KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARI VE PSİKİYATRİ
Doğan Şahin
İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri AD
Sosyal Psikiyatri Servisi
“Gelecekten umudu tümüyle kesmek doğru
değildir,
çünkü sinemalarda ışıklar söndüğünde
hala öpüşenler var.”
Adorno
Adorno
GİRİŞ
Özellikle okuma alışkanlığı olmayan ülkemizde kitle iletişim
araçları arasında televizyonun çok ayrı bir yeri vardır. Ülkemiz son yıllara kadar televizyon seyretme
oranında ABD’den sonra ikinci iken, son iki yıldır, dünyada en çok televizyon
seyredilen ülke ünvanını kazanmıştır.
Ortalama günde 5
saat televizyon izleyen bir milletiz. Hafta
içi günlerde ortalama televizyon izleme düzeyi 5,09 saattir. Hafta içi günlerde
10 saat ve daha fazla televizyon izlediğini belirtenlerin oranı %18,7’ dir. (RTÜK Raporu)
Gelir düzeyi ile televizyon izleme düzeyi arasında negatif
bir korelasyon gözlenmektedir. En az televizyon izleyenler 2.001 YTL ve daha
fazla geliri olanlardır (4,27 saat) (RTÜK Raporu)
Program türlerine göre izlenme düzeyleri :
Haber programları %74,8,
Yerli diziler %56,8,
Eğlence-güldürü-talk show %42,2,
Belgeseller %40,8,
Yabancı sinemalar %40,8,
Dini programlar %40,5,
Açık oturum ve tartışma programları %40,4,
Türk filmleri %37,3,
Sır programları %34,7,
Yarışma programları %32,1,
Spor programları %30,
Müzik programları %28,2,
Türk halk müziği %28,1,
Kültür-sanat programları %21,3,
Türk pop müziği %20,9,
Türk sanat müziği %20,8,
Magazin programları %18,2,
Ekonomi programları %15,4,
Yabancı diziler %14,4,
Yabancı müzik %12
Çocuk programları %11,2,
Kadın programları %10,8
Evlilik yarışmaları %6,8.
Kitle iletişim
araçları ve iletişimsizlik
Ülkemizde ortalama bir kişi zamanının %28’ini televizyon
izleyerek geçirmektedir. %33’ünü uyumakla, %33’ünü çalışmakla ve %6’sını bu
faaliyetlerin dışındaki diğer faaliyetlerle geçirmektedir. İnsan ilişkilerine, sevgiye, dostluğa, kendini
geliştirmeye ve iletişime zaman kalmamaktadır.
8 saat uyku, 10 saat çalışma-yol, 5 saat TV seyretme, 1
saat insani ve sosyal ilişkiler
Bir Amerikalı çocuğun haftada 28 saat televizyon
seyrettiğini, bunun bütün bir yıla oranlanması ile okulda geçirilen
zamanın iki misli gibi çarpıcı bir sonucun çıktığı görülmektedir.
Çocuklar düzenli bir alışkanlık olarak TV seyretmeye 2- 2,5
yaşında başlamaktadırlar. Yapılan araştırmalara göre, Türkiye’de çocuklar
televizyon seyretme konusunda tamamen özgürdürler. %82 oranında televizyon
izlemek ile ilgili kararlarını kendilerinin verdiklerini söylemekte,
istedikleri programı seçmekte, istedikleri saate kadar televizyon başında
oturabilmektedirler.
İnsanların bu kadar yoğun bir şekilde kitle iletişim
araçlarını izlemelerine karşın, bilgilenme oranları son derece düşüktür. “Bilgi”
ve “enformasyon” bolluğunda “doğru bilgi” ye ulaşmak gittikçe daha kompleks bir
hal almıştır. İletişim kanallarındaki niceliksel artışa karşın niteliksel bir
düşüş başlamıştır.
Bilginin hızlı dağılımı hızlı tüketimi getirmiş, medyanın
izleyiciye sundukları ticari bir metaya dönüşerek, reyting yarışında, heyecan,
eğlence ve keyif yaratmak bilgilendirmenin önüne geçmeye başlamıştır.
Bilgi/enformasyon akışı niceliksel olarak artarken,
nitelikte düşüş olmuş, “içerik” sorunları ortaya çıkmıştır.
Ülkemiz 254 televizyon kanalı ve 1092 radyo istasyonu ile
yoğun bir rekabet/izlenme savaşına sahne
olmakta ve bu ortamda medya “bilgilendirme ve toplum adına denetleme” temel
işlevini yitirerek, ticari kaygılar sonucu “eğlendirme” işlevini ön plana
çıkarmıştır.
İzleyicinin ilgisini ayakta tutmak amacı ile, haberler de
dahil olmak üzere, televizyon yapımları eğlence sektörünün bir parçası haline
gelmiştir.
Bu da iki önemli tehlike içermektedir; sansasyonel
haberlerde sansasyon amacı ile moral bakış açısının çarpıtılması ile öznenin
temel insan onuru ve haklarına özensizlik ve bu haber kalabalığı içinde
demokrasi için hayati önem taşıyan “karar alma” mekanizmaları için gerekli
“enformasyon/bilgi”nin eksikliği ya da sansasyonel olay katmanları arasında
konuların gerçek boyut ve anlamlarının göz ardı edilmesi.
MEDYANIN TOPLUMU
ETKİLEME YOLLARI
Kitle iletişim araçları toplumu şu mekanzimalar aracılığı
ile etkilemektedir:
- Model
alma
- Özdeşim
- Duyarsızlaştırma
- Sosyal
duygusal gelişim üzerine etkileri
- Şiddeti
meşrulaştırma
- İnsani
değerlerin kaybını meşrulaştırma
Model Alma
Kişinin
tecrübelerinin yetmediği durumlarda problem çözmede başarılı modellere uyum
gösterme gibi bir özelliği vardır. Kitle iletişim araçları hangi davranış ve
tutumları problem çözücü olarak sunuyorsa, bu konularda danışma ve öneri
gereksinimi olan insanlar bir model olarak benimsemektedir.
Özdeşim
İnsan ruhsal
yapısının önemli elemanlarından biri ego idealidir. Ego ideali büyük
ölçüde, idealize edilen ebeveynlerle
özdeşleşme yoluyla gelişir. Ancak tüm yaşam boyunca toplumsal etkilere de
açıktır. Özdeşleşme değerler sistemimizi, neyin doğru neyin yanlış olduğu
ve nasıl davranmamız gerektiğini belirleyen süperego oluşumunda da belirleyici
bir etkiye sahiptir.
Anne- baba çocuk ilişkilerinin mevcut ekonomik koşullarda
sınırlandığı bir ortamda, anne-babaların idealizasyonu ve rol modeli olma
güçleri hayli zayıflamıştır. Özellikle çalışan anne babaların çocukları anne
babalarıyla geçirdikleri zamandan daha
fazlasını TV ile geçirmektedirler. İşin kötüsü anne babayla geçirilen zamanın
önemli bir bölümü de gene TV izlenerek geçirilmektedir.
Anne-babaların idealize özdeşim nesneleri olma olanaklarını
azaltan bir etken de çoğu anne babanın TV da izledikleri kahramanlara göre daha
sıradan, daha basit ve ehemmiyetsiz kişiler olmalarıdır.
Bir başka etken ise anne babaların ne yaptıkları ve nasıl
çalıştıklarının çocuklar tarafından
gözlemlenme olanaklarının çok sınırlı olması ya da kalmamasıdır. Usta
çırak ilişkisi bitmiştir. Çağdaş yaşam gün boyunca aileyi parçalar, herkesin
kendi programları vardır.
Duyarsızlaştırma
Duyarsızlaşma, korku ve kaygı verici uyarıcılardan kaçınmak
ya da onun etkisini en aza indirmek için bilinçli ya da bilinçsiz olarak
benimsenen bir yoldur. Şiddet ve cinsellik abartılı bir biçimde ve çok sık
olarak ekranlarda görüldüğünde, bu görüntülerin neden olduğu, rahatsızlık veren
duygulardan kaçınmak için bir duyarsızlık oluşur. Bu nedenle film ve program
yapımcıları özellikle bu iki temel konuda duyguları uyarabilmek için dozu
giderek artırmaktadırlar. Bu durum duyarsızlaşmanın daha çok pekişmesi sonucunu
getirmektedir.
Sosyal – duygusal gelişim
Toplumsallaşma ya da sosyalizasyon,
belirli bir grubun ya da toplumun yaşam tarzının öğrenilmesi, aynı zamanda da
karşılıklı bir etkileşim sürecidir.
Bu öğrenme sürecinde toplumdaki kalıp davranışlar birey
tarafından kişiselleştirilir ve sonuçta birey o topluma ya da gruba ait bir
kimlik geliştirir (Demir, 2004).
Toplumun düşünce, değer ve davranış örüntüleri kültür
sayesinde bireye aktarılmaktadır ve bu aktarımda en büyük ortamı medya oluşturmaktadır.
Kitle iletişim araçlarıyla toplumun davranış kalıpları,
değerleri ve düşünce tarzları bireylere kazandırılır ve öğrenilenlerin içselleştirilmesine
yardımcı olunur (İsen & Batmaz, 2002).
Şiddetin
meşrulaştırılması
ABD'de yapılan bir araştırmada televizyonda şiddet
kullanılan sahnelerde saldırganların % 73'ünün cezasız kaldığı görülmektedir.
Bu gibi durumların aşırılığı, çözümsüzlük, umarsızlık gibi duyguların daha çok
görülmesine ve yerleşmesine neden olabilmektedir. Türkiye’de, çocukların en çok tv seyrettikleri
saatlerde gösterilen filmlerdeki şiddet düzeyini araştıran bir çalışmada,
yayınlanan 80 filmde şiddet
sahnelerinin zamansal oranının % 33.1 olduğu,
% 13.8'ini fiziksel şiddet (vurma, yaralama, öldürme),
% 10.9'unu sözel şiddet,
% 8.4'ünü ise psikolojik şiddetin oluşturduğu belirlenmiştir
(Ayrancı ve ark., 2004).
Son otuz yılı aşkın bir süreçte, kitle iletişimi üzerine
yapılan araştırmalardaki ezici bir bulgu, medyadaki şiddet sahnelerine maruz
kalmanın çocuklarda saldırgan davranışları arttırdığı olmuştur.”
ABD’nin Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü “televizyonda şiddete
maruz kalmanın, ölçülen diğer davranışsal değişkenlerde olduğu gibi, saldırgan
davranışlarla güçlü bir ilişki gösterdiğini” bildirmiştir (National Institute
of Mental Health, 1982).
Medyanın, izleyiciye istediği şeyleri sunduğu savunması
doğru değildir, çünkü sayısız çalışmada halkın istediğinin gerçekte böyle aşırı
bir şiddet olmadığı ortaya konmuştur.
ABD‘de 2000 yılında yapılan bir kamuoyu yoklamasının
sonuçlarına göre, katılımcıların % 72’si TV’de çok fazla şiddet olduğunu, %
80’i bu tür programların toplum için zararlı olduğunu, % 77’si medyada
gösterilen şiddetten çok rahatsız olduklarını, % 81’i TV şirketlerinin bu tür
ürünleri kısıtlamaları gerektiğini, % 61’i ise popüler programların daha
kötüleştiğini dile getirmişlerdir.
Sosyal-bilişsel öğrenme kuramına göre, şiddet içeren
programları izleyen bireylerin bilişsel şemalarında düşmanca bir dünya temsil
edilmektedir. Bireyler arası ilişkilerin şiddet içeren şemalara, senaryolara ve
inançlar sistemine dayandırıldığı bir ortamda sosyalleşen çocuklar, bu tür
davranışları gözleyerek, taklit etmekte, henüz 2-4 yaşlarında isteklerini
tepinerek iletmeye çalışma gibi saldırgan davranışlara başvurmaktadırlar.
Çocukların yaşı ilerledikçe ailelerinde, akranlarında, yaşam
alanlarında ve her gün saatlerce izledikleri TV’de gözledikleri ve
içselleştirdikleri senaryolar daha karmaşık ve otomatik hale gelmekte,
saldırgan davranışlara ilişkin fantezileri ve belleklerinde önceden
depoladıkları senaryolar güçlenmektedir. Çevrelerinde aşırı şiddet
gözlediklerinde, böyle bir dünya hakkındaki bilişsel şemaları öteki kişilerin
davranışlarına saldırganca anlamlar yüklemelerine yol açmakta, bu da
saldırganca davranma olasılığını artırmaktadır.
Şiddet sahneleriyle defalarca karşılaşan bireylerin zaman
içinde bu tür olaylara alışır ve duyarsızlaşırlar. Böylece şiddete karşı duyarsızlaşarak
olumsuz duygusal tepki göstermeyen bir kişi, şiddet hakkında düşünürken
rahatsızlık duymayacak, hatta şiddet içeren planlar kurmaya yatkın olacaktır ya
da diğer saldırganları mazur görecektir
Saldırganca
davranan çocuklar, bu duygularında yalnız olmadıklarına inandıklarında,
davranışları için ihtiyaçları olan gerekçelere kavuşacaklar ve kendilerini daha
mutlu hissedeceklerdir, çünkü medyada olağan gibi sunulan şiddet, onların bu
gereksinimlerini fazlasıyla karşılamaktadır.
İlişkisel saldırganlık; vurma-kırmanın ötesinde, dedikodu
yapmaya, akranları dışlamaya ve ilişkilere zarar vermeye yönelik
saldırganlıktır. Bu konudaki boylamsal araştırma sonuçları, okuldaki ilk
yıllarda daha fazla şiddet içeren filmler seyreden çocukların daha sonraki
yıllarda da daha fazla sözel, ilişkisel ve fiziksel saldırganlık
gösterdiklerini, olaylara anlam yüklemede yanlı davrandıklarını ve daha az
olumlu sosyal davranışlarda bulunduklarını göstermiştir.
İnsani değerlerin
kaybını meşrulaştırma
Medyadaki şiddetin yarattığı şiddete karşı duyarsızlaşma
olgusuyla ilgili sonuçlara göre, çocuklar şiddet içeren filmler izledikçe
gerçek dünyadaki şiddete daha az tepki vermekte, başkalarının yaşadığı acı ve
sorunlara karşı ilgisiz kalmakta, empati duymamakta ve toplumda giderek artan
şiddet olaylarına daha fazla hoşgörü göstermektedirler.
Medyadaki şiddetten etkilenen küçük yaşlardaki çocuklar
kendilerinin de şiddet kurbanı olabileceklerini düşünmekte ve korku-kaygı
geliştirmektedirler. Bu çocuklarda; ağlama sıklığı, kucak isteme, saldırganlık
eğilimi, uyku bozuklukları, kekeleme, tuvalet alışkanlıklarında bozulma, güven
sorunları, sosyal etkileşimden kopma, yeme düzensizlikleri, psikosomatik
bozukluklar, benlik değerinde düşme, dikkatini odaklaştırma sorunları ve
depresyon eğilimi artmaktadır.
ÇAĞDAŞ MEDYANIN TOPLUMSAL ETKİLERİ
Medya tek başına bir etken olmasa da diğer ekonomik, siyasi,
sosyal etkenlerle birlikte şu sonuçların ortaya çıkmasında ve pekiştirilmesinde
rol oynamaktadır:
İletişimsizlik
Kültürsüzleştirme
Apolitizasyon
Tüketimi artırma
Ülkemizde 254 televizyon kanalı ve 1092 radyo yayın yapmaktadır. TRT dışındaki
televizyon kanalları ve radyoların önemli bir bölümü büyük sermaye gruplarının
elindedir. En çok izlenen TV kanalları birkaç kişinin ve hükümetlerin
denetimindedir.
Medya istenilen insan tipi ve davranışlarının yaratılmasında
en önemli rollerden birini üstlenmektedir.
Kapitalizmin gelişmesi ve egemenliğini kurması ile birlikte,
sömürülen sınıflar da örgütlenmiş, politikleşmiş ve muhalif bir güç olarak
ortaya çıkmışlardır. Başlangıçta çok kanlı savaşlara ve çatışmalarla iktidarını sağlayabilen egemen sınıflar,
zamanla daha yumuşak ama daha etkili yolları kullanmayı öğrenmiştir. Durumlarından
memnun olmayan kitleleri, oyalamayı, apolitikleştirmeyi ve kolay
yönlendirebilmeyi başarmıştır.
Nasıl ki, ülkeler arasındaki sömürü, doğrudan sömürgeler yaratmak
yerine, gönüllü ve zorunlu anlaşmalar ve işbirlikleriyle sağlanmaya başlanmışsa
ülke içindeki çatışmaların çözümü için de benzer yollar bulunmuştur. Sömürülen
kitlelerin önüne basit hazlar, eğlenceler atılmakta üstelik bundan da kar
edilmektedir
Sonuçta medyanın yarattığı insan modeli aşağı yukarı
şöyledir:
Yalnız, sahipsiz, kimsesiz, kuşatılmış
Düşünmeyen, sorgulamayan, eleştirmeyen,
Kolay yönlendirilebilen,
Basit ekonomik çıkarları dışında bir şey önemsemeyen,
Basit ve ilkel zevkleri olan
Sadece kendisine verilecek işi bilen
Başkalarının sorunlarına ve acılarına duyarsız
Gerektiğinde kiralık katil olabilecek
Basit çıkarları için zalimle işbirliği yapabilecek
Bütün bunlara karşın umutsuz olmamak gerekiyor, çünkü
bunlardan rahatsız olan değişim isteyen bilim insanlarının ve aydınların sayısı
giderek artmaktadır. Ancak bizim bir şeyleri görmeiz yetmez, bunları insanlara
anlatmak, toplum ruh sağlığını bozan, inasani değerleri tahrip eden etkenleri
teşhir etmemiz gerekir.
