İNSANLARIN İÇ BARIŞINI
BOZACAKSIN!!!
Prof. Dr. Doğan Şahin
Bugün bir meslektaşımın, “insanları kategorize etme ve
kişilik bozukluğu deme, insanların iç barışını bozacaksın” sözü bende çeşitli anılar uyandırdı.
12 Eylül döneminde işkencenin psikolojik etkileri hakkında
araştırmalar yapmaya başladığımızda, birçok meslektaşımdan “bu konuları araştırmak,
insanları huzursuz edebilir, karışmamak lazım” gibi uyarılar almıştım. Bazı
meslektaşlarım da “travma sonrası stres bozukluğu, anormal bir duruma normal
bir yanıttır, dolayısıyla bilimsel araştırma konusu yapılmamalıdır” diyordu.
Elbette böyleydi. Yani travma sonrası stres bozukluğu, sağlıklı bir insanın
anormal bir şeye ( işkenceye) maruz kalmasıyla oluşuyordu. Ama yanıklar da
böyleydi. Yanıklar da anormal bir duruma, normal bir yanıttı. Dışsal etkenlere
bağlı hastalıkların hepsi böyledir, bunları araştırmasak, insanı nasıl
anlayacağız, anormal durumlara maruz kalmış kişilerin acısını nasıl
dindirebileceğiz?
Aynı konuda bir başka grup meslektaşım da TSSB’nin tanı
kategorilerinden çıkarılmasını, buna bir bozukluk demenin, aslında sağlıklı
olan ama sırf işkenceye uğradığı için doğal olarak bazı belirtiler gösteren
insana bir bozukluk tanısı koymanın haksızlık olduğunu söylüyordu.
Bu tür yaklaşımlar şu etiketleyici yaklaşımı barındırırlar.
Psikiyatrik sorunlar veya bir psikopatolojik durum insanı değersizleştiren bir
şeydir. Kendileri “hasta” onlar için, rahatlıkla hasta, bozukluk
gibi kavramlar kullanabiliriz ama bu TSSB vakaları “günahsız”. İyi de hasta
olmanın neresi saygıdeğer olmayı ortadan kaldırıyor? Hasta olmanın nesi bir
kişiyi değersizleştiriyor? Bir insanda
eklem hareket bozukluğu olduğunda onun saygınlığına bir halel gelmiyor da,
neden panik bozukluk olduğunda saygınlığını azaltıyor. Kimi meslektaşlarım,
bazı sorunları olan insanları güya korumak için, başka sorunları olan hastaları
etiketleyip değersizleştirdiklerini fark edemiyorlar. Şu grup insanın bir
sorunu olduğuna dair tanı kategorileri kullanmayalım ama bu grup insana
kullanalım. Onları etiketlemeyelim ama bunları etiketleyim dediklerini
anlamıyorlar.
İnsanda tıbbi ve ya psikiyatrik her tür hastalık, sorun,
bozukluk ortaya çıkabilir. Bunların hiç biri o kişiyi değersiz, onursuz yapmaz.
Bazı sorunların ardındaki psikopatolojik süreçleri anlamaya ve anlatmaya
çalışmak da kimseyi değersizleştirmez. Yeter ki tanı kategorilerini ve
sınıflamaları değersizleştirmek için kullanan bir zihnimiz olmasın.
Bir gün erken boşalma panelinde konuşuyoruz. Ürolog bir
arkadaşımız panelde, erken boşalmanın aslında evrimsel bir avantaj olduğunu,
patolojik kabul edilmemesi gerektiğini savundu. Ona göre mesela köpekler
çiftleşirken, saldırıya açık halde oluyormuş. Erkek köpek dişi ile
çiftleşirken, pek ala başka bir erkek köpek gelip arkadan saldırabilirmiş. Erkek
köpek işini ne kadar çabuk bitirirse o saldırıya açık halden o kadar erken
kurtulabilirmiş. Düşündüm ki, insanın bir derdi olursa, evet bu sorunu olduğu
için utanabiliyor ve kendini kötü hissedebiliyormuş. Ve eğer bu bir sorun
olarak kabul edilmezse rahatlayabilirmiş. Baksanıza yaşadığı şey sorun olarak kabul edilmesin diye ne teoriler uyduruyor. Demek ki psikiyatrik sorunların
insanı utandırmaması için daha çok çaba sarf etmeliyiz. Bunun yolu da bunları
gizlemek, inkâr etmekten değil. Daha çok yazmaktan, daha çok konuşmaktan geçer.
