İzleyiciler

16 Mart 2018 Cuma

KİBRİN DÖRT YÜZÜ


KENDİLİK SAYGISI EKSİKLİĞİNİN GÖSTERGESİ OLARAK

KİBRİN DÖRT YÜZÜ

Doğan Şahin



KİBRİN İKİ TEMEL ÇEŞİDİ

TDK sözlüğü kibri Kendini beğenme, başkalarından üstün tutma, büyüklenme, benlik, gurur” diye tanımlamış. Oysa kibrin bundan başka bir anlamı daha var: Soğuk bir küçümseme. Burada kişi başkalarıyla arasına mesafe koyarak, adeta bir ulaşılmazlık zırhına bürünmek suretiyle olası incinmelerden kendini korumaya çalışır. Başkalarını önemsemediğinde onların eleştiri ya da olumsuz yargılarından da kendini muaf sayar.  

Kibir burada tanımlanan iki hali ile de narsisistik olarak yorumlanabilecek bir olgudur. Büyüklenmeci kibir ile küçümseyici soğukluk aynı kişide farklı durumlarda ortaya çıkan bir madalyonun iki yüzü gibidir. Kişi onay gördüğünde, büyüklenmeci bir tutum takınırken, onaylanmadığında, rekabet hissettiğinde ya da olası bir eleştiri ufukta belirdiğinde madalyonun küçümseyici yanı, soğuk yüzü ortaya çıkar.  Mesela herhangi bir davranışı dolayısıyla eleştirilen biri “sen benim seviyemde değilsin”, “benim muhatabım değilsin”, “benim ayarımda değilsin” gibi sözlerle karşı tarafı değersizleştirerek oradan gelen eleştiriyi etkisiz hale getirmek isteyebilir.

Tüm narsisistik tutumlar ya benlik saygısını yükseltmeye ya da korumaya hizmet ederler; gene tüm narsisistik tutumlar aslında yeterince sağlam olmayan bir benlik saygısının varlığını gösterirler. Ancak büyüklenmeci kibir, daha çok benlik saygısını yükseltmeye hizmet ederken küçümseyici kibir daha çok benlik saygısının zedelenmesini engellemeye yöneliktir. Büyüklenmeci kibir içinde olan biri kendini iyi, neşeli, coşkulu, hissederken; soğuk kibirlilik içerisindeki kişi tedirgin ve sıkıntılıdır. Büyüklenmeci kibirlilikte amaç başkalarında hayranlık uyandırarak kendilik saygısını yükseltmek iken, küçümseyici soğuk kibirlilikte maksat narsisistik yaralanma olasılığına karşı savunma pozisyonu almaktır.

Yalın hali ile kibirliliğin iki temel biçimini bu şekilde açıkladıktan sonra ayrıntılarına ve farklı görünümlerine biraz daha bakabiliriz. 

Bu makalemin tamamı Birey ve Toplumun Psikodinamikleri Üzerine Yazılar isimli kitabımda yayınlanmıştır.

2 Mart 2018 Cuma

KARINIZ (veya SEVGİLİNİZ) NEDEN SEVİŞMEK İSTEMİYOR OLABİLİR?


KADINLARDA CİSNEL İSTEK AZLIĞI

KARINIZ (veya SEVGİLİNİZ) NEDEN SEVİŞMEK İSTEMİYOR OLABİLİR?


Prof. Dr. Doğan Şahin



Karınız ya da sevgiliniz neden sevişmek istemiyor olabilir?


Bu sorunun tek bir yanıtı yok. Birazdan okuyacağınız gibi çok farklı nedenler söz konusu olabilir.


Çok farklı nedenlerden kaynaklansa da eşinizin cinsel ilgi ve isteği azsa ilk önce güzel ve yeterli süre sevişip sevişmediğinizi gözden geçirin.


Türkiye’de cinsel birleşme öncesi sevişme süresi ortalama 3-4 dakika civarındadır. Bu süre kadının uyarılması ve cinsel birleşmeye hazır hissetmesi açısından yeterli bir süre değildir. Cinsel birleşme öncesi sevişme süresi çiftin sadece cinsel yaşamlarını değil birbirlerine tutku, düşkünlük hissetme ve özen göstermelerini de önemli oranda etkiler.  Bu açıdan cinsel birleşme öncesi sevişme süresinin 15 dakikadan kısa olmaması uygundur. Cinsel birleşme süresi çok uzun ise ve bu sırada da sevişmeye devam ediliyorsa daha erken birleşme o kadar sorun teşkil etmeyebilir. Ancak 3-4 dakika birleşme öncesi sevişme ve 1-2 dakika cinsel birleşmeden ibaret bir cinsel yaşam birçok kadında hayal kırıklığına ve zamanla da cinsel istek ve ilgi kaybına yol açabilir.


İkinci olarak birbirinizin cinsel istekleri hakkında bilgi sahibi olup olmadığınızı, isteklerinizi konuştuğunuz oluyorsa da bunlara ne kadar özen gösterip göstermediğinizi gözden geçirin. Ülkemizde eşler birbirlerinin cinsel isteklerini, beklenti ve fantezilerini konuşmadıkları için çok fazla bilmezler. Partnerin beklenti ve fantezilerine uygun olmayan sevişmeler yeterince uyarıcı, haz verici ve doyum sağlayıcı olmaz ve bir süre sonra cinsel isteksizliğe ve uyarılma güçlüklerine neden olur. 


Yeterli sürede ve güzel sevişmenize rağmen eşiniz sizinle sevişmek istemiyorsa bunun çok farklı nedenleri olabilir. Bu konuyu daha iyi anlayabilmek için birçok soruya yanıt vermek gerekecek. Bu konuda en çok merak edilen soruları yanıtlamaya çalıştığım bu yazıyı bitirdiğinizde kendinizle ve eşinizle ilgili yararlı bilgiler edinmiş olacağınızı umuyorum. 


Kadınlarda cinsel isteksizlik artıyor mu?


Öyle görünüyor. Son yıllarda giderek daha fazla sayıda kadın, cinsel isteksizlik nedeniyle başvuruyor.  


Daha çok kadınlar mı, eşleri mi başvuruyorlar?

Erkeklerde olduğu gibi kadınlarda da cinsel sorunlar için profesyonel yardım arama en son yapılan şey oluyor. Önce geçer diye bekleniyor, sonra çok da önemli olmadığı düşünülüyor, sonra bir iki arkadaşa çıtlatılıyor, sağdan soldan duyulanlarla kulaktan dolma bir şeyler yapılıyor. Psikiyatriste veya cinsel terapiste ancak sorun epeyce uzadıktan ve genellikle eşin şikayeti ve ısrarlı talebi sonrasında gidiliyor. 


Birçok kadın eşiyle sevişmiyor oluşunu çok fazla önemsemiyor hatta cinsel isteğinin az olmasını ve cinselliğe fazla ilgi duymamasını erdemli ve ahlaklı biri olmasının delili olarak da yorumlayabiliyor.

Bazı kadınlar da cinsel isteksizliklerini yorgunluk ya da aşırı meşgul olmak gibi nedenlerden kaynaklanan geçici bir durum olduğunu düşünmek eğiliminde oluyorlar. Elbette yorgunluk ve aşırı yoğunluk cinsel isteği azaltabilir ama birbirine tutku duyan bir çift, yorgunluktan dolayı öpüşmek, birbirine dokunmak gibi cinsel etkileşimleri veya sevişmeyi tamamen bırakmaz. Her şeyi kendi dışındaki nedenlere bağlamak yorgunluğun da etkisiyle ortaya çıkan bir sorunu çözmeyi engelleyici olabilir. Kadınlarda ikinci çocuktan sonra sık görülen cinsel istekte azalma, çoğunlukla çocukların bakımının verdiği aşırı yorgunluk ve yoğunluğa bağlıdır. Ancak bu şekilde yorgunluğa bağlı gelişen cinsel istek azalmaları yukarıda da belirttiğim gibi çok aşırı boyutta olmaz. 


Kadınlarda cinsel isteksizlik ne kadar sıktır?


Çoğu batılı olan çeşitli uluslarda yapılan çalışmalarda, üretkenlik çağındaki kadınların yaklaşık % 20-30’unda cinsel isteksizlik saptanmıştır. Ülkemizde cinsel isteksizliğin sıklığına dair yapılmış bir çalışma bulunmamaktadır. Başvuru sayısı çok olmasa da muhtemelen batılı ülkelerden daha fazladır. Ancak son yıllarda insanların bilgilenmesindeki artış ile beraber daha sık rastladığımız bir başvuru nedeni olduğunu söyleyebilirim.


Neye cinsel isteksizlik deniyor? Cinsel isteksizlik denmesi için ne kadar azalması gerekiyor?


Daha önceden kadınlarda cinsel istek ve uyarılma bozukluğu ayrı tanı kategorileri iken DSM-5’te bu iki tanı cinsel ilgi ve uyarılma bozukluğu başlığı altında birleştirilmiştir. Birleştirilmeden önce cinsel istek bozukluğu, tanısı ile kastedilen, süreğen ve tekrarlayan bir biçimde cinsel fantezilerin ve cinsel etkinlikte bulunma isteğinin azalmış olması ya da hiç olmaması durumu idi. Bugünkü yeni tanı kategorisine göre ise kişinin cinsel ilgi ve isteğinde ya da uyarılmasında süreğen ve belirgin bir azalma olması durumudur. Şunlardan herhangi birinin olması tanı için yeterlidir; cinsel ilgi ve isteğin azalmış olması, cinsel etkinlik sırasında uyarılma ve haz duygusunun yeterli şiddette veya sürede olmaması ya da cinsel uyarılmanın ıslanma ve kabarma gibi fizyolojik tepkilerin açığa çıkmaması.

Cinsel isteksizlik ve cinselliğe olan ilgi kaybı, cinsel yaşamın tümüne yayılmış ya da bazı durumlarla sınırlı olabilir. Mesela eşiyle sevişmek isteği duymayan biri mastürbasyon yapıyor ya da erotik filmler izliyor olabilir. Cinsel isteksizliği olanlar cinsel etkinliği çoğunlukla kendileri başlatmazlar, eşleri tarafından başlatıldığı zaman da reddedebilir ya da görev gibi kabul edip gönülsüzce sevişebilirler. Keza cinsel istek ve ilgi kaybı olan birçok kadında aynı zamanda uyarılma sorunları gözlemlenir. Cinsel etkinlik sırasında yeterince uyarılmazlar ve haz almazlar. Birçok kadında ıslanma ortaya çıkmaz ya da ıslanma olsa bile sevişme boyunca devam etmez. Cinsel yaşantı sıklığı çoğu zaman düşük olsa bile, eşten gelen talepler ya da fiziksel yakınlık veya samimiyet için cinsel ilişki sıklığı azalmamış olabilir.

Cinsel istek azlığı ile birlikte görülen ya da cinsel istek azlığına bağlı olarak gelişen cinsel işlev bozuklukları neler?



Cinsel istek ve uyarılma bozukluğu olan kadınlarda sıklıkla orgazm olmakla ilgili güçlükler gözlemlenir. Yeterince ıslanma olmaması veya ıslanmanın sürmemesi ile ilgili olarak cinsel ilişki sırasında ağrı, yanma ve acıma görülebilir.

Başından beri cinsel isteği az olan biri ile cinsel isteği sonradan azalan biri farklı mıdır?



Başlangıçta normal bir cinsel isteğin bulunduğu uzun bir dönemin olması tedaviye daha iyi yanıt olabileceği anlamına gelebilir. Ergenliğin başından beri olan cinsel isteksizlikte ise çoğunlukla psikoseksüel gelişime dair sorunlar ya da daha ciddi tıbbi etkenler söz konusudur.

Bir kadın eşiyle cinsel yaşamından neden memnun olmuyor olabilir?



En sık rastlanan neden kişinin hayalindeki cinsel yaşamla, eşiyle sürdürmekte olan cinsel yaşam arasındaki farktır. Birçok kadın eşi kendi istediği gibi sevişmediği halde bu durumu düzeltmek için çaba harcamaz mesela neler istediğini eşine söylemez. Kadınlar bu konuda erkeklerden daha çekingen davranırlar. Birçok kadın cinsellikle ilgili isteklerini eşlerine söylerlerse hafif bir kadın olarak değerlendirilmekten, yadırganmaktan veya kınanmaktan çekinirler. Kadınlar bu kaygılarda tamamen haksız değillerdir, çünkü birçok erkek eşlerinin cinsel olarak etkin olmasından, cinselliğe meraklı olmasından tedirgin olmaktadır.  Birçok erkek için, cinsel olarak çekingen, mahcup ve cinselliğe meraklı olmayan bir kadın daha saygıdeğerdir.  Daha saygın bir kadın mı, daha seksi bir kadın mı istediği konusunda kafası karışık olan erkek, karısının kendisiyle rahatça iletişim kurmasına açık veya örtük bir biçimde engel olabilmektedir. Bizim kültürümüzde birçok erkek, eşlerini zihinlerinde saygın biri olarak korumak pahasına onlarla doyumlu bir cinsel yaşamdan vazgeçerler. Kültür tarafından özellikle cinsel konularda baskılanmış kadın eşi tarafından cesaretlendirilip, teşvik edilmedikçe rahat bir iletişim ve özgür bir cinsel yaşam kuramaz ve baskılanmış cinsel dünyası, cinsel isteği ve uyarılması üzerine olumsuz bir etkide bulunur.


Kadınlardaki cinsel ilgi ve uyarılma bozukluğunun başka ne tür nedenleri olabilir?


Sık görülebilecek belli başlı nedenleri sıralayacak olursak;


Şizoid kişilik bozukluğu: Bebeklik dönemlerinde anneleriyle yakın bir duygusal ve fiziksel ilişki içinde olamamış kadınlarda bir erkekle cinsel yakınlık ve ilişki isteği az olabilir. Bu kişiler kendi başlarına cinsel etkinliklerde bulunabilmelerine karşın bir eşle cinsel ilişki isteği duymayabilirler. Mesela kişi mastürbasyon yapmasına karşın kocasıyla sevişmek konusunda gönülsüz olabilir.

Depresif, bağımlı kişilikler: Annelerine bebeksi bir bağımlılık içinde olan kadınlar eşleriyle ya da sevgilileriyle cinsel olmayan duygusal ve fiziksel yakınlık kurabilmelerine ve bundan haz alabilmelerine karşın cinsel ilişkiye girmeye çok istekli olmazlar. Annelerine de eşlerine de bağımlı ve aşırı düşkün olan bu kadınlar ilişkide destek ve şefkat arayışı içinde olup erişkinliğin gerektirdiği cinsel yakınlığa ilgisizdirler.

Eşcinsellik: Eşcinsel eğilim ve yönelimlerin heteroseksüel bir ilişkide cinsel işlev bozukluğu yaratması şu biçimlerde olabilmektedir; 1- Kişi eşcinsel olduğunun farkındadır. Eşcinsel arzuları ve fantezileri bilinçlidir ve hatta eşcinsel eylemleri söz konusudur. Ancak buna rağmen evlenir ve heteroseksüel bir yaşam sürmeye çalışır. Ancak cinsel arzuları kendi cinsine yönelik olduğundan bir erkekle cinsel bir hayat sürmekte güçlükleri olur. 2- Kişinin bazı eşcinsel fantezileri olsa da eşcinsel arzularını kabullenmek istemez ve bunları inkar ederek bastırmaya çalışır.


Bazen eşcinsel arzularını kısmen doyuran durumlarda eşleriyle birlikte olabilirken, eşcinsel arzularını uyarmayan durumlarda isteksizlik gösterebilirler. Eşinin başkasıyla birlikte olduğu fantezileri kurmak, eşinin eski cinsel ilişkilerini anlattırmak, eşini başka kadınlarla birlikte olduğu fantezileri kurmaya zorlamak bazen da eşini başka bir kadınla birlikte olmaya zorlamak gibi eylemler eşcinsel arzuları uyarabilen ve kısmen doyuran durumlardır. Bazı kadınlarda ise eşcinsel yönelimler heteroseksüel bir ilişkiyi engelleyebilecek ölçüde güçlü değildir ama mesela kadınsı, efemine erkeklerle ilişki kurabilirler. Eşcinsel yönelimi net olan bir kişiyi heteroseksüel bir ilişkide işlev görmesini sağlamaya çalışmak uzun vadede yararsız olacağı gibi uygun bir yaklaşım da değildir.

Cinsel kaçınmalar: Erkeklerde olduğu gibi kadınlarda da cinsel ilişkinin kimi yönlerinden rahatsızlık duyma söz konusu olabilir. Bazı kadınlar eşlerinin kıllarından, cinsel organının kokusundan ya da bir hastalığı varsa rahatsızlık duyabilir ve bunlarla karşılaşmamak için cinsel yakınlıktan kaçınabilir.

Maskelenmiş parafililer: Hiçbir insanın cinsellikte arzuladığı şeyler başka biriyle aynı  değildir. Ancak günümüzde başkalarının cinsel deneyimleri sinema, kitaplar gibi çeşitli yollardan öğrenildiğinden giderek insanların cinsel deneyimleri birbirine daha çok benzemeye başlamaktadır. Bazı insanlar kendi cinsel arzuları başka olsa da gördüğü ve işittiği şeylerin ortalamasını normal olarak kabul edip kendilerini buna uymaya zorlamaktadır. Oysa cinsel sapkınlık olarak kabul edilen teşhircilik, röntgencilik, fetişizm, cinsel sadizm, cinsel mazohizm vb gibi birçok eğilim, hafif düzeylerde çok kişide vardır. Kişinin kendi özel arzularından kaçıp, normal sandığı tarzlara yönelmesi cinsel hazzını azaltır. Bu şekilde tekrarlanan ve doyum vermeyen cinsel deneyimler bir süre sonra cinsel isteği de azaltabilirler.  


Bazı insanlarda ise cinsel arzu cinsel ilişkinin tek bir bileşenine takılmıştır ve bir partnerle cinsel ilişkiye izin vermez. Kişi bu arzularını bastırdığı için de ne parafilik yoldan ne de başka yoldan bir cinsel ilişki kurma arzusu duymaz. Eğer bu tür eğilimler cinsel ilişkiye izin vermeyecek kadar güçlü değillerse, kişinin cinsel arzularını fark etmesini ve cinsel yaşamına dahil etmesini sağlayacak tedavi yaklaşımları yararlı olabilir.

Çocuk sahibi olmak istememek: Nadiren gözükse de özellikle çocuksu veya narsisistik özellikleri dolayısıyla sorumluluk almaktan kaçınan kadınlar, çocuk sahibi olmanın getireceği yükümlülüklerden kaçınmak için cinsel ilişkiye girmekten kaçınabilirler.



Psikiyatrik rahatsızlıklar: Depresyon başta olmak üzere birçok psikiyatrik rahatsızlık cinsel isteği azaltır ya da geçici bir süre ortadan kaldırır. Cinsel isteği olumsuz etkileyebilecek diğer psikiyatrik rahatsızlıklar şunlardır: Yaygın anksiyete bozukluğu, obsesif-kompülsif bozukluk, travma sonrası stres bozukluğu, panik bozukluk, özellikle anksiyetenin yoğun olduğu dönemlerde şizofreni gibi psikotik bozukluklar. Cinsel istek azlığı psikiyatrik bir hastalığa ya da onun tedavisinde kullanılan ilaçlara bağlı ise, öncelikle hastalığın cinsel isteği etkilemeyen bir ilaçla tedavi edilme olasılığı değerlendirilmelidir. Psikiyatrik rahatsızlığa bağlı görünen isteksizlik, psikiyatrik sorun düzeldikten sonra da devam ediyorsa seks terapisi ya da soruna yönelik özel yaklaşımlar gerekebilir.

Stres ve üzüntü kaynağı olan olayları: Yas, ekonomik güçlükler, bir yakının hastalığı gibi kişide sıkıntı ve üzüntü yaratan olaylar ya da hayati önemi olan sorunlar cinsel isteği azaltabilirler. Bu durumda kişinin sorunlarına yardımcı olacak, destekleyici tutumlar işe yarayabilir.

Yaşla veya çekicilikle ilgili endişeler: Kadınlar cinsel çekicilikleri ve fiziksel görünümleriyle erkeklerden daha fazla ilgili olabilmektedirler. Bir kadın eskisi kadar güzel olmadığını düşündüğü zaman soyunmaktan ve cinsel ilişkiye girmekten kaçınabilmektedir.

Eşe ilgi kaybı: İlişkilerin ilerleyen dönemlerinde erkeklerin eşlerini anne gibi algılayabildiklerine benzer şekilde kadınlar eşlerini baba gibi algılayabilmektedirler. Bir kadın eşini baba gibi algılamaya başladığı zaman ona yönelik cinsel ilgisi azalabilir. Ayrıca eşin zamanla fiziksel görünümünün değişmesi mesela kilo alması kadının eşine olan cinsel arzusu ve ilgisini azaltabilir.



Yakınlık sorunları: Ciddi şizoid, narsisistik ve obsesif karakter patolojisi olan bireylerde ilişkinin başlangıç dönemlerine cinsel isteksizlik olmasa bile yakınlık ve bağlılık gelişmeye başladığı zaman ilişkiden uzaklaşma arzularının bir yansıması olarak cinsel istekte de azalma ortaya çıkabilmektedir. İnsanlar genellikle yakınlaşmanın cinsel arzuyu azalttığına inanırlar ve evlendikten sonra fazla yakın olduklarından dolayı cinsel arzularının azaldığını söylerler. Bu yargı olanların yanlış yorumlanmasından kaynaklanır. Birçok insanın uzun süreli ilişkisinde cinsel isteğinde azalma olduğu doğrudur. Ancak bu durum sıklıkla ya biraz önce belirttiğim gibi eşin ebeveyn gibi algılanmasına ya da gerçek bir yakınlık kuramamanın yarattığı hayal kırıklığına bağlıdır. İnsanlar bir ilişkiye girdikleri vakit sıklıkla gerçek, samimi ve derin bir ilişki kurabilme ümidi taşırlar. Ancak zamanla anlaşılmadıkları, önemsenmedikleri veya duygusal olarak farklı olduklarını gördükçe arzu ettikleri kadar yakın bir ilişki kuramayacaklarının farkına varır ve uzaklaşırlar. Ancak bu arada birbirlerine bağlanmış oldukları için ayrılamazlar. Yani aslında aralarında güçlü bir bağ olmasına karşın gerçek ve içten bir yakınlık kurulamamıştır bu da çiftin birbirine olan heyecanını ve arzusunu azaltır.

Evlilik çatışmaları: Eşle ilişkideki sorunlar kadınların cinsel yaşamlarını erkeklere göre daha fazla etkiler. Özellikle güvensizlik, kızgınlık, kırgınlık duyguları kadınların cinsel isteğini azalttığı gibi uyarılma ve orgazm güçlüklerine neden olabilir. Bazen de evlilik sorunları depresyona veya anksiyete bozukluklarına yol açtığı için cinsel isteği de bozarlar.

Eşin cinsel beceri eksikliği: Ülkemizde erkeklerin önemli bir bölümü fazla cinsel tecrübeleri olmadan evlenmekte ve eşler arasındaki iletişim eksikliği, utangaçlık, çekingenlik sebepleriyle cinsel yaşamlarını çok zenginleştirememektedirler. Kısa ve birbirinin tekrarı olan ve fazla haz vermeyen cinsel deneyimler kadının cinsel isteğini azaltmakta ve uyarılmasını güçleştirmektedir.



Katı dini ve ahlaki inançlar: Birçok din ve geleneksel ahlak anlayışı kadının iffet ve namusunu cinselliğe uzaklığıyla doğru orantılı bir şeymiş gibi sunar. Açık veya örtük biçimde kadınları cinsellikten uzak durmaya ve erkekleri baştan çıkarıp, günah işlememeye davet eder. Dolayısıyla kadınlar cinsel arzu ve isteklerini kabahatmiş gibi algılarlar ve bu konuda rahat olamazlar. Bir kadının cinsel arzu ve isteklerini kabahatmiş gibi algılaması cinsel isteğini azalttığı gibi uyarılmasını ve haz almasını zorlaştırır.

Tıbbi nedenler cinsel isteksizlik yapabilir mi?


Çeşitli endokrinolojik hastalıklar yani hormon düzeyindeki artmalar veya azalmalar cinsel isteği etkileyebilir. Başta üreme hormonu olmak üzere hormonal patolojiler cinsel isteği etkileyebilirler. Bunun dışında kalp damar hastalıkları, kronik hastalıklar, yorgunluk ve enerji kaybına yol açan tıbbi durumlar cinsel isteği azaltabilmektedirler.



 TEDAVİ

YARARSIZ TEDAVİ YAKLAŞIMLARI

Hormonları normal düzeylerde olan kişilere seks hormonları verilmesi yararsız olduğu gibi uzun vadede hormonal dengeyi bozduklarından zararlıdır.

Cinsel gücü artırdığı söylenen koç yumurtası, kuvvet macunu, bal, pekmez, fındık, fıstık, istiridye gibi çeşitli gıdaların bir yararı yoktur. Ancak kişi bunların yararlı olacağına inanırsa psikolojik olarak güven duygusu vererek kişiyi rahatlatabilir.

Depresyon ilaçları: Depresyonu olmayan birine verilen depresyon ilaçlarının bir çoğu cinsel isteği daha da azaltırlar.

Sakinleştiriciler: Hiçbir yararı olmadığı gibi, özellikle barbitüratlar cinsel isteği azaltırlar.

Tedavi ilkeleri

İstek bozukluğunda nedeni çözmeyi hedefleyen, dinamik yönelimli seks terapisi daha iyi sonuç verirken klasik seks terapisine yanıt oranı nispeten düşüktür.
Tedavide nedenlere yönelik çözümler daha çok önem kazanır. Tedavide çiftin cinsel iletişimlerinin arttırılması, cinsel isteklerini daha rahat ifade edebilmelerinin sağlanması, cinsel yaşamlarındaki kısıtlılıkların kaldırılması amaçlanır. Ancak tedavide en önemli unsur cinsel isteği engelleyen unsurların bulunup ortadan kaldırılması ile kişinin gizli kalmış arzu ve fantezilerinin uyandırılmasıdır.

Güncel ve nispeten daha yüzeyde olan bir etkene karşı gelişmiş cinsel istek veya tiksinme bozukluğunda uyarlanmış seks terapisi yöntemleri işe yarayabilir ve denenmelidir.

Daha erken dönemlere ait, kronik, yaşam boyu özellik gösteren ve derin dinamik nedenlerden kaynaklanan etkenler söz konusu ise sorunun ağırlığına göre dinamik yönelimli seks terapisi ya da uzun süreli psikanalitik terapiler tercih edilmelidir.

Seks terapisi

Evlilik çatışmaları, gebelik korkusu, cinsel fobiler veya kaçınmalar, katı dini inançlar, yaşla veya çekicilikle ilgili endişeler, eşe ilgi kaybı, yakınlık sorunları, eşin cinsel beceri eksikliği, güç dengesizliği, pasif agresif eş ve eşte cinsel işlev bozukluğuna sekonder gelişen istek bozuklukları için öncelikli olarak seks terapisi düşünülmelidir.


Dinamik yönelimli seks terapisi

Cinsel istek bozukluğu, maskelenmiş “perversiyonlar”, kişilik sorunları, cinsel kimlik veya yönelim sorunları, dirençli cinsel fobiler veya kaçınmalar, cinsel dürtüler üzerinde kontrolünü kaybetme korkusuna bağlı ise dinamik yönelimli seks terapisi daha uygun olabilir.


Bireysel, uzun süreli terapiler

Seks terapisi ile sonuç alınamayan ve dirençli ciddi kişilik bozuklukları, cinsel kimlik ve yönelim sorunları, dinamik seks terapisine yanıt vermeyen maskelenmiş perversiyonlar söz konusu ise uzun süreli psikanalitik terapiler yararlı olabilir.



KOMPLOCU PARANOİD GRUPLAR

HEDEFİNİ ŞAŞIRMIŞ BİR İSYANIN ÜRÜNÜ OLARAK KOMPLOCU PARANOİD GRUPLAR Doğan Şahin   GİRİŞ Bu yazıda son yıllarda giderek artan her şe...