimi ve yoğun ayrılma korkusu bu kişilik bozukluğunun temel özellikleridir.

Cinsel yaşamlarına gelince: Bağımlı depresif kişiler için cinsel yaşam esasen kişisel güvenliğin sağlanacağı bir alandır. Cinsel eylemler cinsel haz kaynağı olarak yaşanmaktan çok, yakınlık, güvende olma, isteniyor olduğunu hissetme aracı olarak anlam kazanır. Cinsel yaşamdan aldıkları haz isteniyor olmanın verdiği güvenlikten kaynaklanır.

Öte yandan eşlerine hayır demeleri terkedilecekleri ve beğenilmeyecekleri korkusuna yol açacağından istemedikleri şeylere ses çıkarmazlar. Reddilme korkusu nedeniyle taleplerini karşıya iletemezler. Eşlerini memnun etmeye yönelik bir tarzda sevişirler. Kendi zevklerinden çok eşlerinin taleplerine dikkatlerini yöneltirler.

Bağımlı depresif erkeklerde eşlerinin tatmin olması kendi hazlarından daha önemlidir ve önemli bir yük oluşturabilir. Özellikle cinsel sorunu ya da çeşitli zorlukları olan bir eşle birlikte olan bağımlı-depresif erkeklerde yetersizlik ve başarısızlık korkularına ikincil olarak cinsel sorunlar ortaya çıkabilmektedir.

Bağımlı-Depresif karekterlerin bir kısmı belli ölçülerde mazohistik eğilimler gösterirler.

Seksüel perversiyon olarak mazohizm, orgazm ve seksüel uyarılmayı başarmak için mazohistik davranışlar şeklinde tekrarlayıcı ve zorunlu davranışlardır ( Freud 1905)

Mazohistik davranışlar fiziksel acı yaşama, emosyonel olarak acı çekme, aşağılanma ihtiyaçlarını içerebilir. Seksüel perversiyonların şiddetinin seviyesi, mazohistik karekter patolojisinin şiddetinin seviyesiyle paralellik gösterir.(Kernberg)

Nörotik Seviyede Mazohistik Perversiyon

Seksüel mazohizm, güvenli olarak yaşanan bir obje ilişkisi çerçevesinde ortaya çıkan bir tür senaryodur. Tipik bilinçdışı dinamikler ödipal çatışmalar çerçevesindedir. Ensestiyöz anlamı olan seksüel doyumu elde etmek için, katı süperegoyu yumuşatmak ve kastrasyon anksiyetesini inkar etmek ihtiyacını içerir. Bilinçdışı senaryolar aynı zamanda karşı cinsle çatışmalı identifikasyonları ve cezalandırıcı sadistik ensestiyöz objeyle identifikasyonu içerir.

20’li yaşlarda bir kadın hastam, ancak kendisine oldukça kaba davranan erkeklerle olan cinsel ilişkiden haz alabiliyordu. Orgazm ise sadece mastürbasyonla ve kendisinden  sosyo-ekonomik açıdan bir hayli düşük, kaba ve pis erkekleri hayal ettiğinde mümkün olabiliyordu. Bu hastada mazohistik fanteziler ödipal çatışmadan kurtulmanın bir aracı işlevi yanında cinsel haz için süperegoya ödenen bir bedel olarak işlev görmekteydi.

 

Borderline Kişilik Örgütlenmesi Düzeyinde Mazohizm

Güvenliklerini tehlikeye sokacak biçimde kendini yaralayacı davranışlar sergilerler hatta kazara ölümlere yol açabilecek ölçüde tehlikeli  durumlar yaratabilirler. Kernberg’in verdiği iki klinik örnek tipiktir: Barlarda rastladığı kişilere kendisini bağlayarak ve aşağılayarak ilişki kurmasını teklif eden 20’li yaşlarda bir kadın, bir diğeri yaşlı ve siyah erkekler tarafından kendisine fahişeymiş gibi davranıldığında ancak uyarılabilen bir kadın. Benim de benzer özellikler gösteren iki hastam olmuştu. Birincisi cinsel haz alabilmek için para karşılığı erkeklerle yatıyordu; diğeri üniversite eğitimli 30’lu yaşlarında bir kadındı ve yolda tanıştığı şoförler, hamallar ya da serserilerle yatmaktaydı. Borderline düzeydeki mazohizmde bazan da anal, oral, üretral içerikler igrenilmeksizin mazohistik paterni renklendirir ve daha primitif nitelikler katar.

Bu vakalarda ortak özellikler şunlardır

1.   Güçlü primitif agresif impulslar

2.   Şiddetli obje ilişkileri patolojisi

3.   Preödipal çatışmaların domine olması ve seksüel mazohistik bir senaryo amacı

4.   Süperego fonksiyonlarının entegrasyon eksikliği

 

2.Obsesif-Kompulsif kişilik

Esneklik, açıklık ve verimliliği yok edecek tarzda düzenlilik, mükemmelliyetçiliğe aşırı önem verme, ilişkilerde ve duygulanımda aşırı kontrollü olma, kesinliği ve kuralcılığı vurgulama, olmalı, yapılmalı tarzında düşünce biçimi temel özellikleridir.

Cinsel yaşamlarına gelince; Birçok obsesif karakterin sevişmeyi çeşitli biçimlerde rutinleştirerek kontrol ettikleri gözlenir. Sıklıkla haftanın belli günlerinde sevişme alışkanlıkları vardır. Sevişmekle ilgili “yaramazlık yapmak” gibi özel adlandırmalar kullanırlar.  Belirli bir düzen ve sıralama dahilinde sevişme alışkanlıkları gösterirler. Sevişmeye geçmeden önceki dönemle başlayan ve çoğunlukla banyo yapmakla biten davranışlar zinciri değişmez bir sıra gösterir. Sevişmede kontrolünü yitirme korkusu ile kendini bırakamama sık rastlanan bir sorundur ve bazan orgazm ve boşalma zorluklarına neden olur. Sevişmede temizlik ve kirlenmeye aşırı dikkat etmeleri sevişmenin hazzını ketleyici olabilmektedir. Obsesif kompulsif bozukluğun eklendiği bir kaç obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu vakasında neredeyse sevişmenin olanaksız olduğu kompulsiyonlara rastlamıştım. Bu vakalardan biri eşi ve kendisinin uzun bir ritüel halinde süren temizlik işlemlerine karşın ne kendisi eşine dokunuyor ne de eşinin kendisine dokunmasına ya da öpmesine izin veriyordu. “Sevişme”yi sadece cinsel organlarını birbirine sürterek gerçekleştiriyorlardı.

3. Çekingen (Kaçıngan) kişilik

Toplumsal ketlenme, yetersizlik duyguları ve olumsuz değerlendirilmeye aşırı duyarlıkla seyreden kişilik. Kaçıngan ya da çekingen kişilik bozukluğunun aslında paranoid, narsisitik ve depresif-mazohistik kişilik bozukluklarından birinin görünüm olabileceğine ve bağımsız bir çekingen kişilik bozukluğu kategorisinin bulunmadığına inanmaktayım.  Dolayısıyla  cinsel yaşamlarını da ilgili kişilik özelliklerini anlatırken yer vermiş olacağım.

4.Histerik kişilik Histerik kişilik kimlik hissinin tamlığı, kararlılık kapasitesi, sağduyu, duygusal zenginlik, başkalarıyla empatik ilişkiler, ambivalans ve çatışmaları tolere etme kapasitesi ile belirli bir kişilik kategorisidir. DSM’ de yer almaz.

Duygusal derinlikleri iyi düzeyde olmasına ve empati kurabilme yeteneklerine karşılık karşı cinsten ebeveyne yönelik libidinal yatırımın çözümlenmemesi ve bastırılması cinsel yaşamlarını belirlediği gibi tüm yaşamlarını da seksüalize etmelerine yol açar. Karşı cinsi uyarır ancak ensest korkusu nedeniyle cinsel yaşamları çeşitli düzeylerde ketlenmeler gösterir.

Histerik Kadınlar:

Emosyonel labilite bu kadınların baskın karakteridir. Diğer insanlarla kolay ilişkiye girerler. Sıcak ve süreklilik gösteren ilişkileri vardır. Yalnız en önemli ayrıntı seksüel cevaptaki inhibisyondadır. Genelde dramatiktirler hatta histrionik. Bu afektleri kontrollüdür ve sosyal olarak uyumlu niteliktedir. Emosyonel olarak labildirler ama ilişkilerinde tutarsız ve önceden tahmin edilmeyecek şeyler yaptıkları görülmez. Sadece yüz yüze olduklarında emosyonel kontrollerini kaybeder. Bunlar özellikle seksüel ya da rekabetle ilgili ciddi çatışmalar yaşadıkları insanlarla ortaya çıkar. Bilişsel kapasiteleri korunmuştur ve immatür emosyonel durumlarına karşın kompleks insan ilişkilerindeki anlayışlılıkları gelişmiştir. Toplumsal ilişkilerinde ve önemli nesne ilişkilerinde infantil ve bazı durumlarda özellikle ebeyven olarak algıladırkları kimselerle regresif olabilirler.

Rahat sosyal kontakt kurarlar bu  eksibisyonizme eğilimle karışır ve diğerlerine artmış bağımlılıkları vardır. Özellikle seksüel anlamda, sevilmek, ilginin odağı olmak isterler. Diğer insanlar tarafından değerlendirilmelerine olan bağımlılıkları sosyal gerekliliklerin gerçekci yorumlanabilmesi ile  dengelenmiştir. Bazı histerik kadınlar çekingen sessiz gözükebilirler ama bunların da incelikli provakatif seksüel ayartıcılıkları vardır. Histerik kadınlar tipik olarak seksüel ketlenmeyle kombine yalancı hiperseksüalite gösterirler.  Seksüel ilgileri triangüler niteliktedir. Başka kadınlarla birlikte olan erkelere yöneliktir. Erkekleri baştan çıkarıcı davranırlar ancak baştan çıkardıkları erkeklerin yaklaşımını  şaşkılıkla karşılarlar. Çünkü sedüktif davranışlarına karşı bilinçsizdirler. Reddetme, korku ve kızgınlık tarzında tepki verirler. Histerik kadınlar hem erkekler hem de erkeklerle olan diğer kadınlarla rekabet halindedirler. Erkeklerle yarışmaları yetersizlik hislerinden kaynaklanan bilinçli ya da bilinçsiz korkulara bağlıdır. Yarışmacı histeriklerin yanında uysal histerik kadınlar da vardır. Bunların fiksasyonları sıklıkla mazohizmi yansıtır. Bazı kadınlar kendilerine sadistik davranan erkeklere karşı boyun eğerek ve böylelikle suçluluk duygusunun bedelini ödediklerini düşünürler.

Histerik erkekler:

Histerik erkekler histerik kadınlar gibi emosyonal dramatizasyon ve affektif kararsızlık eğilimleri vardır(Blacker ve Tupin 1977). Aynı zamanda özellikle yakın ilişkilerinde emosyonel patlamalar, tepinme reaksiyonları, ve impulsif ve infantil davranışlar gösterirler. Aynı zamanda sıradan sosyal durumlarda değişik davranışlar sergileme kapasiteleri de vardır.

Histerik kişilikli erkekler seksüel uyum için başlıca iki tip davranış sergilerler;

1)  Yalancı hiper maskülinite: Kültürel olarak kabul edilen maskülen davnranışlarda bulunurlar, kadınlar üzerinde baskınlık ve üstünlük gösterme eğilimlidirler, bağımsızlık arzusu, bağımsızlık üzenrinde özellikle durmak, dominan davranışlar sergilerler ancak istediklerini elde edemezlerse çocuksu küskünlük gösterirler.

2)  Sedüktif efemine davranışlar: Baştançıkarıcı, incelikli bir efeminetin eşlik ettiği  flörtöz infantil seksüel davranışlar gösterirler. Kadınlara karşı bağımlı çocuksu yaklaşımları olan  heteroseksüel sadakatsiz tutumlar sergilerler. Bunun bir biçimi de dominan kadınlarla geçici gibi görünen bağımlı ilişkiler kuran Don Juan tipidir.

5.Paranoid kişilik

Temel özellikleri, insanların  söz ve davranışlarını gerçek dışı bir biçimde kötü niyetli, ona zarar vermeye yönelik olarak görerek, güvensizlik ve kuşku duyma eğilimidir. Temel inançları kendilerine kötülük yapılacağı ve zarar görecekleridir. İnsanların kötü ve istismarcı olduklarını varsayımı ile hareket eder. Sürekli gelebilecek kötülüklere karşı tetikte bulunmak ihtiyacındadırlar.

Cinsel yaşamlarındaki özelliklerini iki başlıkta gruplayabiliriz

1)Kıskançlık:Eşlerinin kendilerini aldatabileceği kuşkusu içindedirler.Paranoid tipteki kıskançlık aldatma arzularının projekiyonundan kaynaklanır. Kendi aldatma arzularını kontrol edebilmek için cinsel eşlerini sürekli itham ederler, aldatıldıklarına ilişkin kanıtlar ararlar ve ilgisiz olayları aldatılmanın belirtileri olarak sayarlar. Böylelikle hem kendi bilinçdıyı arzularıın suçluluğundan kurtulmaya çalışırlar hem de kendi “iyi” olma tasarımlarını korumuş olurlar. Öte yandan bu yolla eşlerine baskı ve eziyet ederek agresyonlarını kısmen boşaltmış olurlar.

2)Kötülük yapılacağı ve zarar göreceklerine inandıklarından, sürekli gelebilecek kötülüklere karşı tetikte bulunmak ihtiyacındadırlar ve. kendilerini cinsel haz için karşısındakine bırakamazlar: Bu da gene kendi kızgınlıklarının ve agresif bilinçdışı fantezilerinin projeksiyonundan ve pregenital nesne tasarımlarının “kötü” oluşundan kaynaklanır. Kötülük görebilecekleri endişesi cinsel yakınlık için zemin oluşturabilecek insani yakınlığı önemli ölçüde ketleyerek cinsel yaşamın sıkıntılı olmasına yol açar. Benim izlediğim paranoid kişilik bozukluğu vakalarının çoğu daha cinsel bir partner bulma aşamasında önemli ketlenmeler yaşamaktaydılar.

6.Şizoid kişilik

Temel özellikleri toplumsal ve kişilerarası ilişkilerden uzak durma ve duygu ifadesinde kısıtlılıktır. Yakınlık ve ilişkiye izin vermeyecek bir biçimde otonomi ve alkırılığa aşırı bir önem verme vardır. Kendilerini tek başlarına yeterli bulurlar. Diğer insanlarla ilgili olarak onlardan alabilecekleri bir şey olmadığını varsayarlar.

Cinsel ilişki için isteksizlik gösterirler ve çaba harcamazlar. Şizoid kimseler cinsel ilişki kurmaksızın da yaşamlarını sürdürebileceklerini ve böyle bir gereksinimlerinin pek olmadığını düşünürler. Eğer partnerleri varsa ancak onların girişimiyle  cinsel ilişki kurarlar. Cinsel ilişki sırasında karşılarındakinin ne hissettiğine önem vermedikleri gibi kendilerinin ne hissettiklerine dikkat etmezler. Cinsel ilişki daha çok fizyolojik bir boşalma sağlar. Mastürbasyonla cinsel ilşki arasında fazla bir fark görmezler.

7.Şizotipal kişilik

Temel özellikleri bilişsel ya da algısal çarpıklıklar ve alışılagelmişin dışında davranışlardır. Kısıtlı ve uygunsuz duygulanımın yanısıra yakın ilişkilerde birden bire rahatsızlık duyma ve yakın ilişkilere girebilme becerisinde azalma görülür. Sanrısal düzeye ulaşmayan paranoid, referans, büyüsel düşünce gibi düşünce bozuklukları gösterirler.

Şizotipallerin cinsel yaşamına gelince; bunları daha çok borderline kişilik örgütlenmesi içinde değerlendirmek gerekmekle birlikte bazı özel durumlara da rastlanır. İnsanların bazı gizli niyetlerinin olduğu varsaymı ile hareket ettiklerinden ancak güvenli oldukları ilişkilerde cinsel ilişkiye girerler. Başkalarınca acaip karşılanmamak için istemeseler de cinsel  ilişkiye rıza gösterebilirler. Cinsel yaşamları çeşitli büyüsel ya da referans düşünceleriyle karışır. Cinsel yaşamları bazan hezeyana yakın garip durumlar gösterir. Fantazi ile gerçeğin sınırlarının oldukça bulanık olduğu, 20 yaşlarında, üniversite öğrencisi, erkek bir hastam, meleklerle cinsel ilişki kurduğu fantazisi ile mastürbasyon yapıyordu, bazan da sadece bir meleğin kendisini baştan çıkardığı fantazisi kurarak elle kendisini uyarmaksızın orgazm olabiliyordu..

8. Antisosyal kişilik

Antisosyaller başkalarının da bir takım hakları olduğunu ve onların da insan olduğunu neredeyse inkar eden kimselerdir. Kendi çıkarları ve gereksiinmleri neyi gerektiriyorsa onu yaparlar ve davranışalrının başkalarına zarar vermesi ya da rahatsız etmesiyle ilgilenmezler. Amaçların ulaşmak için her türlü yolu deneyebilir. Çok yakın ve ilgili gibi davranabilirler.  Başkalarına yönelik tehlikeli, tacizkar ve ya saldırgan davranışlarda bulunabilirler

Cinsel yaşamlarına gelince; İlişkilerinde bağıllık, sadakat gibi kavramlara yer yoktur. Dürtülerini deneteleyemedikleriden herhangi biriyle herhangi bir şekilde ilişkiye girebilirler. İlişkilerinde tüm dikkatleri kendi arzuları ve isteklerine yöneliktir.Karşı tarafı kendi arzularını gerçekleştimek için zorlayabilirler. Her türden perversiyon göseterebilirler. Bunlar arasında sadistik olanları seyrek değildir. Keza Suçluluk, yasak, gibi kavramları olmadığından çocuklrla, akrabalarla, yaşlılarla ilişki kurabilirler ve bunlardan dolayı da suçluluk hissetmezler.

9. Narsisistik Kişilik

Önemli biri olduğuna ilişkin inanç ve fantaziler, eleştiriye aşırı duyarlılık, başkalarıyla empati yapabilme kapasitesinde eksiklik ve haset ile seyreden kişilik örüntüsüdür.

Tipik narsisitik, atak, baştançıkarıcı, evlilik dışı ilişkilere açık biridir. Başkalarıyla cinsel ilişki ve yakınlık kurma motivasyonu hayran olunmasını temine yöneliktir. Birlikte olduğu kişileri ayrı bir varlık olarak değerlendiremezler. Başkaları kendisine hayran oldukları sürece anlamlı ve değerlidir. Eleştirildiklerinde ya da kendisini beğenmediklerini düşündüğü kimselerden uzaklaşırlar ya da daha baştan uzak dururlar. Gerçek anlamda birlikte oldukları kimseleri  sevemezler.

Başkalarının duygularını anlamak ve önemsemek konusundaki zorlukları dolayısıyla kendi  geneksinimleri olduğunda aşırı talepkar ve sosyal olarak kabul edilemez cinsel davranışlar için ısrarcı olabilirler.

Malin narsisismi olan hastalar perversiyonların en ciddi tiplerini ortaya koyarlar. Malin narsisizmi olan hastaların süperegolarında;

1)  Patolojik grandiyöz selfleri dışında idealize süperego prekürsörlerinin yokluğu

2)  Erken dönem sadistik süperego prekürsörlerinin baskınlığı,

3)  Obje temsilcilerinin sadistik düşmanlardan elde edilmesine bağlı, şimdiki durumun fantazide intrapsişik pekişmesi patolojileri mevcuttur .

Patolojik grandiyöz kendilik: sadistik kendilik ve obje temsilcileri etrafında  netleşir ve idealize süperego prekürsörlerini absorbe eder.

Bu hastaların seksüel fantazileri sadistik ve mazohistik hastaların fantazilerine benzer.  Tüm seksüel isteklerin tutarlı agresivizasyonu bulunur. Genital penetrasyon genitallerin yok edilmesi veya vücut kavitelerinin pislik ile doldurulması ile eşdeğer bir hal alır. Penis vücudu kaplayan zehirin kaynağı olarak kanibalistik yıkım ile birleştirilen elde edilemeyen göğüslere karşılıktır. Seksüel amaçların diferansiasyonun yokluğu sonunda oral, anal ve genital fantaziler yoğunlaşmıştır ve seksüel gelişimin tüm dönemlerin impulslar ve korkular eş zamanlı olarak gelişir. Erkek ve kadın seksüel karekterlerinin diferansiyasyonunun olmayışıyla homoseksüel ve heteroseksüel impulslar kaotik bir biçimde içiçe girer. Seksüel promüskite bu hastaları kontrolsüz bir biçimde şiddet patlamasıyla tehdit eden, seksüel partnerleriyle  derin bir ilişkiye girmelerini engeller.

Malin narsisizmi olan bazı hastalartehlikeli agresif davranışları olan sadistik perversiyonlar gösterirken, seksüel perversiyon göstermeyebilirler. Bir kısmı anal ilgilerini direkt ifade eden tuhaf perversiyonlara sahiptir.

 

Malin narisizmi olan kimselerde kendine zarar verici, impulsif, süisidal davranışlara da sık rastlanır. Mazohistik seksüel perversiyonarın en şiddetli seviyesi, idealize edilmiş eksterem derecede sadistik primitif objeye boyun eğiş veya dini ritüellerin bir parçası olarak, kendini kastre etme davranışıdır.

Acının ve kendine zarar vermenin erotize edilmesi, yaşam ve ölüm üzerinde bir zafer kazanma amacındadır, aynı zamanda tüm obje ilişkileri üzerinde bir zafer kazanma anlamına gelir.

10. Histrionik Kişilik Bozukluğu

Histrionik kişilik bozukluğu Borderline kişilik organizasyonu kategorisi içinde değerlendirilmelidir. Kimlik difüzyonu, nesne ilişkilerinde ciddi patolojiler, impuls kontrol eksikliği, spilitting merkezli ilkel savunma mekanızmalarının mevcudiyeti söz konusudur. Ben merkezli, kendilerine karşı hoşgörülü, diğer insanlara ciddi bağımlılıkları olan, kimselerdir. Histeriklerdeki gibi derin ve anlamlı ilişkileri yoktur. Diğerlerini olduğu kadar derinde kendilerini anlamakta da güçlük çekerler. Çocuksu, diğer nesne ilişkilerindeki değişken tabiatlarıyla histerik karekterle zıtlık oluştururlar. Sürekli ilgi ve takdir bekleme, reddilmemek için diğer insanları nasıl etkilediklerini sürekli kontrol etme, benlik saygılarının başkalarının ilgi ve takdirine bağlı olması temel özellikleridir.  Genelde yüzeysel, yapay ve abartılı davranışlar sergilerler.  Bekledikleri ilgii görmedikleinde çevrelerindeki insanları manipüle edebilmek için dramatik davranışlar sergilerler. İçinde yaşadıkları olaylara odaklanamazlar.

Genel olarak uygunsuz eşler seçerler.

Promüskit, genelde biseksüel ve polimorf pervers seksüel davranışlar sergilerler ve antisosyal eğilimler gösterirler.

Histrionik karekterde, histerik karektere oranla bağımlı ve eksibisyonist davranışların seksüel niteliği daha azdır. Histrionik olan bu seksüalize davranışları  uygunsuz yaparak eksibisyonizm ve bağımlılık duygularını daha çok açığa çıkarırlar. Aynı zamanda seksüel inhibisyonları daha azdır ve daha promüskittirler. Histironik kişinin seksüel hayatında, aykırı seksüel fantaziler ve polimorf infantil seksüel davranışlar gibi represif niteliklerin azlığı ve dissosiyatif niteliklerin yaygınlığını gösteren özellikler bulunur. Mazohistik eğilimler gösterebilirler ama bu seksüel davnranışlarla yakın ilişkili değildir.

Cinsel yaşamlarında en dikkati çeken özellikleri baştançıkarıcılıklarıdır. Aslında beğenilme ve ilgi görmeye yönelik ilgi arayışı içindedirler ve cinselliği ilgi görmenin bir aracı olarak kullanırlar.

11.Borderline kişilik

Kişilerarası ilişkilerde, kendilik algısında ve duygulanımda tutarsızlık ve belirgin dürtüsellikle seyreden kişilik bozukluğu. Terkedilmekten kçınmak için çılgınca çabalar gösterme, insanları aşırı yüceltme ile değersizleştirme arasında gidip gelen, gergin ve tutarsız kişilerarası ilişkilerin varlığı, yineleyen intihar girişimleri ya da tehditleri, sürgen boşluk hissi, öfke kontrolünde zorluk temel özellikleridir.

Cinsel yaşamları oldukça fırtınalıdır. Sık partner değiştirebilirler. Cinsel eşlerine büyük bir tutkuyla bağlanır ve terkedilme korkusu içinde davranırlar ancak tutkuları küçük bir olayla nefrete dönüşebilir. Çeşitli düzeylerde cinsel perversiyonlar gösterirler ( Sheey ve ark 1980). 

Borderline’ ların kaotik seksüel fantazileri ve davranışları ile perversiyonlar arasında bazı benzerlikler bulunmaktadır. Perversiyonların bilinçsiz çatışmalarında bulunan yapılar borerline’ların belirli dinamik yapılarıyla ortaklık gösterir.

Borderline Kişilik Örgütlenmesinde Cinsel Yaşam ve Perversiyon

Kernberg, şizoid, şizotipal, paranoid, antisosyal, borderline, histrionik ve hatta narsisistik kişilik bozukluklarını bir bölümünü borderline kişilik örgütlenmesi kapsamında değerlendirmektedir. Borderline düzeyde işlevsellik ve kişilik örgütlenmesi gösteren bu kişilik bozuklukları farklı fenomenolojilerine karşın ortak bir başlık altında değerlendirilebilir. Borderline kişilik örgütlenmesi gösteren kimselerde cinsel yaşam bir çok zorluğu,  çarpıtmayı ve çeşitli parafilik davranışları görmek mümkündür. Borderline kişilik örgütlenmesi gösteren kişilerde nevrotiklere göre parafilik davranışlar daha sıktır. 

Borderline kişilik organizasyonu gösteren hastalarda ebeveyn figürlerine yoğun pregenital ve özellikle oral agresyonu mevcuttur (Kernberg 1975). Bu agresyon erken ebeveyn imajlarının paranoid çarpıtılmasına neden olur. Çocuğun özellikle oral ve anal sadistik yatırımları annenin  potansiyel tehlikeli olarak algılanmasına yol açar. Anneye duyulan nefret, çocuğun fantazisinde  anne ve baba tek birim olarak görüldüğünden ebeveyne duyulan nefrete dönüşür. Baba imajının öncelikle anneye yöneltilmiş agresyonla kontamine olması, splitting operasyonu sırasında ebeveynlerin ayırd edilmemesi hem kız hem de erkek çocuklarda tehlikeli anne baba imajını yaratır.  Sonuçta daha sonra tüm seksüel ilişkileri tehlikeli ve agresyon içeren ilişkiler olarak algılanır. Oral öfke ve korkularından kaçabilmek çabasıyla  prematüre genital çabalar gelişir ama genellikle bu çaba pregenital agresyonun yoğunluğu sebebiyle boşa gider.

Kernberg’in B-L hastalara ilişkin belirttiği bulgular şöyle özetlenebilir;

Bir: Ödipal rakibi, korkutucu, aşırı tehlikeli ve destrüktif olarak algılama. Ödipal çatışmada yaygın bir agresyon vardır. Kastrasyon anksiyetesi ve penis haseti aşırı abartılıdır. Seksüel ilişkiye karşı yasaklar vahşi ve primitif bir kalite taşırlar ve şiddetli mazohistik eğilimler söz konusudur.

İki: İlkel öfkeye karşı savunmacı işlevi nedeniyle, pozitif ödipal ilişikde heteroseksüel aşk objesi; negatif ödipal ilişkide de homoseksüel aşk objesi aşırı idealize edilmiştir. Bu nedenle, hem bu tip aşk objeleri için özlem ve bunların gerçekdışı idealizasyonu, hem de pozitiften negatif obje ilişkisine dönüş ile idealizasyonun hızlı: yıkımı olasılığı mevcuttur.

Üç:Kısmi tasarımların yoğunluğu, ve ilkel fiksasyonlar nedeniyle ebeveynsel bir objeyle olan her ilişkide ve transferansta ciddi çarpıtmalar söz konusudur.

Dört: Ciddi pregenitel fiksasyonlar, örneğin penise besleme/vermeme veya annneyi cezalandırma;  vajinaya da açlık/ beslenme veya agresif ağız gibi sembolizasyonlara yol açar.

Beş: Pre-ödipal çatışmalar ve ilişkiler prematüre ödipalizasyon şeklinde kendini gösterir. Defansif progresyon erkekte oral agresif çatışmaların anneden babaya yer değiştirmesine ve kastrasyon anksiyetesini ve ödipal rekabeti, kızda ise penise imrenmeyi artırır. Kızların annelerine olan pregenital agresyonları, erkelerle olan ilişkilerinde mazohistik eğilimlerle yansır. Ebeveynler arası seksüel ilişkilerin agresif yorumu etrafında biçimlenen primitif çatışmalar, daha sonra sunulan  tüm sevgilerin nefrete dönüşmesine neden olabilir. Çoğunlukla impuls ve çatışmaların bir ebeveynden diğerine defansif yöneltilmesi biseksüel ebeveynsel imajların  şaşırtıcı, fantastik kombinasyonlarının gelişmesine neden olur.

Anneye ait yoğun preödipal korkuların etkisi altında erkeklerde negatif ödipus kompleksi pekişmesi, anneden babaya yönelen agresyona bağlı preödipal çatışmalarla kombine olduğunda; çogunlukla preödipal olarak belirlenen erkeklerdeki bir tip homoseksüaliteye yol açabilir. Buradaki bilinçdışı istek, tehlikeli engelleyici anne tarafından yadsınan oral memnuniyetin babadan elde edilmesi için babaya seksüel olarak bağlanmaktır. Bu tip erkek homoseksüalitesinde hem anne hem baba (ve heteroseksüalite) tehlikeli kabul edilir ve homoseksüalite oral ihtiyaçların elde edilmesinde uygun yol olarak kullanılır.

 

KAYNAKLAR

1.    Amerikan Psikiyatri Birliği. (1994)Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı, Dördüncü Baskı (DSM-IV). Köroğlu E (çev.) Hekimler Yayın Birliği, Ankara

  1. Kernberg OF(1989) The narcissistic personality disorder and the differantiel diagnosis of antisocial behavior. Psychiatr Clin North Am 12: 695-707.

3.    Kernberg OF(1992) Aggression in Personality Disorders and Perversions. Yale University Press, New Haven.

4.    Kernberg OF(1995) Love nelations-normality and pathology. Yale University Press, New Haven and London.

  1. Scharff DE (1982) The sexual relationship, A Tavistock/ Routledge Publication, New York.

6.    Şahin D (1998) Cinsel yaşamın kişilik özelliklerine göre renkleri. 7. Anadolu Psikiyatri Günleri Kitabı 24-27 Haziran, Malatya s:152-163

  1. Blacker KH, Tupin JP (1977) Hysteria and hysterical structures: Developmental and social theories. In Hysterical Personality. (Ed: MJ Horowitz) Jason Aronson New York 2:97-140

 

 

10 Aralık 2014 Çarşamba

12 EYLÜL'LE HESAPLAŞMA VE DARBE DÖNEMİNDE PSİKİYATRİ


12 EYLÜL DARBESİYLE HESAPLAŞMA

Prof. Dr. Doğan Şahin

 

Askeri Diktatörlüğün İnsan Hakları Sicili

650 bin kişi gözaltına alındı, bunların hemen hepsi işkence gördü. 1990 yılına varıldığında gözaltına alınan ve işkence görenlerin sayısı 1.000.000’u geçmişti. Diktatörlüğün ilk 3 yılında gözaltı dönemi sonsuza kadar uzatılabiliyordu. 200 günden uzun işkence görmüş onlarca hasta gördüm.

Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi. 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi. 14 kişi açlık grevinde öldü, 16 kişi “kaçarken” vuruldu, 73 kişiye “doğal ölüm raporu” verildi,

43 kişinin “intihar ettiği” bildirildi, 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
1 milyon 683 bin kişi fişlendi, Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı,

7 bin kişi için idam cezası istendi, 517 kişiye idam cezası verildi, idam cezası verilenlerden 50’si asıldı.

388 bin kişiye pasaport verilmedi, 30 bin kişi “sakıncalı olduğu için işten atıldı, 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı, 30 bin kişi “siyasi mülteci” olarak yurtdışına gitti.

937 film “sakıncalı” bulunduğu için yasaklandı, 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu,

400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi, 40 ton gazete ve dergi yakıldı.

İktidarlar Neden Terör ve Şiddete Başvurur ?

Muhalafetten, iktidarı normal koşullarda ellerinde bulundurmamaktan korkan iktidarlar sıklıkla toplumu korkutmak için terör ve şiddete başvururlar. 12 Eylül askeri diktatörlüğünün kasten terorize ve travmatize ettiği kesim tüm vatandaşlardır. Diktatörlük herhangi bir şekilde kendisine veya düşüncelerine karşı çıkan, bunların yanında olmayan herkesi travmatize edeceğini göstererek ve bu konuda sınırlarının da olmadığını açıkça belli ederek, tüm toplumu herhangi bir siyasi konuyla ilgilenmemeleri, ilgileneceklerse de büyük kuramcı Kenan Evrenin dediklerini tekrar etmelerini dikte etmiştir.

Bütün bunlar her türlü muhalefeti susturmak ve yok etmek için kullanıldı. Bireyleri korkutmak, korkmayanları korkana kadar şiddete maruz bırakmak ya da öldürmek, sonuç olarak da iktidarı ellerinde bulunduranların istediği gibi düşünen ve davranan bir toplum yaratılmak istendi.

Şiddet en kestirme sonuç veren siyasi yöntemdir. Fütursuzca uygulanan şiddet eninde sonunda insanları korkutur ve sindirir. İnsanlar farklı düşünüp de başları belaya gireceği olasılığını bile göze almamak için düşünmekten, siyasi konularda kafa yormaktan korkar olurlar. İnsanlar birlikte hareket etmenin, birlikte bir şeylere itiraz etmenin nasıl şiddetle cezalandırıldığını gördüklerinde birlikte hareket etmekten özenle kaçınır olurlar.

Şiddetin Toplumsal Psikolojik Sonuçları

İnkar: Uzun yıllar boyunca azalmadan devam eden gözaltılar ve işkencelerin yarattığı terör her şeyden önce suskunluk yaratmıştır. Neredeyse bir tanıdığı işkence görmemiş kimse kalmamasına rağmen, uzun yıllar boyunca ülkemizde işkence yapıldığı resmi makamlar tarafından inkar edilmiş, geriye kalanlar da buna inanmak istediklerinden inanmış gibi yapmışlardır. Mesela bir milyon insanın işkence görmüş olmasına ve işkencenin çok ağır ruhsal sorunlara yol açtığı bilinmesine kadar 1990 yılına kadar tam 10 yıl boyunca hiçbir kongrede işkence gündeme gelmemiş, işkence ile ilgili bir yayın yapılmamıştır.

Psikiyatri camiası da askeri diktatörlüğü açıkça desteklemese de suskun kalmıştır.

Çünkü, başa çıkılamayan şiddet ya da şiddet tehdidi, iki nedenle inkara yol açar:

Yanı başınızda her an sizi tehdit eden bir şeyin varlığını bilerek ve hissederek rahat edemez, günlük hayatınızı sürdüremezsiniz. İşkencehanelerin yanı başında yaşayan insanlar bile, belki işkence seslerini duyarak günlük hayatlarını sürdürüyorlardı. İkincisi ise bilmenin ve akılda bulundurmanın bir şey yapmaya zorlayabilme ihtimalidir. Ülkenin dört bir yanında yüzbinlerce insanın işkence görmekte olduğunu bilen dürüst bir insan buna itiraz etme sorumluluğu ile karşı karşıya gelecektir.  İtiraz ettiğinde aynı işkencelere maruz kalacağını bildiğinden en güvenli yol ya inkar etmek ya da saldırganla özdeşleşmekti.

Saldırganla Özdeşleşme: Yani askeri diktatörlüğün toplum üzerine uyguladığı acımasız şiddetin yol açtığı travma ile başa çıkmada insanların en sık kullandığı ikinci yol, saldırganla özdeşleşmekti.

Askeri diktatörlüğün dili kısa zamanda halk arasında yayıldı.  Bu dil şunu söylüyordu: Ülke bir iç savaşın eşiğine gelmişti ve onlar hiç istemedikleri halde mecbur kalarak, yönetime el koymuşlardı, bu işin tüm suçlusu ülkede barış ve huzuru sağlayamayan siyasi parti liderleriydi. Ayrıca huzursuzluk çıkaran herkes de suçluydu. Hak arayan işçiler, işçilerin hakları için mücadele eden sendikalar, memur dernekleri, sivil toplum örgütleri, herhangi bir şey için mücadele eden, hak arayan, örgütlenen herkes suçluydu.

Bir çok kişi askeri diktatörlükle kısa sürede uzlaşmak için saldırganla özdeşleşmenin çeşitli biçimlerini kullandı.

Anayasa referandumu öncesindeki televizyon programlarından birinde iktidar partisini  temsilen katılan, parti önde gelenlerinden bir zat şöyle demişti. ”Darbe olduğunda ben bir okulda müdürdüm, solcu öğrenciler okulun teksir makinesinde bildiri basıyorlardı ve ben hiçbir şey yapamıyordum. Darbe olmasaydı her şey çok kötüye gidecekti, olunca her şey normale döndü.” Bugün, aradan 30 yıla yakın zaman geçtikten sonra bile, darbelere karşı olduğunu, darbeler olmasın diye mücadele ettiğini söyleyen bir partinin temsilcisinin dili hala aynı. Hala o zamanlar hayranlık ve şükranla izlediği ve özdeşleştiği Kenan Evren’in diliyle konuşuyor.

Dünyadan, gerçeklerden, bilimden uzaklaşıp, mistisizme, büyüye yönelme: 10 yıldan uzun süren sistematik şiddet ve baskının bir sonucu ise ümitsizlikti. Bu dünyanın daha iyi, daha adil, daha kardeşçe olabileceğine dair ümitleri yok etmesiydi. Bu dünyadan ümitleri kalmayan,   gerçek dünyayla mutlu olma yollarının tükendiğini düşünen insanlar, kendilerini gerçek dışı, mistik şeylere yöneltirler. Bu dünyanın yerini öte dünya alır. İnsanları öte dünyadaki sonsuz mutluluğa ulaştıracak kılavuzlar, hayali kurtarıcılar, şeyhler, cemaat liderleri türer.

Eyleme dökme: Baskı ve şiddetin toplum psikolojisine önemli etkilerinden biri de tıpkı travmatize bireyler gibi toplumun da ya hep ya hiç reaksiyonları vermeye başlamasının ortaya çıkmasıdır. Toplum yaşadığı korkuları, çaresizlikleri, zayıflık ve acizlik duygularını gidermenin bir yolu olarak, güç kullanabileceği ve başkalarını ezerek kendini güçlü hissedebileceği durumlarda şiddet kullanmaya başlar. Futbol maçlarında çıkan kavgalardan, sık sık yaşanan linç girişimlerinden, son on yılda giderek artan çeteleşme hareketlerine kadar, tüm toplumda giderek artan şiddet bunun uzamış göstergelerdir.

Ama hepsinden önemlisi tüm bu mekanizmaların bireyleri ve toplumu gerçeklerden uzaklaştırmış olmasıdır. Bildiğini bilmiyormuş gibi yapmak, gerçeği olduğu gibi kavradığında yapması gerekenleri yapmaktan korktuğu için dış gerçekliği çarpıtarak algılama alışkanlığın yaygınlaşmış olmasıdır.

Psikiyatri Topluluğu ve Üniversiteler Ne Yaptı?

Ülkemiz psikiyatrisi bir kurum olarak düşünüldüğünde diktatörlüğe destek olmamış, onunla aktif bir şekilde iş birliği yapmamıştır. Ancak başta YÖK ile üniversiteler kontrol altına alınmış, muhalif olabilecek olası öğretim üyeleri üniversitelerden uzaklaştırılmışlardı, kürsüler açık bir destek vermeseler de karşı da çıkmamış, sesiz bir şekilde dönemin kazasız belasız geçmesi beklemişlerdir.   Ancak bu bekleyiş her yerde her zaman o kadar sessizce de olmamıştır. İstanbul Üniversitesi senatosu Kenan Evrene fahri hukuk profesörlüğü ve hukuk doktorluğu verilmesini oy birliği ile kabul etmişti. Gene bu dönemde askeri diktatörlükle çeşitli biçimlerde işbirliği yapan, işkenceler yardım eden, işkenceleri gizleyen raporlar veren hekimler olmuştu. En çok konuşulan ve rahatsızlık veren ise  Prof. Dr. Turan İtil tarafından yürütülen çeşitli etik ve insanlık dışı uygulamalar olmuştu.

Bu araştırmalardan biri HZI Vakfından Turan İtil tarafından yapılmıştır. 2700’ü tutuklu olan 5000 kişi üzerinde bir “araştırma” yapan Prof. Dr. Turan İtil Nokta Dergisine şunları söylemişti: “Bunların elinde olmayan bir şey var, içgüdüleri var, bunu anlayabilmek için iki tanesini görmeniz kafi, üç taneye gerek yok. Öyle bir şey ki bunlar, buluttan nem kapan insanlar, kendileri de bilmiyorlar, kontrol edilemeyen bir kızgınlıkları var.  Terörist olmasalardı da katil olurlardı. Uluslararası bir araştırma yaptık, Türkiye’nin çeşitli hapishanelerindeki teröristlerle görüştük, üstelik bu araştırmanın güvenilir yanı kim terörist kim değil diye bir kuşkunun olmayışı. Üzerinde çalışılan şahıslar, gerçekten bir suç işlemiş kişiler. Biz bunların bilgisayar programcısı yapılmasını önerdik. Bir de en iyi ilaç yaştır. Kimse 40 yaşından sonra terörist olmaz. O halde kırka kadar beklemek gerek. 40 yaşına kadar içeride tutulmaları gerekir. Pahalı bir yöntem ama idamdan daha iyi”.

Yaptığım bir işkence araştırması sırasında konuştuğum kişiler bana bu araştırmaların bir kısmına Cerrahpaşa Psikiyatri Kliniğinin de katkıda bulunduğunu, 1983 yılında bazı mahkumların Cerrahpaşa’ya götürülerek üzerlerinde Ayhan Songar tarafından araştırma yapıldığı bildirilmişti. Daha sonra aynı bilgilere çeşitli yerlerde de rastladım.

Hesaplaşma

12 Eylül’le hesaplaşmak için yapıldığı söylenen Anayasa değişikliklerinin ardından, insan haklarına duyarlı ve namuslu insanlar, gerçek bir hesaplaşma için öncelikli olarak herkesin kendi içine işlemiş 12 Eylül zihniyeti ve diliyle hesaplaşması gerektiğini biliyorlar.

Gerçek bir demokrasi için kendi fikirlerini dayatma çabalarından, kendilerinden olmayan ve kendileri gibi düşünmeyen herkesi düşman, vatan haini gibi gören 12 Eylül kafası ile  hesaplaşmak gerekiyor.  

Üniversiteler toplumun fikir,   düşünce ve bilim üretme fabrikalarıdır. Düşünce özgürlüğü nasıl ki YÖK kurularak kaldırıldı, düşünce ve bilime nasıl YÖK’le zincir vurulduysa, düşünce özgürlüğü de ancak YÖK’ü kaldırmakla başlayacak. Tabi eğer, isteniyorsa.

Gerçek bir hesaplaşma insanların cezalandırılması ve intikama değil son 30 yıldır yaralanmış, yıpranmış insanlığımızı yeniden kazanma çabasına dayanmalıdır.  Bu da entelektüel dürüstlükten geçer. İncittiklerimizi, kırdıklarımızı, ötekileştirdiklerimizi anlama çabasından ve hep kendini haklı bulma rahatsızlığından kurtulmaktan geçer. Sadece bizim gibi düşünenlere gösterdiğimiz saygı aynada kendimize gösterdiğimiz saygıdır. Sadece kendi siyasi yakınlarıyla hazırlanacak Anayasa, Anaysa;  sadece bizim gibi düşünenlerle kurulacak demokrasi de demokrasi değildir.     

7 Kasım 2014 Cuma

Mobbing Nedir? Daha Çok Kimler Mobbinge Uğrar, Daha Çok Kimler Mobbing Yapar?


Tehlikeli Eşleşmeler...

 

Prof. Dr. Doğan Şahin
İstanbul Tıp Fakültesi, Sosyal Psikiyatri Servisi

 

İşyerinde psikolojik tacizin, yani, birinin kendisini göstermesini ve sağlıklı iletişim kurmasını engellemenin, sosyal ilişkilerini ve itibarını zedelemenin, yaşam standartları ve mesleki gelişimine saldırmanın hiçbir gerekçesi ve haklı bir yanı olamaz.

 

Ancak işyerlerinde sıklıkla bir takım yöneticiler veya kimi gruplar çeşitli çalışanlara benzer davranışlarda bulunabilmekte, iş hayatını birileri için çekilmez hale getirebilmektedirler.

 

Kimlerin işyerinde tacizci oldukları konusuna girmeden önce hatırlatmak isterim ki tacizciler çalıştıkları herkese tacizde bulunmazlar. Keza mobing mağdurları da herkes tarafından taciz edilen kimseler değillerdir.

 

Mobbingin bir yanında herkese taciz uygulayan biri, diğer yanında da herkesin tacizine maruz kalan biri yoktur. Bir bakarsınız, başkalarına karşı destekleyici hatta koruyucu davranabilen bir yönetici gene başkalarıyla olumlu ve sıcak ilişkileri olan ve daha önceki yöneticisi ile de bir sorun yaşamayan bir çalışana psikolojik taciz uyguluyor. Her durumda olmasa da bir çok durumda sorun tek tek kişilerde olmaktan ziyade bu eşleşmenin kendisindeymiş gibi görünmektedir.

 

Bir şekilde, iki kişinin özel etkileşimi bir gerginliğe giderek bir uyuşmazlığa ve çatışmaya dönüşmekte ardından hadise psikolojik taciz boyutuna ulaşmaktadır.

 

Bu yazıda mobbingle sonuçlanan bu tür eşleşmeler üzerinde duracağım.

 

Mobbingçilerin kişilik özellikleri nelerdir

 

Tacizciler genellikle, benmerkezci, ön yargılı, kendi normlarının benimsenmesi konusunda ısrarcı, kendisini güçlü ve etkili hissetme ihtiyacı içinde olan kimselerdir. Kendilerini güçlü ve etkili hissetmek için başkalarını aşağılayabilir ve ezebilirler. 

 

Keza başkalarının başarıları kendilerine yetersizlik ve haset duyguları uyandıran kişiler de işyerlerinde psikolojik taciz uygulayıcıları olabilmektedir.

 

Ek olarak eleştirilmeye, sorgulanmaya tahammülü olmayan kişiler böyle tutumlar karşısında karşı tarafı değersizleştirici, aşağılayıcı tutumlara girmekte ve onları itibarsızlaştırmak için uğraşabilmektedirler.

Daha çok narsisistik karakterli bu tarz kişiler yanında, paranoid, borderline, antisosyal özellikleri olan kişiler de hatta bazen katı obsesif karakterler de psikolojik taciz uygulayıcısı olabilmektedirler

 

Daha çok ne tür kişiler tacize uğruyor?

 

Çekingen, kaçıngan kişiler

Kendini ifade etme ve hakkını aramakta zorlanan kişiler

Hayır diyemeyen, itiraz edemeyen kişiler

Gerginlik ve çatışmadan kaçınan kişiler

Kadınlar 

İddialı, hırslı, çok sevilmek, çok beğenilmek isteyen kişiler

Kifayetsiz muhterisler

 

Taciz nasıl gelişiyor?

 

Çoğunlukla tacizi bir iktidar çatışması başlatır. Tacizcinin iktidarını görmek, göstermek ya da pekiştirmek için yerine getirilmesini istediği bir direktif bilerek ya da bilmeyerek bir çalışan tarafından yerine getirilmez ya da önemsenmez ya da itirazla karşılanır.

 

İtaatsiz, muhalif, disiplinsiz ya da özensiz olarak mimlenen kurban, güçlü tacizci tarafından gözetim altına alınır bundan sonra yaptığı davranışlar bu açıdan değerlendirilmeye başlanır. İkinci ve üçüncü bir karşılaşmada da  aynı şey tekrarladığında, tacizci artık kurbana haddini bildirmek ve bu yaptıklarını ödetmek üzere harekete geçer. Kurban da sıklıkla çeşitli pasif-agresif davranışlarla otoriteyi etkisiz, güçsüz bırakmaya ya da bunları savuşturmaya çalışır. Gösterilen zayıf ve kararsız bir direniş, ezme isteğini daha da güçlendirir ve tacizin şiddetini artırır.

 

Birçok durumda tacizi yapan kişi, kendisini kurum hakkında daha çok söz sahibi, patronu ya da doğrudan kurumun sahibi diğerlerini ötekiler olarak gördüğü için doğal hakkı olarak değerlendirebilmektedir. Kendilerini kurumun gerçek sahibi olarak görmediklerinde durumda bile kendilerini daha vazgeçilmez ve önemli hissederler. Önemli olan kendileri olduğuna göre, diğerlerinin onu rahatsız etmeyecek şekilde davranmaları gerekir.

 

Bazen bir taciz, tacizcinin bir yetersizliğinin açığa çıkması yada açığa çıkma olasılığının belirmesiyle  başlayabilmektedir.  Mesleki donanımı açısından altlarından çok iyi olmayan bir yönetici, bir hatasının veya yetersizliğinin açığa çıkması veya açığa çıkma olasılığının belirmesinden sonra bir tacizciye dönüşebilmektedir. Bu tür duruma bağlı eşleşme genellikle taraflardan ikisinin de narsisistik gereksinimleri fazla olan kişiler olması durumunda ortaya çıkar. Hem tacizci hem de kurban takdir ve beğeniye olağandan daha fazla ihtiyaç duyan kimselerdir. Sadece kendilerinin beğenilmesini arzu etmez aynı zamanda başkalarının da beğenilmemesini dilerler. İki taraf da diğerinin pek işe yaramaz ve yeterince iyi olmadığını göstermeye çalışır, mesele güçlü konumda olanın iktidar olanaklarını kullanmasıyla bir tacize dönüşür.

 

Bazen bir çalışan arkadaşları arasında sivrilmek, yöneticinin dikkatini daha çok çekmek için çeşitli hamleler yaptığında bir taciz sarmalını başlatmış olur. Başlangıçta işin yararına olabilecek bu girişimler yönetici tarafından takdir edilse de çalışanın sürekli beğenilme isteğini fark eden bazı yöneticilerde rahatsızlık oluşturur. Etrafında iddialı, takdir edilmek için çabalayan çalışanlar istemeyen bir yönetici ya da bazen kimi mesai arkadaşları bu kişiyi bastırmaya ve etkisiz kılmaya çalışabilirler. Kişi buna karşı direndiğinde de kavga şiddetlenip bir tacize dönüşür.

 

Kimi zaman da aşırı kuralcı bir yönetici, bu kuralları önemsemeyen ve küçümsediğini gösteren bir çalışanı kuralların krallığı uğruna hedef seçebilmektedir. Aşırı kuralcı bir yönetici ile kuralların sadece kural olarak yersiz olduğunu düşünen bir çalışan arasında kuralların ne kadar anlamlı olduğu ile ne kadar saçma olduğunu ispat üzerinden bir çatışma başlayabilmektedir.

 

Tacizci kurban eşleşmeleri tacizin ortaya çıkışında önemli olsalar da bunun oluşması ve sürmesi için belirleyici olan ‘örgütsel ortam’ olacaktır. Psikolojik taciz ‘başıboş ortamlar’ ı bulduğunda hayat bulacaktır. Karşılıklı anlayış, hoşgörü ve etkin bir liderliğin olduğu kurumlarda psikolojik taciz eylemleri ya hiç görülmeyecek ya da oluşum safhasında sona erdirilecektir.

 

 

Önlemler

İşyeri yaşamının demokratikleştirilmesi,

Çift taraflı denetim ve geri besleme,

Şeffaflık,

Bağımsız denetim,

Yükselme ve pozisyonların, işe özgü nesnel ölçütlere bağlanması.

 

Kişisel Önlemler

Rahatsızlıkları, geciktirmeden, biriktirmeden anında söylemek. Haksız, baskıcı uygulamaları ve taciz girişimlerini başkalarıyla paylaşmak. Amirlerden gelen anlamsız emirleri ve uygulamaları yazılı olarak kaydetmek.
Uygunsuz davranışları daha üst makamlara bildirmek. Gerekiyorsa, tıbbi ve psikolojik yardım almak. Hem yardımcı olacaktır, hem de kanıt oluşturacaktır.


 

16 Eylül 2014 Salı

Bir küçücük kırlangıç varmış.....


Bir küçücük kırlangıç varmış…..

 Doğan Şahin

 
Balinaların Avusturalya sahillerine vurduğunu, kendilerini kurtarmak isteyen gönüllülere rağmen tekrar tekrar kendilerini karaya attıklarını söylüyordu spiker.

“Hiç hayvanlar intihar eder mi?” diye düşündüm. Olsa olsa bir yanılgıdır. Ne bileyim başka bir şey yapmaya çalışıyorlardır. Bir şeyden kaçıyorlardır, belki de güneşlenmek, dinlenmek istiyorlardır. Başka bir şey olmalı dedim. Bunları düşünürken uyumuşum.

Sabah güzel aydınlık bir yaz gününe uyandım. Günaydın dedim kendime ve yaza. Sonra yazın başlangıcını haber veren çığlıklarıyla kırlangıçların gelmiş olduklarını fark ettim. Buraya taşındığımdan beri her yazı onlarla geçiririm. Teras çıkıntısının altına yuva yaparlar ve  sonbaharda gidene kadar terası bir panayır yerine çevirirler. Onlar geldikten sonra, sonbahara kadar havalar bir daha çok soğuk olmaz ve ben de terasta yatarım.

Teras çıkıntısının altına kırlangıçlar, terasın üzerini örten çatı uzantısının altına da hep bir çift kumru yuva yapar. Onları tanırım, onlar da bana alışmışlardır, her sene 2 veya 3 kez ikişer yavru yapıp büyütürler. Ama kırlangıçlar ancak alt katın penceresinden görebileceğim şekilde terasın altındaki çıkıntıya yuvalanırlar.

O sene bir çift kırlangıç ilk kez çatı uzantısının altına yuva yaptı.  Bir süre sonra baktım üç tane yavru var. Neredeyse hareketsiz duran kumru yavrularına göre hiperaktif çocuklar gibi durmadan kımıldayan, annelerinin yem getirmesini sabırsızlıkla bekleyen kırmızı ağızlı üç tane yavru.

Yan komşumun kedisinin bir gün gözünü yuvaya diktiğini gördüm ama hiç benim tarafa geçmez. Ayrıca iki tarafı ayıran yüksek bir duvara tırmanması da imkansız gibi, ayrıca geçse bile zaten yuvaya ulaşamaz diye düşünüp rahatladım.

Ama tam duvarın kenarına aramızdaki duvarı kapatsın diye geçen sene diktiğim yaseminleri hesaba katmamışım. Bir sabah kırlangıçların çığlıklarıyla uyandım, yataktan fırlayıp o tarafa yöneldim, yavrulardan biri kedinin ağzında. Atlayıp ağzından yavruyu alsam da kanatlarının ciddi bir şekilde yaralanmış olduğunu gördüm. Annesinin yavruyu bırakmam için yaptığı ataklara ve çıkardığı gürültülere aldırmadan yaralarına pansuman yaptım, yuvasına yerleştirdim.  Yaseminleri de oradan söküp başka yere diktim.

Arada bakmaya devam ettim, yaşadı, iyileşti ve büyümeye devam etti.

Bir süre sonra baktım, diğer iki yavru uçmaya başladı. Ama bu uçmuyor. Uçamıyor. Hayatta kalmış ama kanatlarında oluşan hasar uçmasına izin vermiyor.

Yavaş yavaş sonbahar geldi, kırlangıçlar sürüler halinde toplanıp göçmeye başladılar.

Her sabah işe gitmeden kontrol ediyorum, bunlar hala oradalar. Bir sabah kalktım yoklar, hepsi gitmiş, sadece o yavru yuvada. Öyle duruyor. Doğanın kanunu dedim işte, zayıflar ölecek, güçlüler yaşayacak. Onu ölüme terk edip gitmişler, demek ki onları bir arada tutan bağ o kadar kuvvetli değil.

Akşama kadar orada tek başına kalan, öksüz, sakat yavruyu düşündüm. İçeri alsam acaba yaşar mı, uyum sağlar mı?  Acaba kırlangıçlar ne kadar yaşıyor, bir kırlangıç öyküsünde bilge adam kırlangıçların ömrü 6 aydır demiyor muydu? Ama 6 aysa nasıl geri geliyorlar ki?

Akşama kadar düşündüm, ama bir çare bulamadım.

Akşam eve geldiğimde anne ve babanın geri gelmiş olduğunu gördüm. Demek diğer yavrularını göçecek bir sürüye katıp geri gelmişler. Onların yavrularını bırakıp gidecek kadar sevgisiz olduklarını düşünmüş olduğuma utandım. Sonra da peki ama şimdi ne olacak? Göçmezlerse üçünün de öleceğini düşündüm.

"Üçü de öleceğine yavruyu öldürsem mi?" dedim. Bütün bunlar aslında biraz da benim yüzümden olmuştu, yavruyu kedinin ağzından almasam ölecek, bütün bunlar olmayacaktı. İşgüzarlık yapmış, bi yavruyu kurtaracağım diye üçünün de ölmesine neden olmuş olacaktım.

Ama yapamadım. Kıyamadım. Belki bir mucize olur, kanatları iyileşir uçar dedim. Bekleyip görmeye karar verdim.

Her sabah uyanınca gidip yuvaya bakıyordum. Oradaydılar. Neredeyse orada burada tek tük kırlangıç kalmış, havalar soğumaya başlamıştı. Yakında yiyecek bulamayacaklar, ya açlıktan ya da havalar soğuyunca soğuktan ölüp gideceklerdi.

Bir sabah kalktım. Yoklar. İşte beklediğim mucize olmuş dedim. Uçup gitmişler. Kendimi boş yere suçlamışım,  iyi ki kurtarmışım dedim. Sevinçten gözlerim doldu, hazırlandım, kapıyı kapattım ve işe gitmek için dışarı çıktım.

Tam yuvanın altına geldiğimde yerde yatan yavruyu gördüm. Kafasının üstüne düşmüş ve boynu kırılmıştı. Annesi, babası gidebilsin diye kendini aşağı atmış.

Gözümde yaşlar,  “hiç hayvan intihar eder mi ?”  dedim.  

     

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KOMPLOCU PARANOİD GRUPLAR

HEDEFİNİ ŞAŞIRMIŞ BİR İSYANIN ÜRÜNÜ OLARAK KOMPLOCU PARANOİD GRUPLAR Doğan Şahin   GİRİŞ Bu yazıda son yıllarda giderek artan her şe...