Bilim her zaman sınıflamalar, soyutlamalar ve kategoriler ve
zorunlu indirgemeler yaparak evreni anlamaya çalışır. Her sınıflama bir takım ayrıntıları
ihmal etmeyi göze alarak yapılır. Bu sınıflamaları kullananlar bilirler ki grup
içinde yer alan herkes aynı değildir ama onları bir araya getiren ortak
özellikler vardır. Zaten bu ortak özellikler onları bir araya getirmemizi
sağlamıştır. Onların ortak özelliklerinden bahsetmek tekil varlıkların özgün
yanlarını unuttuğumuz anlamına gelmez ama o sırada, o yazı kapsamında şimdilik
bir kenara bırakmışızdır. Böyle bir yazıyı okuyan birinin de bunu bildiğini
kabul ederek yazar veya konuşuruz. Bunların hepsini açıklayarak bir yazıya girecek
olsak, yazıya sıra gelene kadar okuyucu ilgisini kaybeder.
Bazen bir hastalıktan, patolojik bir durumdan bahseden bir
şey yazarım, mesela diyelim ki iki kişilik bozukluğu ile ilgili bir şey
yazarız, şöyle tepkiler olur, “peki bunun normali yok mu?”, “insanlar bu iki
kişilik bozukluğundan birine girmek zorunda mı? “bu ne kadar indirgemeci bir
yaklaşım”. Oysa ben sadece iki kişilik bozukluğunu anlatmış ve birbiriyle
kıyaslamışımdır. Birinin toplumda görülme oranı diyelim % 2, diğerinin de % 3
filandır. Yani yazdığım yazı toplumun sadece % 5 ine dair şeylerdir. Geri kalan
% 95 ‘i hakkında doğrudan bir şey dememişimdir. İnsan bekliyor ki hiç değilse meslektaşlarında
yazının kapsamını değerlendirebilecek bir irfan olsun.
Ancak başka bir yanlış anlamayı engellememek için şunu da
belirtmek isterim ki mesela en az görülen bir ruhsal sorun da kimi yanları ile
hemen herkeste olabilecek bir şeydir. Herhangi bir insanda olan bir şey
hepimizde olabilecek ya da çok hafif halleriyle zaten var olan bir şeydir. Yani
en uç durumları incelemek de gene hepimiz hakkında bir şeyleri anlamamızı kolaylaştırır.
Kişilik bozukluklarına gelince, tanı sınıflamalarında yer
alan 10 kişilik bozukluğunun hepsinin toplamı batı ülkelerinde toplumun % 15-20
sini oluşturur. Yani kişilik bozukluklarını anlattığınız vakit bu kadarlık bir
nüfustan bahsetmiş olursunuz. Elbette kişilik bozukluklarından bahsediyorsanız
her biri ile ilgili kimi özellikler daha hafif formlarında birçok insanda
bulunabilir. Herhangi bir kişilik bozukluğundan hepimizde çeşitli özellikler
vardır. Bunların varlığını görmek iç barışınızı bozuyorsa, iç barışınızın
olması için, mükemmel ve kusursuz olduğunuzu sanmaya ihtiyacınız var demektir.
Ya da siz zaten mükemmelsinizdir. Belki de bundan dolayı bize nasıl yazmamız
gerektiğini öğretiyorsunuzdur.
Bilim insanlarının Sokrates'in dediği biçimde at sineği olmaları fena bir şey değildir. Yani işleri zaten toplumu ve insanları huzursuz etmek olmalıdır. Bir şeyleri görmezden gelmeye, inkar etmeye dayalı huzuru yıkacaklar ki, hakikatlere ortaya çıkma fırsatı verilsin. Terapi de aşağı yukarı böyle bir şeydir zaten.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder