İzleyiciler

25 Mart 2020 Çarşamba

KORONA GÜNLERİNDE RUH SAĞLIĞINI KORUMA YOLLARI


İZOLASYON GÜNLERİNDE RUH SAĞLIĞINI KORUMA ÖNERİLERİ

Prof. Dr. Doğan Şahin


GİRİŞ

Birçoğumuz kitap okumak istiyorum, yeni bir dil öğrenmek istiyorum ama zaman bulamıyorum deyip durmuşuzdur. Evde geçirdiğimiz şu günleri daha önce yapmak istediğimiz ama yapamadığımız birçok şeyi yapmak için kullanabiliriz.

Günümüzde çok şeyi online olarak evden yapmak mümkün. Mesela yabancı bir dil öğrenmek ya da geliştirmek için çok sayıda online eğitim olanakları var ve birçoğu da ücretsiz. Keza bir enstrüman çalmayı veya geliştirmeyi de online videolar izleyerek veya dersler alarak gerçekleştirebilirsiniz.

Evde oturarak geçireceğiniz zamanı bir iki hobi geliştirmeye ya da yeni şeyler öğrenmeye ayırabilirsiniz. Ancak bunu düzenli ve disiplinli bir şekilde yapmanızı öneririm. Biraz bir şeyler yapıp zorlanınca bırakmak keyfinizi kaçırabilir. Bir müddet disiplinli şekilde sürdürdüğünüzde gösterdiğiniz ilerlemenin kendisinin de keyif verici olduğunu göreceksiniz.

İnsan, hoşuna gitmediği için bastırdığı birçok arzu ile doludur. Bu arzuların çoğu, olduğu gibi dışarı çıkarsa ya kişiyi utandırır ya da etrafa zarar verir. Ama bu arzular doğrudan değil, dolaylı, kabul edilebilir ve hatta takdir edilesi yollardan dışarı çıktığında hem bastırılmış arzular boşalmış olur hem de kişi ruhsal enerjisini onları bastırmak için kullanmadığından ruhsal enerjisinde bir artış meydana gelir.

İşte hobiler ve sanat bu bastırılmış arzuların dolaylı yoldan dışa vurumu anlamına geldiği için, sadece kişisel gelişiminize katkıda bulunmayacak aynı zamanda keyfiniz ve mutluluğunuz için de çok yararlı olabilecek bir şeydir.

Birlikte yaşayan kişiler bu vakti daha kaliteli daha iyi iletişim için kullanabilirler. Ancak bu her şeyi sürekli birlikte yapmak anlamına gelmesin. İnsanların iletişime, yakınlığa ihtiyacı olduğu gibi kendi başına kalmaya, kendi kendine bir şeyler yapmaya da ihtiyacı vardır.

Dolayısıyla vaktinizin bir bölümünü yakınlarınızla iletişim için kullanın ama bir bölümünü de sadece kendiniz için kullanın. Evde yalnız kalanlar için de aynı şey geçerli. Ne bütün günü arkadaşlarınızla sosyal medya üzerinden konuşarak, mesajlaşarak geçirin ne de tüm günü kendi başınıza geçirin. İnsanlarla iletişime de vakit ayırın kendinize de.

Hastalıkla ilgili önemli bilgileri öğrenmek ve paylaşmak yararlı olur ancak sürekli hastalıkla ilgili bilgiler, kötü haberler, olumsuzluklar paylaşmayın ya da bunları gün boyu takip etmeyin. Bunlara sabah kahvaltıdan sonra şöyle bir ne var ne yok diye bakıp, akşama kadar yapmak istediğiniz şeylere zaman ayırabilirsiniz.

Öte yandan bu süreci kendi başınıza ya da ailenizle sınırlı bir izolasyon içinde yaşamanızı önermem. Günümüzdeki modern iletişim kanalları üzerinden komşularınızla, mahallenizle, şehrinizle, ülkeniz ve dünya ile çeşitli etkileşim ve dayanışma yolları bulmaya çalışın. Etrafınızda yardıma muhtaç insanlar varsa onlara nasıl yardım edebileceğinizi bulmaya çalışın. Yaşlı insanların alışveriş ve ihtiyaçları için yardım edebilir, onları arayarak yoklayabilirsiniz. Öte yandan imkanlarınız ölçüsünde yoksullara, işsizlere ve çalışanlara yardım etmeye çalışabilirsiniz. Bugün hala sağlık çalışanları için yeterli maske temin edilemiyor.

Dayanışmanın bir diğer yolu da bir şey alırken başkalarını da düşünerek hareket etmektir, yani 6 ay yetecek kadar makarna, kolonya depolamayın.

Ama en önemli görev başkalarına hastalığı bulaştırmamak için çok dikkat etmektir. Birçoğumuz hasta olduğumuzu bile fark etmeden virüsü almış olacağız ve bunu taşıyacağız. Hastalık belirtileri göstermiyor oluşunuz, virüsün size bulaşmadığı anlamına gelmez. Ateşiniz, hastalık belirtileriniz olmasa da hastalık taşıyor olabileceğinizi hesaba katarak davranın. Söylenen tüm önlemlere uyun. İnsanlarla sosyal mesafenize dikkat edin ve dışarı çıkmanız durumunda insanlarla temas etmeyin.     

Bizim halkımız çok espritüel ve komik olabilmektedir. Bana her gün çok komik bir sürü video geliyor. Bunları izlemek ve paylaşmak moralinizi daha iyi tutmanıza yol açar. Ancak tüm gününüzü de bunlarla geçirmenizi önermem.

Ben iki kitap yazıyorum şu anda ama arada dinlenmek için de komik hikayeler yazıyorum, daha önce izlemek istediğim ama izleyemediğim filmleri izliyorum. Belki bloğumda filmler ve kitaplarla ilgili eleştiri yazıları yazabilirim diye düşünüyorum. Bunun dışında yakınlarımın, arkadaşlarımın ne yapıp ettiklerini soruyor onlarla haberleşiyorum.

GÜNLÜK BİR PROGRAM ÖRNEĞİ

Sadece örnek olsun diye şöyle bir program önerebilirim:

Sabahları çok geç kalkmayın. Kalkınca evi güzelce havalandırın. Yaşınıza göre 6-8 saatlik uyku yeterlidir. Bu korunma zamanını uyuyarak geçirmek zamanla sizi depresif yapacaktır.

Sabah kalkınca biraz spor yapın, alete falan gerek yok. İp atlayabilir, ipiniz yoksa yerinizde sayabilir, zıplayabilir ve koşuyormuş gibi yapabilirsiniz. Birçok online siteden evde kendi kendinize yapabileceğinizi egzersizler öğrenebilirsiniz.
Duşunuzu alın ve evdekilerle beraber kahvaltı hazırlayın.
Güzel, yavaş, acele etmeden, sohbet ederek kahvaltınızı yapın ve beraber sofrayı kaldırıp etrafı temizleyin. Önerildiği gibi çok temas edilen yerleri öncelikle temizleyin.

Yakınlarınız, arkadaşlarınızla haberleşme, haberleri takip etmek sosyal medya hesaplarınıza bakmak için bir saat ayırabilirsiniz.

Şimdi belirlediğiniz etkinliklerden biri için kendinize zaman ayrıma vakti.
Bir dil öğrenmek, kitap okumak, bir yetenek kazanmak ya da bitki yetiştirmek, nakış yapmak gibi bir etkinlik için 1-2 saat düzenli, disiplinli olarak çalışın.

Şimdi aile içi etkinlikler yapma zamanı olabilir: Beraber bir oyun oynayabilirsiniz, sohbet edebilirsiniz. Bu süreçte çeşitli oyunlar öğrenmenizi ve denemenizi tavsiye ederim. Oyunlar psikolojik olarak bize çok doyum veren ve terapötik etkisi olan süreçlerdir.  Ayrıca kişiler kendileri de oyunlar icat edip deneyebilirler. Çok zor zannedilebilir ama küçük skeçler yazıp birlikte oynayabilir, stand up gösterileri hazırlayabilirler. Oyunlar hem eğlenceli hem de terapötik etkinliklerdir.

Bundan sonra dayanışma için yapabileceğiniz şeyler varsa buna zaman ayırabilirsiniz. Yardıma ihtiyaç duyan kimseler için olanaklarınız ölçüsünde bir şeyler yapabilirsiniz.  

Daha sonra acıktıysanız düzenli, dengeli beslenmeye dikkat ederek gene birlikte yemek hazırlayıp birlikte sofra kurup bir şeyler yiyebilirsiniz. Sofrayı kaldırıp etrafı temizledikten sonra gene birkaç saat tek başlarına yapmak istediğiniz şeylere vakit ayırabilirsiniz.

Daha sonra da çok sayıda site bedava film, müzik, kitap yayınlıyor, bunlardan istifade ederek birlikte film izleyebilir ya da başka şeyler yapabilirsiniz.
Çeşitli sitelerdeki okuma listeleri yararlıdır. Ama kendiniz de şunları yapabilirsiniz. Nobel almış yazarlardan okumadığım kimler var diye sorup, eksikleri tamamlayabilirsiniz. Ayrıca Nobel öncesi klasik eserlere de bakabilirsiniz. Dostoyevski, Hugo, Tolstoy, Balzac okumamışlarsa mutlaka birer eserlerini okumanızı tavsiye ederim. 
Filmler için de Oscar’ı öneremeyeceğim. Ama sinema web sitelerindeki en iyi 100 film listeleri fena değildir. Öte yandan çeşitli bağımsız yönetmenleri okuyup onların filmlerini izleyebilirsiniz. Ayrıca film zevkine güvendiğiniz arkadaşlarınızda öneriler isteyebilirsiniz. Ancak önerim, televizyonu açıp rastgele bir film izlemektense, kendinize bir liste yapıp onları izlemenizdir.

Akşam yemeği hazırlıkları öncesi gene biraz spor yapabilirsiniz, çeşitli egzersizler deneyebilirsiniz. Salgınla ilgili endişeli olmak, korkmak doğaldır. Bu duygularınızı yakınlarınızla paylaşmaktan çekinmeyin ya da evde böyle kaygıları, korkuları olan kişiler varsa onları susturmayın, sakince dinleyin. Korkularımızı, endişelerimizi paylaşmak rahatlatıcıdır. Ancak endişe eden, korkan birine onu daha da endişelendirecek şeyler söylemek uygun değildir. Birçok kötü ve endişe verici şeyin yanında iyi haberler de oluyor. Çin yeni vaka gelişmesini çok azalttı, iyileşen çok sayıda hasta var. Aşı çalışmaları hızla ilerliyor…

Ayrıca endişesi olanlar en altta verdiğim nefes ve gevşeme egzersizlerini yapabilirler.

Akşam yemeğinden sonra vaktinizi birlikte bir şey yaparak mı, kendi başınıza bir şey yaparak mı geçireceğinize karar verip ona göre çeşitli etkinlikler yapabilirsiniz. 

Ancak bu vakti telefon başında sosyal medya hesaplarınızı kontrol ederek geçirmeyin. Yatmadan evvel haber okumak, fazla uyarana kalmak uykunuzu kaçırabilir, dolayısıyla çok uzatmamak kaydıyla haberlere ve sosyal medya hesaplarınıza bir göz atacaksanız şimdi yapabilirsiniz.

Uyku vaktine kadar daha epeyce zamanınız var. En çok hoşunuza giden ve keyif aldığınız şeyleri için en iyi zaman. İster kendi başınıza ister birlikte en çok keyif aldığınız şeyleri yapın. Bu arada vaktinizi bilgisayar oyunları oynayarak geçirmeyin ama çok keyif aldığınız bir şeyse uyku saatinizden en az bir saat önce sonlandırmak üzere oynayabilirsiniz. Ama çok uzun süre oynar hele uyku saatinize kadar oynamaya devam ederseniz uykunuz çok geç gelir. 

Yemekleri sadece karın doyurmak ya da beslenmek için yapmayın. Güzel özenli sofralar kurun. Gördüğümüz güzel şeyler bizi daha iyi hissettirir. Üşenmeyin sofranızı ve evinizi süsleyin.

Ancak bir şeyler okumak, izlemek, dinlemek yanına mutlaka etkin olarak da bir şeyler yapmanızı öneririm. Yani okuyun ama kendiniz de bir şeyler yazın. Birçok şeyi izleyin ama kendi aranızda da bir şeyler oynayın ya da video çekip yayınlayın.

Tüm bunları harfiyen ve kesinlikle yapmanız gerekmez ama sağlıkla ilgili önerilere uymayı ve dayanışmayı hiç ihmal etmeyin.

STRES VE ANKSİYETEYİ AZALTICI EGZERSİZLER

Türkiye Psikiyatri Derneği şu egzersizleri önermektedir (TPD web sitesinden alınmıştır: daha çok bilgi için Türkiye Psikiyatri Derneği web sitesine bakılabilir. http://www.psikiyatri.org.tr/ )

GERGİNLİKLE BAŞA ÇIKMAK İÇİN UYGULANABİLECEK YÖNTEMLER
Yaşanılan zorlayıcı döneme bağlı olarak ortaya çıkan stres belirtilerini önlemeyi ya da azaltmayı hedefleyen yöntemler, sanılanın aksine, bir takım olumsuz duygulardan (korku, üzüntü, öfke gibi) kurtulmayı hedeflemez; bu olumsuz duyguları fark etmeye ve anlamaya çalışmakla başlar.
Stres yönetiminde göz önünde bulundurulması gereken fiziksel aktivite ve beslenmenin yanı sıra, çeşitli gevşeme teknikleri de travmatik stresle başa çıkmada kullanılması önerilen kanıta dayalı yöntemlerdir.
Diyafram Nefesi
Gün içinde birkaç kez ve her seferinde en az beş tam nefes şeklinde alınan diyafram nefeslerinin vücuda alınan oksijenin kan ve hücreleri güçlendirdiği; stres sırasında hücrelerde sıkışıp kalan kirli havayı temizlediği; astım, uykusuzluk, enerji düşüklüğü, yüksek tansiyon, kaygı, kalp hastalıkları ve migren gibi sorunlara iyi gelebildiği aktarılmaktadır.
Stres yönetiminde etkili olduğu kanıtlanan bu egzersizlerin, bilimsel dayanağı olmayan “nefes terapisi” gibi isimlerle anılan uygulamalarla karıştırılmaması önemlidir. Travma ansızın gelen ve kontrol edemediğimiz kontrolümüz dışında bir durumdur.
Pasif göz kapalı gevşeme dış uyaranları kontrol etmemizi engelleyeceği için tersine kaygı uyandırabilir. Göz açık ve varsa kapı çıkış noktasını görebileceği bir konumda, yatarak değil rahat bir koltukta gevşeme hareketlerinin yapılması önerilir.
- Rahat ettiğiniz bir şekilde oturun ya da yatağa uzanın.
- Burnunuzdan, dört saniyeye yayarak nefes alın.
- İçinize çektiğiniz havayı iki saniye tutun.
- Yine burnunuzdan, altı saniyeye yayarak nefesinizi bırakın.
- Kısa bir an ara verin ve yine burnunuzdan dört saniyeye yayarak nefes alın, iki saniye tutun ve altı saniyeye yayarak geri verin.
-Denemeye devam edin

Dengeleme
Zihne istem dışı giren düşünceleri kontrol altına almayı sağlayan bu teknikte amaç, duyularımız aracılığıyla çevre ve bedenimizle ilgili farkındalığı sağlamak ve içinde bulunulan ana geri getirmektedir.
Ellerinizi ve ayaklarınızı serbest bırakacak şekilde, rahat bir pozisyonda oturun.
• Nefesinizi yavaş ve derin şekilde alıp vermeye başlayın.
• Etrafınıza bakın ve sizde herhangi bir rahatsızlık veya stres hissi uyandırmayan beş objenin adını zihninizde tekrarlayın.
• Yavaş ve derin nefes alıp vermeye devam edin.
• Şimdi etrafınızda duyduğunuz seslere kulak verin ve sizde herhangi bir rahatsızlık ya da stres hissi uyandırmayan beş sesi zihninizden geçirin.
• Yavaş ve derin nefes alıp vermeye devam edin.
• Ve şimdi bedensel duyumlarınıza ve nasıl hissettiğinize dikkat etmeye çalışın ve sizde herhangi bir rahatsızlık ya da stres hissi uyandırmayan beş hissin ne olduğunu zihninizden geçirin.
• Nefesinizi yavaş ve derin şekilde alıp verin.

Aşamalı Kas Gevşetme
Rahatça oturun, ancak uyumanıza yol açacak bir pozisyondan kaçının.
Nefes alıp verme hızınızı yavaşlatın.
Hazır olduğunuzda, ilk kasınızı gereceksiniz. Her bir kas grubunu, gerginliği iyice hissedene kadar (ancak ağrı duymayacak şekilde) gerdiğinizden emin olup, beş saniye boyunca germeyi sürdürmeniz; ardından aynı kas grubunu gevşetip on saniye boyunca bu gevşeme halini hissetmeniz gerekiyor. Bunu aynı kas için iki kez tekrarlayacaksınız. Kasınızın gergin ve gevşemiş hali arasındaki farkı hissetmeye çalışın.
- İlk olarak sağ elinizi ve kolunuzun alt kısmını gerecek şekilde yumruğunuzu sıkın, beş saniye bekleyin, bırakın, bırakın, on saniye bu gevşemiş hali duyun.
-Şimdi aynı şekilde yine sağ elinizi yumruk yapın ve kolunuzun alt kısmındaki gerginliği de hissedin, bekleyin ve bırakın.
- Şimdi, sağ üst kolunuzu germek için, kasınız ortaya çıkacak şekilde alt ön kolunuzu omzunuza yanaştırın. Gerginliği beş saniye boyunca hissedin ve bırakın, gevşemiş hali on saniye sürdürün. Germe ve gevşetmeyi aynı şekilde tekrarlayın. Germe ve gevşetmeye şu kas gruplarıyla devam edin:
- Sol el ve alt ön kol
- Sol üst kol
- Alın (Kaşlarınızı, şaşırmışsınız gibi bir ifade alacak şekilde, mümkün olduğunca yukarı kaldırın)
- Gözler ve yanaklar (İyice sıkın)
- Ağız ve çene (Ağzınızı, esnediğiniz zamanki gibi geniş bir şekilde açın)
- Boyun (Buradaki kasları gererken yavaş ve dikkatli olun. Mümkünse yüz üstü yatın ve tavanda bir noktaya bakacakmışsınız gibi başınızı kaldırın)
- Omuzlar (Omuzlarınızı kulaklarınıza yaklaştırırken kaslarınızı gerin)
- Sırt (Omuzlarınızı birbirine yanaştırmaya çalışırmışçasına arkaya doğru itin)
- Göğüs ve mide (Göğsünüz ve mideniz şişecek şekilde derin nefes alın)
- Kalçalar (Kalçanızdaki kasları sıkın)
- Sağ üst bacak
- Sağ alt bacak (Kramp girmesini önlemek için bunu yavaşça ve dikkatli bir biçimde yapın. Ayak parmaklarınızı kendinize doğru gererek bacağınızı kasın)
- Sağ ayak: Ayak parmaklarınızı diğer yöne doğru gerin)
- Sol üst bacak
- Sol alt bacak
- Sol ayak





   

16 Mart 2020 Pazartesi

PARANOİD KİŞİLİK BOZUKLUĞU


NESNE İLİŞKİLERİ TEMELLİ KİŞİLİK KURAMI ÜZERİNDEN
PARANOİD KİŞİLİK BOZUKLUĞU 
Doğan Şahin

Bir karakter yaratmak
Emekli olup tiyatro eğitimi almaya başladığımda terapist eğitimi ile oyuncu eğitimi arasında benzerlikler olduğunu fark ettim. Her ikisinin de bir karakterin nasıl düşündüğünü, nasıl hissettiğini doğru anlaması gerekiyor. Birinin hastası ile diğerininse canlandıracağı karakterle çok iyi empati kurması ve hatta bana kalırsa özdeşim yapması gerekiyor. Tam olarak O nasıl hissediyorsa öyle hissetmesi, O nasıl düşünüyorsa öyle düşünmesi, hayata bir süreliğine onun gözlerinden bakması gerekiyor. Terapist bunu görece kısa sürelerle yapıp sonrasında gözlemci egosunu devreye sokarken oyuncunun daha uzun süre karakteri ile özdeşim içinde kalması gerekiyor.  Acaba terapistin ve oyuncunun empati ve özdeşim kurma becerisi nasıl artırılabilir? 
Başka biri gibi düşünebilmenin, hissedebilmenin kolay yolları var mıdır? 
Bu soruya uzunca bir süre çeşitli yanıtlar verdikten sonra bir karakterin kavranmasını sağlayan en iyi yolun, karakteri çeşitli nesne ilişkileri içinde hayal etmekten geçtiği sonucuna vardım.  Bu yola ilişkin teorik çerçevenin de nesne ilişkileri kuramı aracılığıyla oluşturulabileceğini düşündüm. 

Bu makalemin tamamı Birey ve Toplumun Psikodinamikleri Üzerine Yazılar isimli kitabımda yayınlanmıştır.

10 Mart 2020 Salı

PSİKİYATRİK BOZUKLUKLARDA CİNSEL İŞLEVLER


PSİKİYATRİK BOZUKLUKLARDA
CİNSEL İŞLEVLER
VE
CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI

Doğan Şahin
İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri AD
Sosyal Psikiyatri Servisi


GİRİŞ
Psikiyatrik bozukluklarla cinsel yaşam arasındaki ilişkilere gösterilen ilgi, psikanalitik kuramın ağırlığını yitirmesiyle azalma göstermiş ancak son yıllarda yapılan ampirik çalışmalar sayesinde yeniden ilgi odağı olmaya başlamıştır. Psikiyatri hastalarının cinsel yaşamlarına yeniden ilgi gösterilmesindeki önemli etkenlerden biri de hasta hakları alanında görülen gelişmeler, özellikle hastaların cinsel haklarına gösterilen ilgi olmuştur.
Freud psikiyatrik sorunların etyolojisindeki en önemli etkenlerden birinin cinsel dürtünün çeşitli nedenlerle ketlenmesi olduğunu ileri sürmüştü. Dolayısıyla psikiyatrik sorunları bulunan kişilerin aynı zamanda cinsel sorunlar da göstermesi gerekmekteydi. Psikanalitik kuramın yerini giderek betimleyici psikiyatriye bırakmasıyla psikiyatrik bozukluklarla cinsel yaşam arasındaki bağ önemsenmez olmuş ve dikkatlerden kaçmıştır.
Bu yazıda kuramsal bir yaklaşıma yer verilmeksizin çeşitli psikiyatrik bozukluklarda görülebilen cinsel sorunlar üzerinde durulacaktır.
Alkol Madde Bağımlılığı ve Cinsel İşlev Bozuklukları
Madde ve alkol kötüye kullanımı cinsel işlevleri çeşitli biçimlerde etkiler. Küçük dozlarda bir çok madde ve alkol inhibisyonu ve anksiyeteyi azaltarak ya da duygudurumda geçici bir yükselme yaparak cinsel performansı artırır. Akut yüksek doz ise cinsel performansı önemli ölçüde bozar. Devamlı kullanım ise kişinin ilgi, ereksiyon, orgazm ve ejekülasyon kapasitesini aksatır.
Kronik alkol kullanımı erkeklerde cinsel şiddet davranışlarını da artırmaktadır.   Çocuklara cinsel tacizde bulunanların %35-50’si ve ensestöz babaların %20-70’i alkol bağımlısı olduğu bildirilmiştir. Kadınlarda  alkol kullanımının ise cinsel saldırıya  maruz kalma oranını artırdığı bildirilmektedir. Alkol bağımlısı kadınların % 38’i cinsel saldırılara, % 16’sı tecavüze uğramaktadır. 27,29
Kronik alkol kullanımı yol açtığı nöropati, testesteron düzeyinde düşme, LHRH salınımında artış gibi organik ve yol açtığı eşler arası çatışmalar ve sosyal ilişki zorlukları nedeniyle cinsel yanıtın çeşitli aşamalarını bozar.
Sedatiflerin, anksiyolitiklerin, hipnotiklerin ve opiyatların kötüye kullanımı çoğunlukla cinsel isteği baskılar. Kokain ve amfetaminin  alkolün inhibisyonu kaldırma etkisine benzer etkileri vardır. Kokain ve amfetamin enerji hissini artırarak kişinin cinsel aktivite isteğini artırır, buna karşılık cinsel işlevlerde aksamaya yol açar.
Ayrıca alkol ve madde kötüye kullanımı ya da bağımlılığı kişinin sosyal yaşamını ve ilişkilerini bozarak da cinsel yaşamlarını olumsuz etkilerler.
Psikotik Bozukluklar ve Cinsel İşlev Bozuklukları
Psikotik hastalıklar çeşitli yönleriyle cinsel yaşamı ve cinsel işlevleri etkilerler. Erkek şizofrenlerin %62 si, cinsel yaşamlarında problem belirtmişlerdir 4,5. 69 şizofren olgusu   üzerinde yapılan bir araştırmada yaklaşık yarısının, bir yıl içinde, en az bir kere cinsel ilişkide bulundukları saptanmıştı. Bu hastaların %33’ü kondom kullanmayı düşünmüyor, %25’i güvensiz cinsel ilişkinin AIDS açısından için risk olduğunu bilmiyordu 4,5.
Psikozların cinsel yaşama etkilerini şöyle sınıflayabiliriz.
Pozitif semptomlara bağlı etkiler
Hallüsinasyonlar ve hezeyanlar cinsel içerikli ya da cinsel bir şeyi ima eden nitelikte olabilmektedir. Ayrıca hezeyanlar ya da hallüsinasyonlara bağlı olarak cinsel kimlik karmaşası, eşcinsel olduğuna ilişkin inanışlar ya da cinsel olarak yetersiz olduğunu düşünme gibi durumlar gelişebilmektedir.
Negatif belirtiler ve yıkıma bağlı etkiler
Sosyal ilişkilerden kaçınma, içe çekilme, bilişsel işlevlerdeki ve becerilerdeki kayıplar ile bunlara bağlı olarak gelişen kendilik saygısındaki azalma eş bulma, bir ilişkiyi sürdürme gibi zorluklar yaratmaktadır.
İlaçlara bağlı cinsel yan etkiler
Antikolinerjik etkileri olan antipsikotikler muskarin reseptörlerini bloke ederler. En etkili antimuskarinik etkiyi tiyoridazin gösterir. Antikolinerjik etkili antipsikotikler bu nedenle ejekülasyonda gecikme ve ereksiyon zorluğu  yapabilmektedirler.  Ekstrapiramidal yan etkileri gidermek için kullanılan antikolinerjikler de antimuskarinik etkileri nedeniyle ereksiyon bozukluğu yaratabilmektedirler. 
Antipsikotikler tubuloinfundubuler yolda dopamin reseptörlerini bloke etmelerine bağlı olarak prolaktin düzeyinde artışa ve dolayısıyla amenore, galaktore, libidoda azalma ve erkeklerde ejekülatuar yetersizliklere  neden olurlar.
Antipsikotiklerin cinsel işlevlere etkilerinden biri de alfa adrenerjik blokaj yapmaları dolayısıyla ereksiyon ve uyarılma zorluklarına neden olmalarıdır.
Sonuç olarak antipsikotikler, kolinerjik ve adrenerjik sistem üzerindeki etkileri veya  prolaktin düzeyinde artışa neden olmaları gibi nedenlerle libidoda azalma, orgazm olamama, ereksiyonu sürdürememe, vajinal salgıda azalma, retrograd ejekülasyon gibi yan etkiler gösterebilmektedirler.
Tipik antipsikotiklere bağlı cinsel işlev bozukluğu geliştiğinde atipik antipsikotikler denenebilir. Ancak atipik  antipsikotiklerin de daha düşük olsa da cinsel işlev bozukluğu yan etkisi vardır. Klozapin % 6 oranında ürogenital yan etkiler yapmaktadır. İnkontinans, sık idrara çıkma ve idrar retansiyonu yanında ereksiyon zorluğu  yapabilmektedir.
Sülpirid, oldukça sık oranda prolaktin düzeyinde artışa ve buna bağlı cinsel işlev bozukluklarına yol açmaktadır.
Olanzapinle ilgili netleşmiş bir literatür bilgisi bulunmamakla birlikte pratikte ereksiyon ve orgazm zorluğu gibi  cinsel işlev bozukluklarına rastlanabilmektedir.
Psikotik hastalarla ilgili ruh sağlığı çalışanlarının ve halkın yanlış inanışları
Psikotik hastaların cinsel yaşamlarındaki sorunlardan biri de bu konuda yeterli yardım görememeleridir. Psikiyatristler yaygın olarak  psikotik hastaların cinsel yaşamlarına ilgisiz kalmak eğilimindedirler. Psikozu olan hastaların cinsellikten daha önemli sorunları olduğu ve cinselliğin psikotik hastalar için bir lüks olduğu inancı hekimler arasında yaygındır.
Ayrıca cinsel aktivitenin bu hastalarda zararlı olabileceği inancından dahi söz edebiliriz. Çok da uzak olmayan tarihli bir çok araştırma hatta yayında cinsel aktivitenin ve mastürbasyonun psikoza zemin yarattığı, psikozu tetiklediğine ilişkin yayınlar bulunmaktaydı. Günümüzdeki genel eğilimin ise psikotik hastaların cinsel yaşamlarının ya da cinsel sorunlarının öncelikli bir mesele olmadığını düşünmek olduğu söylenebilir. Oysa yapılan bir çok araştırmada psikotik hastaların önemli bir bölümünün düzenli cinsel yaşamlarının olduğunu göstermektedir 10,11. Özellikle psikotik hastaların tedavisinde son yıllarda sağlanan başarılar ve sosyal yaşamlarındaki ilerlemeler psikiyatrinin psikotik hastaların cinsel yaşamları ve sorunlarıyla da ilgilenmesini gerektirmektedir. Ayrıca bir çok araştırmada gösterildiği gibi psikotik hastalar cinsel yaşamlarında hijyene dikkat etmemek, para ya da mal karşılığı cinsel ilişki kurmak gibi  çeşitli risklerle karşı karşıya olduklarından cinsel sorunlarına uygun bir biçimde yaklaşım, cinsel yolla bulaşan hastalıklar ya da başka risklere karşı korunmalarına da yardımcı olacaktır 9, 10,11,12.
Cournos (1996) 178 hasta üzerinde yaptığı araştırmada hastaların % 51’nini aktif cinsel yaşamlarının olduğunu, aktif cinsel yaşamları olanların % 48’inin birden çok partneri olduğunu, % 35’inin cinsel ilişki sırasında madde kullandığını, % 30’unun para ya da başka bir mal için ya da  kalacak bir yer için cinsel ilişkide bulunduklarını, % 58’inin prezervatif kullanmadığın, % 18’inin IV madde kullanım öyküsü olduğunu bildirmişti 9. Eşcinsel ilişkilerin normal populasyondan daha fazla olduğu   dolayısıyla AIDS riskinin, istenmeyen gebeliklerin ve cinsel yolla bulaşan hastalık riskinin daha fazla olduğu söylenebilir 17,22,23,24,31.
Duygudurum Bozuklukları ve Cinsel İşlev Bozuklukları
Majör Depresif Bozukluk
Majör depresyon cinsel istekte ve cinsel performansta azalma yapabilmektedir. Depresyon olgularının yarısından çoğunda başta cinsel istek bozukluğu olmak üzere cinsel işlev bozukluklarına rastlanmaktadır. Cinsel istekteki azalma çok ağır olmayan depresyonlarda kişinin eşinin isteğine karşılık vermeye çalışması durumunda diğer cinsel işlev bozukluklarına yol açabilir. Depresyonla cinsel işlev bozuklukları arasındaki diğer bir ilişki biçimi, cinsel işlev bozukluklarının sekonder depresyon yapabilmesidir.  Cinsel işlev bozuklukları vakalarının üçte biri ile yarısı kadarında tabloya Depresif belirtiler de eklenmiştir. Bizim ülkemizde özellikle erektil işlev bozukluğu vakalarında yitirilen işlev depresyonu tetikleyebilmektedir. Diğer cinsel işlev bozukluklarının yol açığı işlev yitimleri de depresyonu başlatabilirse de nadir görülmektedir. Depresyonla cinsel işlev bozuklukları arasındaki bir diğer ilişki ise  depresyon için kullanılan ilaçların cinsel işlev bozukluğu yapabilmesi biçimindedir.
Manik epizod
Manik epizod sırasında , libido artışı, rast gele cinsel ilişki, impulsivite ve hiperseksüalite görülebilir
Distimik Bozukluk
Distimik bozukluk keyifsizlik ve isteksizlikle giden bir bozukluk olduğundan sıklıkla cinsel işlevleri de etkiler. Cinsel işlevlerin bozulması da kişinin duygudurumunu olumsuz etkilediğinden iki bozukluk birbirlerini karşılıklı olarak artırabilirler.
Bipolar Bozukluk
Bipolar bozukluğun Depresif dönemleri majör depresyonda anlatıldığı gibidir. Manik ya da hipomanik epizod sırasında ise  cinsel istekte artma ve rasgele cinsel ilişkilere girme görülebilmektedir.  Bipolar bozuklukla cinsel işlev bozuklukları arasındaki bir diğer ilişki biçimi, duygudurum düzenleyicilerini cinsel işlevler üzerinde olumsuz etki gösterebilmesidir.
Duygudurum Bozukluklarında Kullanılan ilaçlara bağlı Cinsel İşlev Bozuklukları
Trisiklikler
Cinsel istekte azalma, adet düzensizlikleri, disparoni, uyarılma ve  ereksiyon güçlükleri, lubrikasyonda azalma, anorgazmi veya bazan spontan orgazm, retarde ya da orgazmsız ejakülasyon gibi yan etkiler gösterebilmektedir.
Serotonin Geri Alım Engelleyicileri
SSRI’lar cinsel istekte azalmaya yol açabilmeleri yanında az da olsa bazan istekte artışa neden olurlar. Ayrıca disparoni, amenore, uyarılma ve ereksiyon zorlukları, anorgazmi, retarde ejakulasyon, ejakulasyon ketlenmesi gibi yan etkiler gösterirler. Ejekülasyonda gecikmeye neden olmaları dolayısıyla erken boşalma vakalarında tedavi amaçlı kullanılmaktadır. Ancak erken boşalmanın bu şekilde tedavisinden söz etmek doğru değildir. Kişi ilaç sayesinde geç boşalmasına karşın boşalma üzerinde kontrol öğrenememekte ve ilacın bırakılmasıyla sorun yeniden ortaya çıkmaktadır.  SSRI’ların cinsel işlev bozukluğu yan etkisi çeşitli yayınlarda oldukça farklı (% 1-70) oranlarda verilmektedir. Erkeklerde cinsel yan etkilerin daha sık olduğu söylenebilir ancak kadınlarda daha seyrek olsa da cinsel işlev bozukluğunun şiddeti daha fazla olabilmektedir. Daha çok istek ve orgazm fazlarında sorunlara yol açtığı gözlenmektedir. Cinsel işlev bozukluğu yan etkisi erken çıkmakta ve diğer yan etkilerden farklı olarak daha seyrek tolerans gelişmektedir. SSRI kullanımı sırasında bir cinsel işlev bozukluğu gelişirse doz azaltmak, daha az cinsel işlev bozukluğu yapan bir ilaca (moklobemid, mirtazapin) geçmek, sildenafil eklemek, ilacı kesmek ve gerekliyse cinsel terapi uygulamak denenebilir. Sildenafil’in SSRI kullanımına bağlı gelişen cinseli işlev bozukluğu vakalarında ilacı kesmeksizin % 50’nin üzerinde etkili olduğunu belirten çalışmalar vardır 26.
Lityum
İstek bozuklukları, ereksiyon güçlükleri ve infertilite yapabildiğine ilişkin çeşitli yayınlar bulunmaktadır.34,35 Bu yayınlarda bildirilen Erektil işlev bozukluğu oranı % 5-20 arasındadır ve yapılan çeşitli çalışmalarda lityumun kesilmesi ile cinsel işlevin  yerine geldiği bildirilmiştir. Lityumun erkeklerde infertiliteye de yol açtığı bildirilmiştir. Mac Leod (1946) ilk kez lityumun in vitro koşullarda, hem sıçan hem de insan spermi devinimlerini inhibe ettiğini bildirmişti 25. Daha sonraki in vivo araştırmalarda lityumun sperm devinimini olumsuz etkilemediği ancak, sperm yaşayabilirliğini azalttığı gösterilmiştir 3,21 . Sperm devinimi azalan lityum kullanıcılarının aynı zamanda antidepresif veya  antipsikotik gibi bir başka ilaç aldıkları bildirilmiştir.  Parafili  vakalarında lityum kullanımının yararlı olduğuna dair çalışmalar bulunmaktadır.Ancak bu vakalarda lityum kullanımı onaylanmamıştır.
Karbamazepin: Belirgin bir cinsel işlev bozukluğu yan etkisi yoktur.
Valproik asit: Belirgin bir cinsel işlev bozukluğu yan etkisi yoktur.


Anksiyete Bozuklukları

Panik Bozukluk, Agorafobi, Basit(özgül) fobi
Anksiyete bozuklukları, hastanın yaşadığı anksiyetenin cinsel istek ve uyarılmada soruna yol açabilmesi dışında özgün bir cinsel işlev bozukluğuna yol açmazlar.
Sosyal Fobi
Sosyal fobikler iletişim zorlukları dolayısıyla eş veya sevgili bulmakta zorluk çekerler. Bir çok araştırmada sosyal fobiklerde bekar oranın normal populasyona göre dana fazla olduğu bildirilmektedir. Ancak sosyal fobi ile özgün bir cinsel işlev bozukluğu arasında bağlantı bulunduğuna dair bir bulgu yoktur.
Obssesif-Kompulsif Bozukluk
Obsesif Kompulsif bozuklukta cinsel obsesyonlar kişinin kendi arzuları ile ilgisiz olmasını dilemesi ve buna karşı  müsamahasız olma isteği ile diğer cinsel arzularına da yansıyabilir. Bazan kirlilik ve bulaşma obsesyonları cinsel ilişkiden kaçınmaya yol açabilmektedir.
İmpulsif bir biçimde tekrarlanan parafilik ya da parafilik olmayan cinsel bağımlılıklar ve mastürbasyon ile obsesif kompulsif bozukluklar arasında bağlantı bulunduğu ve bu tür bozuklukların obsesif kompulsif spektrum içinde değerlendirilebileceğine ilişkin yayınlar bulunmaktadır 16 .
Post-travmatik Stres Bozukluğu ve Akut Stres Bozukluğu
Özellikle cinsel saldırı ve tecavüz sonrası ortaya çıkan akut stres bozukluğu ve travma sonrası stres bozukluğu vakalarında yüksek oranda cinsel işlev bozukluğuna rastlanmaktadır.
Bu kişilerin tedavisinde travma terapisi yanında cinsel sorunlarına da özel olarak ilgi göstermek gerekebilir.
Yaygın Anksiyete Bozukluğu
Cinsel işlevler anksiyeteden kolaylıkla etkilenir.   Anksiyete sempatik tonusu yükselttiğinden genel olarak uyarılma zorluğuna ve cinsel arzulara konsantre olmakta zorluklara yol açar.
Anksiyete Bozukluklarının Tedavisinde Kullanılan ilaçların yol açtığı CİB’ler
Benzodiazepinler
Hiperseksüalite, ereksiyon bozuklukları, orgazm bozuklukları, retarde ejakülasyon ve disparoni yapabilmektedir.


Somatoform Bozukluklar

Somatizasyon Bozukluğu
Somatizasyon bozukluğunun tanı ölçütleri içinde B1 ve B3 kriterleri cinsel işlevlerle ilgilidir. B1 ölçütü,  en az dört yer ya da işlevle ilgili ağrı öyküsünün varlığını gerektirir ki bunlardan birinin cinsellikle ilgili olması sık görülen bir durumdur . B3 ölçütü ise bir cinsel semptomu gerektirmektedir. Ağrı dışında en az bir cinsel ya da üreme organıyla ilgili semptom öyküsü bulunmalıdır.  Sadece somatizasyon bozukluğu sırasında görülen cinsel işlev bozuklukları için ek tanı konmamalıdır 2.
Farklılaşmamış Somatoform Bozukluk
Bu bozuklukta sık görülen yakınmalar arasında genitoüriner yakınmalar da bulunmaktadır 2. Dolayısıyla cinsel sorunlara da sık rastlanır.
Ağrı Bozukluğu
Cinsel ilişki sırasında ortaya çıkan ağrı bozukluğu, disparoni olarak tanımlanmalıdır. Disparoni dışında başka bir bölgede de ağrı  bozukluğu ölçütlerine uyan ağrı semptomları varsa iki tanı birlikte konabilir 2.
Vücut Dismorfik Bozukluğu
Vücut dismorfik bozukluğunda uğraşı konusu organlar genitaller veya göğüsler de olabilmektedir. Cinsel organları ilgilendiren vücut disformik bozukluğu olgularında cinsel yakınlık ve ilişkiden kaçınma sık görülen bir durumdur.

Dissosiyatif Bozukluklar
Dissosiyatif bozukluklarda hastalığın etyolojisinde önemli bir yer tutan cinsel taciz ve saldırılar dolayısıyla cinsel istek,  uyarılma ve orgazm bozukluklarına sık rastlanmaktadır.
Cinsel taciz kurbanlarının uzun süreli sekelleri arasında  fobik tepkiler ve cinsel kaçınmaların bulunduğuna dair çok sayıda araştırma vardır. Gene çok sayıda araştırmada cinsel taciz mağdurlarında cinsel işlev bozukluklarının ve cinsel inhibisyonun yaygın olduğu gösterilmiştir. Ensest kurbanlarında cinsel işlev bozukluklarının ensest öyküsü bulanmayanlara göre anlamlı olarak yüksek bulunduğunu belirtilmiştir 6,15, 28 .
Ensest kurbanlarında ayrıca sık ve rast gele cinsel ilişki kurma, cinsel yaşamın kaotikliği gibi özellikler dikkati çeker. Travmatize bireylerde görülebilen travma tekrarlama eğilimi, travma sırasında yaşanan edilgenlik ve çaresizlik duygularıyla başa çıkma çabasının bir ürünüdür ve hastanın yaşadığı edilgenlik duygusuna karşı aktif tutum alarak galip gelme çabasını ifade eder 14.
Özellikle uzun süreli cinsel taciz ve ensest mağdurlarında, kompulsif  mastürbasyon ve rast gele cinsel yakınlıklar kurma gibi hiperseksüel davranışlar, okul öncesi çocuklarda erotizasyon görülebilmektedir 7, 8, 28 .
James ve Meyerding’in yaptığı retrospektif bir çalışmada profesyonel fahişelerin geçmişlerinde % 36 oranında çocukluk çağında ensest öyküsü saptanmıştır 15.

Yeme Bozuklukları
Anoreksiya nervozalı kadınlarda cinsel sorunlara sık rastlanmaktadır. Bozukluğun kriterlerinden biri olan amenore hipotalamustaki işlev bozukluğuna bağlı olarak gelişir. Açlık durumunda  FSH, LH, testesteron  düzeylerinde düşme ortaya çıkar. Bu hormonal bozukluklar cinsel istek bozukluğunu açıklayabilir niteliktedir. Anoreksia aynı zamanda büyümek ve erişkin bir kadın olmanın reddi anlamına da geldiğinden cinsel isteksizliğin altında dinamik etkenler de söz konusudur. Ancak anoreksiyanın kadınların cinsel yaşamlarını tamamen ketlediği inancı da doğru değildir. Anoreksiyalı kadınların yaklaşık yarısının erkek arkadaşı olduğu ve 1/5’inin de cinsel yakınlaşmalarının olduğu bildirilmiştir. Blumik kadınlarda ise erkek arkadaşı olanların oranı çok daha yüksek olup % 100’e yakındır, ve çoğunun cinsel deneyimi mevcuttur 13,30,36.
Abraham ve ark.(1985) bulimik hastalarda mastürbasyon yoluyla orgazma ulaşma ve anal ilişki yaşamaya eğilimini normal kontrollerden fazla bulmuşladır. Bu hastalar libidolarını ortalamanın üzerinde olarak düşünmeye daha yatkın olup, kilolu olduklarında kendilerini çekici bulmuyor ve sosyal, cinsel ortamlardan uzaklaşıyorlardı. Sonuçta bulimik hastalar cinsel tutum ve davranışlarında kontrollere benzerdi, ancak biraz daha deneyime açık ve biraz daha deneyimli idiler 1.
Zerbe (1992) yeme bozukluğu olan hastalarda cinsel işlev bozukluklarının fazla olduğunu ve cinsel tedavi yaklaşımlarına direnç gösterdiklerini belirtmiştir. Bu direncin kendilik yapılarının frajil olmasından kaynaklandığını ileri sürmüştür 37. Bu hastalar arkaik, primitif süperego yapıları nedeniyle, cinsel istekleri ve bedensel duyumlarına ilişkin oldukça eleştireldirler. Temiz olmama, değersizlik hisleri ve benlik saygısının azalması olgun cinselliği terk etme eğilimlerini arttırır. Ayrıca cinsel yanıtın bastırılması hastalara eşleri üzerinde bir miktar kontrol kazanmalarını sağlar.Yeme bozuklukları dışında yaşamlarının tüm diğer alanlarında kontrollerinin olmadığını hissederler. Cinsel alandaki bu kontrol diğer kişilere karşı güçlü olduklarını hissettirir ve garip görünmesine karşın bir çeşit kendini tedavi etme çabasıdır.
Yeme bozukluğu olan erkeklerde eşcinsellik, cinsel kimlik bozukluğu, cinsel izolasyon ve cinsel inaktivite daha yüksek bulunmuştur. Eşcinsel erkeklerde yeme bozukluğu  oranı  diğer erkeklere göre daha yüksektir.

Kişilik Bozuklukları ve Cinsel İşlev Bozuklukları

Paranoid Kişilik Bozukluğu
Paranoid kişilik bozukluğu vakaları insanlara duydukları güvensizlik nedeniyle partner bulmakta zorluk çekmeleri yanında ilişkilerinde de iki temel sorun yaşarlar: 1)Kıskançlık: Eşlerinin kendilerini aldatabileceği kuşkusu içindedirler. 2)Kötülük yapılacağı ve zarar göreceklerine inandıklarından, gelebilecek kötülüklere karşı tetikte bulunmak ihtiyacındadırlar ve. kendilerini cinsel haz için karşısındakine bırakamazlar 32,33.
Şizoid Kişilik Bozukluğu
Cinsel ilişki için isteksizdirler  ve çaba harcamazlar. Cinsel ilişki kurmaksızın da yaşamlarını sürdürebileceklerini ve böyle bir gereksinimlerinin pek olmadığını düşünürler.
Eğer partnerleri varsa ancak onların girişimiyle  cinsel ilişki kurarlar. Cinsel ilişki sırasında karşılarındakinin ne hissettiğine önem vermedikleri gibi kendilerinin ne hissettiklerine dikkat etmezler. Cinsel ilişki daha çok fizyolojik bir boşalma sağlar. Mastürbasyonla cinsel ilişki arasında fazla bir fark görmezler. Bazan da paradoksal bir biçimde rasgele cinsel ilişki kurabilirler 32,33.
Şizotipal Kişilik Bozukluğu
Daha çok BL-kişilik örgütlenmesi içinde değerlendirmek gerekmekle birlikte bazı özel durumlara da rastlanır. İnsanların bazı gizli niyetlerinin olduğu varsayımı ile hareket ettiklerinden ancak güvendikleri kişilerle cinsel ilişkiye girerler. Cinsel yaşamları çeşitli büyüsel ya da referans düşünceleriyle karışır 32,33.
Antisosyal Kişilik Bozukluğu
İlişkilerinde bağlılık, sadakat gibi kavramlara yer yoktur. Dürtülerini denetleyemediklerinden herhangi biriyle herhangi bir şekilde ilişkiye girebilirler. İlişkilerinde tüm dikkatleri kendi arzuları ve isteklerine yöneliktir. Karşı tarafı kendi arzularını gerçekleştirmek için zorlayabilirler. Her türden perversiyon gösterebilirler. Bunlar arasında sadistik olanları seyrek değildir. Keza suçluluk, yasak, gibi kavramları olmadığından çocuklarla, akrabalarla, yaşlılarla ilişki kurabilirler ve bunlardan dolayı da suçluluk hissetmezler 18,19,20.
Narsisistik Kişilik Bozukluğu
Görünürde atak, baştan çıkarıcı, evlilik dışı ilişkilere açıktırlar; gizli düzeyde ise eşini ayrı bir varlık olarak değerlendiremez, sevemez, enseset yasağını gerçek anlamda kavrayamazlar. Aynı zamanda özellikle sadistik nitelikli  cinsel sapkınlıklar ya da fanteziler sıktır. Madde kullanımı veya uygunsuz aşırı talepkar cinsel davranışlar sosyal olarak kabul edilemez biçimlerde ortaya çıkarlar 18,19,20.
Histrionik Kişilik Bozukluğu
Histrionik kişilik bozukluğu Borderline kişilik organizasyonu kategorisine uygun düşer, Yani kimlik karmaşası, nesne ilişkilerinde ciddi patolojiler, spilitting merkezli ilkel savunma mekanizmaları gösterirler. Ben merkezci, çocuksu, talepkar, kendi hatalarını göremeyen, insanlara ciddi bağımlılıkları olan, derin ve anlamlı ilişkiler kuramayan sürekli ilgi beklentisi içinde kimselerdir. Diğerlerine olduğu kadar derinde kendilerini anlamakta da güçlük çekerler.  Genel olarak uygunsuz eşler seçerler 18,19,20.
Histerik karaktere oranla bağımlı ve teşhirci davranışların ardındaki motivasyon daha çok sevgi ve şefkat görme beklentisidir. Buna karşılık seksüel inhibisyonları daha azdır ve rasgele cinsel yakınlık ve ilişkiye daha  açıktırlar. Cinsel yaşamlarında  represif nitelikler daha az dissosiyatif nitelikler daha yaygındır. Mazohistik eğilimleri olsa da seksüel nitelikli değildir .
Borderline Kişilik Bozukluğu
Cinsel yaşamları oldukça fırtınalıdır. Sık partner değiştirebilirler. Cinsel eşlerine büyük bir tutkuyla bağlanır ve terk edilme korkusu içinde davranırlar ancak tutkuları küçük bir olayla nefrete dönüşebilir. Çeşitli düzeylerde cinsel perversiyonlar gösterirler. 
Borderlineların kaotik seksüel fantezileri ve davranışları ile perversiyonlar arasında bazı benzerlikler bulunmaktadır. Perversiyonların bilinçsiz atışmalarında bulunan yapılar borderlineların belirli dinamik yapılarıyla ortaklık gösterir 19,20.
Borderline (BL) kişilik örgütlenmesi ve Parafililer
Parafililer çoğu zaman altta yatan daha ağır bir patolojinin parçası olabilir.
BL hastaların ebeveyn figürlerine yönelik yoğun pregenital ve özellikle oral agresyonu söz konusudur. Bu da ebeveyn imajlarının paranoid distorsiyonuna neden olur.  Özellikle oral  ve anal sadistik  uyarılar anneyi potansiyel bir  tehlike olarak algılamaya neden olur. Anneye duyulan nefret çocuk fantezisinde  anne ve babayı tek birim olarak gördüğünden ebeveyne duyulan nefrete dönüşür. Baba imajının öncelikle anneye yöneltilmiş agresyonla kontamine olması, splitting operasyonu sırasında ebeveynlerin ayırt edilmemesi hem kız hem de erkek çocuklarda tehlikeli anne baba imajını yaratır.  Sonuçta daha sonra tüm seksüel ilişkileri tehlikeli ve agresyon içeren ilişkiler olur. Oral öfke ve korkularından kaçabilmek çabasıyla  prematüre genital çabalar gelişir ama genellikle bu çaba pregenital agresyonun yoğunluğu sebebiyle boşa gider 19,20.
Tüm bu dinamikler sonuçta; Ödipal rakibin korkutucu, tehlikeli ve yıkıcı algılanmasına,  aşk objesinin ise aşırı idealizasyonuna  yol açarak bir yandan aşk objeleri için aşırı bir özlem ve bunların gerçekdışı idealizasyonunun birlikteliği öte yandan ise idealizasyonun kolaylıkla yıkılması biçiminde bir sonuç yaratır. Sonuç olarak, idealiazasyon abartıldığı kadar da kolay yıkılır. Gerçek olmayan bir türde yoğun anne-baba imajlarının varlığı, her iki ebeveynle olan ilişkilerinin kısmi obje ilişkileri niteliğini gösterir. Ebeveynsel bir objeyle olan her ilişki, nörotik hastalara göre daha kompleks nitelikler arzeder. Ciddi pregenital fiksasyonlar pre odipal çatışmalara  ve doyumlara hizmet eder. Örneğin penise besleme, vermeme veya anneyi cezalandırma gibi sembolik anlamlar yüklenebilir veya  vajinaya da açlık, beslenme veya agresif ağız gibi fonksiyonlar atfedilebilir. Bu hastalarda görülen erken ödipalizasyon, erkekte oral agresif çatışmaların anneden babaya yer değiştirmesini, kastrasyon anksiyetesini ve ödipal rekabeti; kızlarda ise penise imrenmeyi ve bağlantılı karakter değişmelerini şiddetlendirir. Kızların annelerine yönelik şiddetli pregenital agresyonları erkelerle olan ilişkilerinde mazohistik eğilimlere yol açar 19,20.
Bağımlı Kişilik Bozukluğu
Hayır demeleri terk edilecekleri ve beğenilmeyecekleri korkusuna yol açtığından istemediklerine ses çıkarmazlar. Reddedilme korkusu nedeniyle taleplerini karşıya iletemezler. Tamamen karşı tarafı memnun etmeye yönelik bir tarzda sevişirler. Tüm bu nitelikler bir araya geldiğinde zamanla cinsel istek, uyarılma ve orgazm sorunlarına yol açabilir 32,33.
Obsesif-Kompulsif Kişilik Bozukluğu
Belirli bir düzen ve sıralama dahilinde sevişme, sevişirken kontrolünü yitirme korkusu ile kendini bırakamama, temizlik ve kirlenmeye aşırı dikkat  etme, belli ritüeller geliştirip hep aynı ritüelleri yineleme biçiminde özellikler gösterirler 32,33.
Çekingen (Kaçıngan) Kişilik Bozukluğu
Kaçıngan ya da çekingen kişilik bozukluğunun aslında paranoid, narsisitik ve depresif-mazohistik kişilik bozukluklarından birinin görünümü olabileceğine ve bağımsız bir çekingen kişilik bozukluğu kategorisinin bulunmadığına inanmaktayım.  Dolayısıyla  cinsel yaşamlarını da ilgili kişilik özellikleri içinde aktarmış bulunuyorum.


KAYNAKLAR:
  1. Abraham F.S.:The Psychosexual Histories of Young Women with Bulimia.Australian and New Zealand Journal of Psychiarty,19:72-76.1985
  2. American Psychiatric Association: APA practice guideline for the treatment of patients with HIV/AIDS. Am J Psychiatry 2000; 157(11):1-62.
  3. Amsterdam JD, Winokur A, Caroff S, et all: The effects of desmethylimipramine and lithium on human sperm function. Psychoendocrinology 6:359-364, 1981
5.    Bhui K., Puffet A., Strathdee G., 1997, “Sexual and relationship problems amongst patients with severe chronic psychoses”, Social Psychiatry and Psychiatric Epidemiology, 32 (8): 459-467.
  1. Briere J: The effects of childhood sexual abuse on later psychological functioning. Defining a “post-sexual-abuse syndrome”. Paper presented at the Third National Conference on Sexual Victimization of Children, Washington DC. 1984
  2. Brownmiller S :Against Our Will: Men, Women and Rape. New York, Simon and Schuster 1975
  3. Burgess AW, Holmstrom LL: Rape: Victims of Crisis. Bowie, Maryland, Robert J Bardy Co, 1974
  4. Cournos F and Bakalar N. (Eds.): HIV and People With Severe Mental Illness, New Haven: Yale University Press, 1996.
  5. Cournos F, Empfield M, Horwath E, McKinnon K, Meyer I, Schrage H, Currie C, Agosin B: HIV sero-prevalence among patients admitted to two psychiatric hospitals. American Journal of Psychiatry 1991; 148:1225-1230.
  6. Cournos F, Herman R, Kaplan M, McKinnon K: AIDS prevention for people with severe mental illness. Journal of Practical Psychiatry and Behavioral Health 1997; 3:285-292, 323-324.
  7. Cournos F, McKinnon K: HIV sero-prevalence among people with severe mental illness in the United States: A critical review. Clinical Psychology Review 1997; 17:259-269.
  8. Covert D.L.,Kinder B.N.,Thompson J.K.:The Psychosexual Aspects of Anorexia Nervosa and Bulimia Nervosa:A Review of the Literature.Clinical Psychology Review,vol 9,169-180.1989
  9. Herman J: Father-Daughter Incest. Cambridge, Massachusetts, Harvard Universty Pres, 1981
  10. James J, Meyerding J: Early sexual experinences and prostitution. Am J Psychiatry 134:1381, 1977
  11. Kafka MP, Prentky R: A comparative study of nonparaphilic sexual addictions and paraphilias in men. J Clin Psychiatry 1992; 53: 345-350
17. Kelly JA: HIV risk reduction interventions for persons with severe mental illness. Clin. Psychol Rev 1997; 17:293-309.
18. Kernberg OF: Love nelations-normality and pathology. Yale University Press, New Haven and London, 1995.
19. Kernberg OF: The narcissistic personality disorder and the differentiel diagnosis of antisocial behavior. Psychiatr Clin North Am 12: 695-707, 1989
20.   Kernberg OF:Aggression in Personality Disorders and Perversions. Yale University Press, New Haven, 1992
  1. Levin RM, Amsterdam JD, Winokur A et all: Effects of psychotropic drugs on human sperm motility. Fertil Steril 36: 503-506, 1981
  2. McKinnon K, Cournos F: Datapoints: HIV infection linked to substance use among hospitalized patients with severe mental illness. Psychiatric Services 1998; 49:1269.
  3. McKinnon K: Sexual and drug use risk behavior. In Cournos F and Bakalar N. (Eds.), HIV and People With Severe Mental Illness, New Haven, Yale University Press, 17-46, 1996.
  4. McKinnon, K, Cournos F: HIV in people with serious mental illness In Sexuality and Serious Mental Illness, Buckley PF (Ed.) Harwood Academic Publishers, 133-158, 1999.
  5. Mc Leod J: Metabolism and motility of human spermatozoa, in Engle ET (ed): The Problem of Fertility. Princeton University Pres, Princeton, NJ, 1946, 154-168
  6. Nurnberg HG, Hensley PL, Gelenberg AJ, Fava M, Lauriello J, Paine S (2003), Treatment of antidepressant-associated sexual dysfunction with sildenafil. JAMA 289(1): 56-64.
  7. Peters SD: The relationship between childhood sexual victimization and adult depression among Afro- American and white women. Dissertation, Los Angles, unversity of California, 1984
  8. Russell D: The Secret Trauma: Incest in the lives of girls and women. New York, Basic Boks, 1986
  9. Sacks MH, Dermatis H, Looser-Ott, Perry S: Sero-prevalence of HIV and risk factors for AIDS in psychiatric inpatients. Hospital and Community Psychiatry 1992; 43:736-737.
  10. Simpson W.S.,Ramberg J.A.:Sexual Dysfunction in Married Female Patients with Anorexia and Bulimia Nervosa.Journal of Sex and Marital Therapy,vol 18,No.1 ,44-53.1992
  11. Sullivan G, Koegel P, Kanouse DE, Cournos F, McKinnon K, Young AS, Bean D: HIV and people with serious mental illness: The public sector’s role in reducing HIV risk and improving care. Psychiatric Services 1999; 50:648-652.
  12. Şahin D: Kişilik bozukluklarında cinsel yaşam ve cinsel işlev bozuklukları. 7. Bahar Sempozyumları. 30 nisan- 04 Mayıs 2003. Antalya. Bildiri Özet Kitabı 76-77
  13. Şahin D: Cinsel yaşamın kişilik özelliklerine göre renkleri. 7 Anadolu Psikiyatri Günleri, 24-27 Haziran Malatya. Kongre kitabı 152-163
  14. Vestergaard P, Amdisen A, Schou M : Clinicallly significant side effects of lithium treatment: a survey of 237 patients in longterm treatment. Acta Psychiatr Scand 62: 193-200, 1980
  15. Weddige RL: Lithium therapy, episodic drinking and impotence. Pharmacol Biochem Behav 12: 326, 1980
  16. Wiederman M.:Women,Sex and Food:A  Review of Research on Eating Disorders and Sexuality.The Journal of Sex Research,vol 33,No.4,301-310.1996
  17. Zerbe K.J.:Why Eating-Disordered Patients Resist Sex Therapy:A Response to Simpson and Ramberg.Journal of Sex and Marital Therapy,vol 18,No.1,55-64.1992 



TELEVİZYON VE MEDYANIN TOPLUM PSİKOLOJİSİNE ETKİLERİ





KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARI VE PSİKİYATRİ


Doğan Şahin
İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri AD
Sosyal Psikiyatri Servisi

“Gelecekten umudu tümüyle kesmek doğru değildir,
çünkü sinemalarda ışıklar söndüğünde
hala öpüşenler var.”
Adorno


GİRİŞ

Özellikle okuma alışkanlığı olmayan ülkemizde kitle iletişim araçları arasında televizyonun çok ayrı bir yeri vardır. Ülkemiz son yıllara kadar televizyon seyretme oranında ABD’den sonra ikinci iken, son iki yıldır, dünyada en çok televizyon seyredilen ülke ünvanını kazanmıştır. 
Ortalama günde 5 saat televizyon izleyen bir milletiz.  Hafta içi günlerde ortalama televizyon izleme düzeyi 5,09 saattir. Hafta içi günlerde 10 saat ve daha fazla televizyon izlediğini belirtenlerin oranı %18,7’ dir.  (RTÜK Raporu)
Gelir düzeyi ile televizyon izleme düzeyi arasında negatif bir korelasyon gözlenmektedir. En az televizyon izleyenler 2.001 YTL ve daha fazla geliri olanlardır (4,27 saat) (RTÜK Raporu)

Program türlerine göre  izlenme düzeyleri :
Haber programları %74,8,
Yerli diziler %56,8,
Eğlence-güldürü-talk show %42,2,
Belgeseller %40,8,
Yabancı sinemalar %40,8,
Dini programlar %40,5,
Açık oturum ve tartışma programları %40,4,
Türk filmleri %37,3,
Sır programları %34,7,
Yarışma programları %32,1,
Spor programları %30,
Müzik programları %28,2,
Türk halk müziği %28,1,
Kültür-sanat programları %21,3,
Türk pop müziği %20,9,
Türk sanat müziği %20,8,
Magazin programları %18,2,
Ekonomi programları %15,4,
Yabancı diziler %14,4,
Yabancı müzik %12
Çocuk programları %11,2,
Kadın programları %10,8
Evlilik yarışmaları %6,8.

Kitle iletişim araçları ve iletişimsizlik
Ülkemizde ortalama bir kişi zamanının %28’ini televizyon izleyerek geçirmektedir. %33’ünü uyumakla, %33’ünü çalışmakla ve %6’sını bu faaliyetlerin dışındaki diğer faaliyetlerle geçirmektedir.  İnsan ilişkilerine, sevgiye, dostluğa, kendini geliştirmeye ve iletişime zaman kalmamaktadır.
8 saat uyku, 10 saat çalışma-yol, 5 saat TV seyretme, 1 saat  insani ve sosyal ilişkiler
Bir Amerikalı çocuğun haftada 28 saat televizyon seyrettiğini, bunun bütün bir yıla  oranlanması ile okulda geçirilen zamanın iki misli gibi çarpıcı bir sonucun çıktığı görülmektedir.

Çocuklar düzenli bir alışkanlık olarak TV seyretmeye 2- 2,5 yaşında başlamaktadırlar. Yapılan araştırmalara göre, Türkiye’de çocuklar televizyon seyretme konusunda tamamen özgürdürler. %82 oranında televizyon izlemek ile ilgili kararlarını kendilerinin verdiklerini söylemekte, istedikleri programı seçmekte, istedikleri saate kadar televizyon başında oturabilmektedirler.

İnsanların bu kadar yoğun bir şekilde kitle iletişim araçlarını izlemelerine karşın, bilgilenme oranları son derece düşüktür. “Bilgi” ve “enformasyon” bolluğunda “doğru bilgi” ye ulaşmak gittikçe daha kompleks bir hal almıştır. İletişim kanallarındaki niceliksel artışa karşın niteliksel bir düşüş başlamıştır.
Bilginin hızlı dağılımı hızlı tüketimi getirmiş, medyanın izleyiciye sundukları ticari bir metaya dönüşerek, reyting yarışında, heyecan, eğlence ve keyif yaratmak bilgilendirmenin önüne geçmeye başlamıştır.
Bilgi/enformasyon akışı niceliksel olarak artarken, nitelikte düşüş olmuş, “içerik” sorunları ortaya çıkmıştır.
Ülkemiz 254 televizyon kanalı ve 1092 radyo istasyonu ile yoğun bir  rekabet/izlenme savaşına sahne olmakta ve bu ortamda medya “bilgilendirme ve toplum adına denetleme” temel işlevini yitirerek, ticari kaygılar sonucu “eğlendirme” işlevini ön plana çıkarmıştır.
İzleyicinin ilgisini ayakta tutmak amacı ile, haberler de dahil olmak üzere, televizyon yapımları eğlence sektörünün bir parçası haline gelmiştir.
Bu da iki önemli tehlike içermektedir; sansasyonel haberlerde sansasyon amacı ile moral bakış açısının çarpıtılması ile öznenin temel insan onuru ve haklarına özensizlik ve bu haber kalabalığı içinde demokrasi için hayati önem taşıyan “karar alma” mekanizmaları için gerekli “enformasyon/bilgi”nin eksikliği ya da sansasyonel olay katmanları arasında konuların gerçek boyut ve anlamlarının göz ardı edilmesi.


MEDYANIN TOPLUMU ETKİLEME YOLLARI

Kitle iletişim araçları toplumu şu mekanzimalar aracılığı ile etkilemektedir:
  1. Model alma
  2. Özdeşim
  3. Duyarsızlaştırma
  4. Sosyal duygusal gelişim üzerine etkileri
  5. Şiddeti meşrulaştırma 
  6. İnsani değerlerin kaybını meşrulaştırma
Model Alma
Kişinin tecrübelerinin yetmediği durumlarda problem çözmede başarılı modellere uyum gösterme gibi bir özelliği vardır. Kitle iletişim araçları hangi davranış ve tutumları problem çözücü olarak sunuyorsa, bu konularda danışma ve öneri gereksinimi olan insanlar bir model olarak benimsemektedir.
Özdeşim
İnsan ruhsal yapısının önemli elemanlarından biri ego idealidir. Ego ideali büyük ölçüde,   idealize edilen ebeveynlerle özdeşleşme yoluyla gelişir. Ancak tüm yaşam boyunca toplumsal etkilere de açıktır. Özdeşleşme değerler sistemimizi, neyin doğru neyin yanlış olduğu ve nasıl davranmamız gerektiğini belirleyen süperego oluşumunda da belirleyici bir etkiye sahiptir.    
Anne- baba çocuk ilişkilerinin mevcut ekonomik koşullarda sınırlandığı bir ortamda, anne-babaların idealizasyonu ve rol modeli olma güçleri hayli zayıflamıştır. Özellikle çalışan anne babaların çocukları anne babalarıyla   geçirdikleri zamandan daha fazlasını TV ile geçirmektedirler. İşin kötüsü anne babayla geçirilen zamanın önemli bir bölümü de gene TV izlenerek geçirilmektedir.  
Anne-babaların idealize özdeşim nesneleri olma olanaklarını azaltan bir etken de çoğu anne babanın TV da izledikleri kahramanlara göre daha sıradan, daha basit ve ehemmiyetsiz kişiler olmalarıdır.
Bir başka etken ise anne babaların ne yaptıkları ve nasıl çalıştıklarının çocuklar tarafından  gözlemlenme olanaklarının çok sınırlı olması ya da kalmamasıdır. Usta çırak ilişkisi bitmiştir. Çağdaş yaşam gün boyunca aileyi parçalar, herkesin kendi programları vardır.

Duyarsızlaştırma
Duyarsızlaşma, korku ve kaygı verici uyarıcılardan kaçınmak ya da onun etkisini en aza indirmek için bilinçli ya da bilinçsiz olarak benimsenen bir yoldur. Şiddet ve cinsellik abartılı bir biçimde ve çok sık olarak ekranlarda görüldüğünde, bu görüntülerin neden olduğu, rahatsızlık veren duygulardan kaçınmak için bir duyarsızlık oluşur. Bu nedenle film ve program yapımcıları özellikle bu iki temel konuda duyguları uyarabilmek için dozu giderek artırmaktadırlar. Bu durum duyarsızlaşmanın daha çok pekişmesi sonucunu getirmektedir.

Sosyal – duygusal gelişim
Toplumsallaşma ya da sosyalizasyon, belirli bir grubun ya da toplumun yaşam tarzının öğrenilmesi, aynı zamanda da karşılıklı bir etkileşim sürecidir.
Bu öğrenme sürecinde toplumdaki kalıp davranışlar birey tarafından kişiselleştirilir ve sonuçta birey o topluma ya da gruba ait bir kimlik geliştirir (Demir, 2004).
Toplumun düşünce, değer ve davranış örüntüleri kültür sayesinde bireye aktarılmaktadır ve bu aktarımda  en büyük ortamı medya oluşturmaktadır.
Kitle iletişim araçlarıyla toplumun davranış kalıpları, değerleri ve düşünce tarzları bireylere kazandırılır ve öğrenilenlerin içselleştirilmesine yardımcı olunur (İsen & Batmaz, 2002).

Şiddetin meşrulaştırılması
ABD'de yapılan bir araştırmada televizyonda şiddet kullanılan sahnelerde saldırganların % 73'ünün cezasız kaldığı görülmektedir. Bu gibi durumların aşırılığı, çözümsüzlük, umarsızlık gibi duyguların daha çok görülmesine ve yerleşmesine neden olabilmektedir.  Türkiye’de, çocukların en çok tv seyrettikleri saatlerde gösterilen filmlerdeki şiddet düzeyini araştıran bir  çalışmada,  yayınlanan 80 filmde   şiddet sahnelerinin zamansal oranının % 33.1 olduğu,
% 13.8'ini fiziksel şiddet (vurma, yaralama, öldürme),
% 10.9'unu sözel şiddet,
% 8.4'ünü ise psikolojik şiddetin oluşturduğu belirlenmiştir (Ayrancı ve ark., 2004).
Son otuz yılı aşkın bir süreçte, kitle iletişimi üzerine yapılan araştırmalardaki ezici bir bulgu, medyadaki şiddet sahnelerine maruz kalmanın çocuklarda saldırgan davranışları arttırdığı olmuştur.”

ABD’nin Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü “televizyonda şiddete maruz kalmanın, ölçülen diğer davranışsal değişkenlerde olduğu gibi, saldırgan davranışlarla güçlü bir ilişki gösterdiğini” bildirmiştir (National Institute of Mental Health, 1982).

Medyanın, izleyiciye istediği şeyleri sunduğu savunması doğru değildir, çünkü sayısız çalışmada halkın istediğinin gerçekte böyle aşırı bir şiddet olmadığı ortaya konmuştur.

ABD‘de 2000 yılında yapılan bir kamuoyu yoklamasının sonuçlarına göre, katılımcıların % 72’si TV’de çok fazla şiddet olduğunu, % 80’i bu tür programların toplum için zararlı olduğunu, % 77’si medyada gösterilen şiddetten çok rahatsız olduklarını, % 81’i TV şirketlerinin bu tür ürünleri kısıtlamaları gerektiğini, % 61’i ise popüler programların daha kötüleştiğini dile getirmişlerdir.

Sosyal-bilişsel öğrenme kuramına göre, şiddet içeren programları izleyen bireylerin bilişsel şemalarında düşmanca bir dünya temsil edilmektedir. Bireyler arası ilişkilerin şiddet içeren şemalara, senaryolara ve inançlar sistemine dayandırıldığı bir ortamda sosyalleşen çocuklar, bu tür davranışları gözleyerek, taklit etmekte, henüz 2-4 yaşlarında isteklerini tepinerek iletmeye çalışma gibi saldırgan davranışlara başvurmaktadırlar.
Çocukların yaşı ilerledikçe ailelerinde, akranlarında, yaşam alanlarında ve her gün saatlerce izledikleri TV’de gözledikleri ve içselleştirdikleri senaryolar daha karmaşık ve otomatik hale gelmekte, saldırgan davranışlara ilişkin fantezileri ve belleklerinde önceden depoladıkları senaryolar güçlenmektedir. Çevrelerinde aşırı şiddet gözlediklerinde, böyle bir dünya hakkındaki bilişsel şemaları öteki kişilerin davranışlarına saldırganca anlamlar yüklemelerine yol açmakta, bu da saldırganca davranma olasılığını artırmaktadır.
Şiddet sahneleriyle defalarca karşılaşan bireylerin zaman içinde bu tür olaylara alışır ve duyarsızlaşırlar.   Böylece şiddete karşı duyarsızlaşarak olumsuz duygusal tepki göstermeyen bir kişi, şiddet hakkında düşünürken rahatsızlık duymayacak, hatta şiddet içeren planlar kurmaya yatkın olacaktır ya da diğer saldırganları mazur görecektir

Saldırganca davranan çocuklar, bu duygularında yalnız olmadıklarına inandıklarında, davranışları için ihtiyaçları olan gerekçelere kavuşacaklar ve kendilerini daha mutlu hissedeceklerdir, çünkü medyada olağan gibi sunulan şiddet, onların bu gereksinimlerini fazlasıyla karşılamaktadır.
İlişkisel saldırganlık; vurma-kırmanın ötesinde, dedikodu yapmaya, akranları dışlamaya ve ilişkilere zarar vermeye yönelik saldırganlıktır. Bu konudaki boylamsal araştırma sonuçları, okuldaki ilk yıllarda daha fazla şiddet içeren filmler seyreden çocukların daha sonraki yıllarda da daha fazla sözel, ilişkisel ve fiziksel saldırganlık gösterdiklerini, olaylara anlam yüklemede yanlı davrandıklarını ve daha az olumlu sosyal davranışlarda bulunduklarını göstermiştir.

İnsani değerlerin kaybını meşrulaştırma
Medyadaki şiddetin yarattığı şiddete karşı duyarsızlaşma olgusuyla ilgili sonuçlara göre, çocuklar şiddet içeren filmler izledikçe gerçek dünyadaki şiddete daha az tepki vermekte, başkalarının yaşadığı acı ve sorunlara karşı ilgisiz kalmakta, empati duymamakta ve toplumda giderek artan şiddet olaylarına daha fazla hoşgörü göstermektedirler.

Medyadaki şiddetten etkilenen küçük yaşlardaki çocuklar kendilerinin de şiddet kurbanı olabileceklerini düşünmekte ve korku-kaygı geliştirmektedirler. Bu çocuklarda; ağlama sıklığı, kucak isteme, saldırganlık eğilimi, uyku bozuklukları, kekeleme, tuvalet alışkanlıklarında bozulma, güven sorunları, sosyal etkileşimden kopma, yeme düzensizlikleri, psikosomatik bozukluklar, benlik değerinde düşme, dikkatini odaklaştırma sorunları ve depresyon eğilimi artmaktadır.

 ÇAĞDAŞ MEDYANIN TOPLUMSAL ETKİLERİ
Medya tek başına bir etken olmasa da diğer ekonomik, siyasi, sosyal etkenlerle birlikte şu sonuçların ortaya çıkmasında ve pekiştirilmesinde rol oynamaktadır:

İletişimsizlik
Kültürsüzleştirme
Apolitizasyon
Tüketimi artırma

Ülkemizde 254 televizyon kanalı ve 1092  radyo yayın yapmaktadır. TRT dışındaki televizyon kanalları ve radyoların önemli bir bölümü büyük sermaye gruplarının elindedir. En çok izlenen TV kanalları birkaç kişinin ve hükümetlerin denetimindedir.
Medya istenilen insan tipi ve davranışlarının yaratılmasında en önemli rollerden birini üstlenmektedir.

Kapitalizmin gelişmesi ve egemenliğini kurması ile birlikte, sömürülen sınıflar da örgütlenmiş, politikleşmiş ve muhalif bir güç olarak ortaya çıkmışlardır. Başlangıçta çok kanlı savaşlara ve çatışmalarla  iktidarını sağlayabilen egemen sınıflar, zamanla daha yumuşak ama daha etkili yolları kullanmayı öğrenmiştir. Durumlarından memnun olmayan kitleleri, oyalamayı, apolitikleştirmeyi ve kolay yönlendirebilmeyi  başarmıştır.

Nasıl ki, ülkeler arasındaki sömürü, doğrudan sömürgeler yaratmak yerine, gönüllü ve zorunlu anlaşmalar ve işbirlikleriyle sağlanmaya başlanmışsa ülke içindeki çatışmaların çözümü için de benzer yollar bulunmuştur. Sömürülen kitlelerin önüne basit hazlar, eğlenceler atılmakta üstelik bundan da kar edilmektedir
Sonuçta medyanın yarattığı insan modeli aşağı yukarı şöyledir:
Yalnız, sahipsiz, kimsesiz, kuşatılmış
Düşünmeyen, sorgulamayan, eleştirmeyen,
Kolay yönlendirilebilen,
Basit ekonomik çıkarları dışında bir şey önemsemeyen,
Basit ve ilkel zevkleri olan
Sadece kendisine verilecek işi bilen
Başkalarının sorunlarına ve acılarına duyarsız


Gerektiğinde kiralık katil olabilecek
Basit çıkarları için zalimle işbirliği yapabilecek

Bütün bunlara karşın umutsuz olmamak gerekiyor, çünkü bunlardan rahatsız olan değişim isteyen bilim insanlarının ve aydınların sayısı giderek artmaktadır. Ancak bizim bir şeyleri görmeiz yetmez, bunları insanlara anlatmak, toplum ruh sağlığını bozan, inasani değerleri tahrip eden etkenleri teşhir etmemiz gerekir.

Bir de Tv yi kapatıp öpüşsek, konuşsak, okusak, tartışsak, örgütlensek......


KAYNAKLAR
American Medical Association (1996). Physician guide to media violence. Chicago: AMA,
Anderson, C.A., & Bushman, B.J. (2002). Media violence and societal violence. Science, 295, 2377–2378.
Aydın, O. & Aydın, G. (1993). Ekranda izlenen şiddet saldırgan davranışları arttırır mı? Psikiyatri, Psikoloji ve Psikofarmakoloji Dergisi (3P), 1 (Ek 4), 43-51.
Ayrancı, Ü., Köşgeroğlu, N., & Günay, Y. (2004).Televizyonda çocukların en çok seyrettikleri saatlerde gösterilen filmlerdeki şiddet düzeyi. Anadolu PsikiyatriDergisi, 5 (3),133-140.
Buchanan, A. M., Gentile, D.A., Nelson, D.A., Walsh, D.A. & Hensel, J. (2002). What goes in must come out: Children's media violence consumption and aggressive behaviours at school. Paper presented at the International Society for the study of Behavioural Conference, Ottowa, Ontario, Canada.
Bushman, B.J., & Anderson, C.A. (2001). Media violence and the American public: Scientific facts vs media misinformation. American Psychologist, 56 (5-6), 477-489.
Bushman, B.J., & Huesmann, L.R. (2001). Effects of televised violence on aggression. In Singer, D.G., Singer, J.L., eds. Handbook of children and the media. Thousand Oaks, CA: Sage, 223-254.
Demir, N. (2004). Birey, toplum, bilim: Sosyoloji temel kavramlar. Ankara:Turhan Kitabevi.
Gentile, D.A., Walsh, D.A., Ellison, P.R., Fox, M. & Cameron, J. (2004). Media violence as a risk factor for children: A longitudinal study. Paper presented at the American Psychological Society 16th Annual Convention, Chicago, Illinois.
Gökler, B. (1993). Çağımızda çocuk ve şiddet. Psikiyatri, Psikoloji ve Psikofarmakoloji Dergisi (3P), 1 (Ek4), 33-36.
Huesmann, L.R., Moise-Titus J., Podolski, C.L. & Eron, L.D. (2003). Longitudinal relations between children’s exposure to TV violence and their agressive and violent behaviour in young adulthood: 1977-1992. Developmental Psychology, 39(2), 201-221.
İsen, G. & Batmaz, V. (2002) Ben ve toplum. İstanbul: Om Yayınları.
Johnson, M.O. (1996). Television violence and its effect on children. Journal of Pediatric Nursing, 11, 94-99
Mert, S. (2004). Magazin ve yarışma programlarının gecekondulu kadınların kente uyum sürecindeki etkileri. H.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara.
National Institute of Mental Health (1982). Television and behavior: 10 years of scientific progress and implications for the eighties. Washington, DC: US Government Printing Office.
Özer, Ö. (2005a). Yetiştirme kuramının eleştirel bağlamda değerlendirilmesi: Televizyonun rezonans etkisine dair bir araştırma. Kültür ve İletişim, 8(1), 127-161.
RTÜK (Nisan-2004). Televizyon Yayınlarında Koruyucu Simge Sistemi Uygulamaya Yönelik Model Geliştirme Çalışma Grubu Raporu- Uygulama Rehberi. Ankara.
Walsh, D.A. & Gentile, D.A. (2001). A validity test of movie, television, and video-game ratings. Pediatrics, 107 (6), 1302-1308.
Zuckerman, D.M. & Zuckerman, B.S. (1985). Television’s impact on children. Pediatrics, 75(2), 233-240.


KOMPLOCU PARANOİD GRUPLAR

HEDEFİNİ ŞAŞIRMIŞ BİR İSYANIN ÜRÜNÜ OLARAK KOMPLOCU PARANOİD GRUPLAR Doğan Şahin   GİRİŞ Bu yazıda son yıllarda giderek artan her şe...