Bir de Tv yi kapatıp
öpüşsek, konuşsak, okusak, tartışsak, örgütlensek......
KAYNAKLAR
American Medical Association
(1996). Physician guide to media violence. Chicago: AMA,
Anderson, C.A., &
Bushman, B.J. (2002). Media violence and societal violence. Science, 295,
2377–2378.
Aydın, O. & Aydın, G.
(1993). Ekranda izlenen şiddet saldırgan davranışları arttırır mı? Psikiyatri,
Psikoloji ve Psikofarmakoloji Dergisi (3P), 1 (Ek 4), 43-51.
Ayrancı, Ü., Köşgeroğlu, N., & Günay, Y. (2004).Televizyonda
çocukların en çok seyrettikleri saatlerde gösterilen filmlerdeki şiddet düzeyi.
Anadolu PsikiyatriDergisi, 5 (3),133-140.
Buchanan, A. M., Gentile, D.A., Nelson, D.A., Walsh,
D.A. & Hensel, J. (2002). What goes in must come out: Children's media
violence consumption and aggressive behaviours at school. Paper presented at
the International Society for the study of Behavioural Conference, Ottowa,
Ontario, Canada.
Bushman, B.J., & Anderson, C.A. (2001). Media
violence and the American public: Scientific facts vs media misinformation. American
Psychologist, 56 (5-6), 477-489.
Bushman, B.J., &
Huesmann, L.R. (2001). Effects of televised violence on aggression. In Singer,
D.G., Singer, J.L., eds. Handbook of children and the media. Thousand
Oaks, CA: Sage, 223-254.
Demir, N. (2004). Birey, toplum, bilim: Sosyoloji temel kavramlar.
Ankara:Turhan Kitabevi.
Gentile, D.A., Walsh, D.A.,
Ellison, P.R., Fox, M. & Cameron, J. (2004). Media violence as a risk
factor for children: A longitudinal study. Paper presented at the American
Psychological Society 16th Annual Convention, Chicago, Illinois.
Gökler, B. (1993). Çağımızda
çocuk ve şiddet. Psikiyatri, Psikoloji ve Psikofarmakoloji Dergisi (3P), 1
(Ek4), 33-36.
Huesmann, L.R., Moise-Titus
J., Podolski, C.L. & Eron, L.D. (2003). Longitudinal relations between children’s
exposure to TV violence and their agressive and violent behaviour in young
adulthood: 1977-1992. Developmental Psychology, 39(2), 201-221.
İsen, G. & Batmaz, V. (2002) Ben ve toplum.
İstanbul: Om Yayınları.
Johnson, M.O. (1996).
Television violence and its effect on children. Journal of Pediatric
Nursing, 11, 94-99
Mert, S. (2004). Magazin ve yarışma programlarının gecekondulu
kadınların kente uyum sürecindeki etkileri. H.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara.
National Institute of Mental
Health (1982). Television and behavior: 10 years of scientific progress and
implications for the eighties. Washington, DC: US Government Printing
Office.
Özer, Ö. (2005a). Yetiştirme
kuramının eleştirel bağlamda değerlendirilmesi: Televizyonun rezonans etkisine
dair bir araştırma. Kültür ve İletişim, 8(1), 127-161.
RTÜK (Nisan-2004). Televizyon Yayınlarında Koruyucu Simge Sistemi
Uygulamaya Yönelik Model Geliştirme Çalışma Grubu Raporu- Uygulama Rehberi.
Ankara.
Walsh, D.A. & Gentile, D.A. (2001). A validity
test of movie, television, and video-game ratings. Pediatrics, 107
(6), 1302-1308.
Zuckerman, D.M. &
Zuckerman, B.S. (1985). Television’s impact on children. Pediatrics, 75(2),
233-240.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder