TRAVMA
SONRASI STRES BOZUKLUĞU
Prof. Dr. Doğan Şahin
Tanım ve Genel Bilgi
Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), aşırı travmatik bir
stresin ardından özgün bir takım belirtilerin gelişmesiyle giden bir
bozukluktur. Kişinin söz konusu olaya tepkileri aşırı korku, çaresizlik ya da
dehşete düşme şeklindedir. Ortaya çıkan özgün belirtiler, travmatik olayı
çeşitli biçimlerde sürekli yeniden yaşama, travmaya eşlik etmiş uyaranlardan
sürekli kaçınma, genel tepki düzeyinde azalma ve artmış uyarılmışlık belirtilerini
içerir. Belirtilerin bir arada en az bir aydır bulunması ve klinik açıdan
belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, mesleki alanlarda ya da işlevselliğin
diğer önemli alanlarında bozulmaya neden olması gerekir.
Epidemiyoloji
Travmatik olaylar genel kanının aksine toplumun
yalnızca küçük bir bölümünü etkilemez. 1967 ile 1991 yılları arasında dünyanın
çeşitli yerlerinde oluşan felaketler 7.000.000 kişiyi öldürmüş ve 3 milyar
kişiyi de etkilemiştir. Bu süre içinde gelişmekte olan ülkelerde her yıl ortalama
olarak 117 milyon, gelişmiş ülkelerde ise 700.000 kişi felaketlerden
etkilenmiştir. Oran çok çarpıcıdır:166/1.
Savaş
insan eliyle yapılmış şiddet olaylarının en etkilisidir. İkinci dünya
savaşından bu yana 127 savaş olmuş ve bu savaşlara bağlı olarak resmi rakamlara
göre 21.8 milyon, Kızıl Haç rakamlarına göre ise 40 milyon insan ölmüştür. Bu
127 savaşın sadece ikisi gelişmiş ülkelerde olmuştur. 1990 yılında
sığınmacıların ve kendi ülkeleri içinde yerleri değiştirilenlerin sayısı 30
milyon iken, 1993 yılında bu sayı 43 milyona çıkmıştır.
Araba
kazaları, işkence, tecavüz, aile içi şiddet gibi insanların çoğunlukla tek
başlarına ya da birkaç kişi ile birlikte maruz kaldıkları şiddet olayları
genellikle gözden kaçar. Oysa bu tür olaylara maruz kalanların sayısı,
felaketlerden etkilenenlerden daha fazladır.
Genel nüfus içinde yaşamın
herhangi bir döneminde TSSB prevalansı genellikle %1-3 iken, travmatize
topluluklarda travmanın şiddetine göre bu oran artar. Araştırmalar, savaşa
katılmış veya savaşta yaralanmış kişilerde %17.5-45, işkence görmüş gruplarda
%23-54, tecavüz kurbanlarında % 25-50,
doğal afet populasyonunda % 3-59, mültecilerde % 50-55 arasında TSSB’ye
rastlandığını göstermektedir. ABD’de
8090 kişilik bir örneklem üzerinde yapılmış bir araştırmada erkeklerdeki
TSSB’nin en yaygın nedenleri çarpışma, ağır yaralanma ya da ağır yaralanmaya
veya ölüme tanıklık etme iken, kadınlardaki en yaygın neden tecavüz ve cinsel
taciz olarak bulunmuştur. Erkeklerin % 60.3’ü, kadınların % 50.3’ü yaşamları
boyunca TSSB’nin A ölçütünü karşılayan en az bir travma geçirmişler.
Kadınlarda, kaza geçirme % 13.8, tecavüze uğrama % 9.2 oranında görülürken,
erkeklerde bu oranlar sırasıyla % 25 ve % 0.7’dir. Kadınlarda TSSB gelişme
riskinin erkeklere göre iki kat daha yüksek olduğu bildirilmektedir.
Etiyoloji
Bir travmanın ardından ortaya çıkan
psikiyatrik bozuklukları açıklamayı amaçlayan üç ana yaklaşım (biyolojik,
bilişsel-davranışçı ve psikanalitik) aşağıda özetlenmiştir.
1. Biyolojik Yaklaşım
Travmatik
stresin merkezi sinir sisteminde (MSS) meydana gelen değişikliklere bağlı
olduğunu ileri sürer. Travma sonrasında MSS'de meydana gelen değişiklikler
şunlardır (Tablo1):
Tablo 1
Fizyolojik Etkiler
Çok sayıda araştırma, TSSB’lilerde, travmayı hatırlatan
durumların, otonom sinir sistemini harekete geçirdiğini, hem kalp atışı ve kan
basıncında artma gibi fizyolojik tepkilerin hem de travma anılarının
canlanmasına neden olduğunu göstermiştir. Travmayı doğrudan anımsatmayan yüksek
ses gibi çeşitli uyaranlar da hem otonomik uyarılmaya hem de travma anılarının
canlanmasına neden olmaktadır.
Kimyasal Değişiklikler
Araştırmalara göre travmatik stres beyinde
nörohormonlar ve transmiterler düzeyinde bir çok değişiklik oluşturmaktadır.
Bunları şöyle özetleyebiliriz:
Noradrenalin ve adrenalin: Strese
yanıt olarak beyinde noradrenalin sentez ve salınımı artmaktadır. Stres
karşısında noradrenalin ve adrenalin salınımındaki artış bir savunma tepkisidir
ve bedeni tehlikeye karşı uyarır. Ancak, uzamış stres durumunda noradrenalin ve
adrenalin tüketimine bağlı olarak bazal seviyeleri düşer ve noradrenalin ve
adrenalin reseptörlerinin duyarlılığı artar. Düşük dozdaki adrenalin ve
noradrenaline aşırı tepki verirler. Sempatik tonus, normal durumdaki düşük
adrenalin ve noradrenalin seviyesi ile uyarılma durumlarındaki aşırı tepki
arasında salınır.
Glukokortikoidler: Stres etmeni karşısında bedenin ilk yanıtı,
hipotalamustan gelen uyarılarla hipofiz ön lobundan adrenokortikotropik hormon
(ACTH) salınımının artmasıdır. ACTH salınımının artması kortizol ve adrenalin
ile noradrenalin salgılanmasında artışa neden olur. Bu hormonların artışı ve
otonom sinir sisteminin aşırı etkinliği, alarm reaksiyonu denilen sürecin
başlamasını sağlar. Kronik bir biçimde strese maruz kalma hem akut hem de
kronik uyumu etkiler: Akut stres glikokortikoid düzeylerini yükseltirken, uzun
süreli stres durumlarında bazal glikokortikoid düzeyi düşer, birbiri ardına
gelen streslere düşük yanıt verilir ve hipokampustaki glikokortikoid
reseptörlerinin yoğunluğunda artış ortaya çıkar.
Serotonin: Akut streste beyin
serotonin metabolizmasının arttığı, başa çıkılamayan şiddetli streste ise
serotonin miktarının azaldığı kabul edilir. Çeşitli araştırmalar, beyin
serotonin düzeyindeki düşmelerin agresyona, uyku düzeninin bozulmasına, beslenme
alışkanlıklarının ve ağrıya duyarlılığın değişmesine yol açtığını göstermiştir.
Asetilkolin: Stresörler
beyinde asetilkolin yapım ve yıkımını artırmakta, beyinde artan asetilkolin de
ACTH salınmasına ve sempatik uyarıya neden olmaktadır.
Dopamin: Stres uygulanan
sıçanlarda medial prefrontal korteksteki dopamin2 reseptörlerinin arttığı gösterilmiştir. Bu,
stresin psikozların başlangıcına zemin hazırlayabileceğini düşündürmektedir.
GABA: Stres oluşturulan hayvanlarda, en fazla serebral kortekste olmak
üzere beynin çeşitli bölgelerinde düşük afiniteli GABA reseptörlerinin ve GABA
reseptörlerine bağlı Cl iyon transportunun azaldığı bulunmuştur.
Opiatlar: Stresin hem deney hayvanlarında hem de insanlarda ağrı eşiğini
yükselttiği gösterilmiştir. Stresle ortaya çıkan analjeziden daha çok endojen
opiat salgılanması sorumludur. Savaş filmi seyrettirilen eski muhariplerden
TSSB’si olanlarda koşullanmış stres analjezisi görülürken, olmayanlarda
analjezi görülmemektedir.
Oksitosin
ve vazopresin: Noradrenalin ve
vazopresin salınımı travmatik anıların bellekte aşırı bir biçiminde
sabitlenmesine neden olurken opiotler ve oksitosin belleğin kayıt yapmasını
bozmakta ve TSSB’de görülen amnezilere neden olmaktadır. Keza,
olayın "flashback"ler veya kabuslar yoluyla tekrarlanması da stres
hormonlarının yeniden salgılanmasına ve bu da anı izinin daha fazla
güçlenmesine neden olabilir.
Nöroanatomik
Etkiler: Travma ve Bellek
TSSB’li
hastalarda beyin görüntüleme teknikleri ile yapılan araştırmalar; 1) hipokampal
hacmin azaldığını, 2) travmalarının anımsatıldığı durumlarda amigdala ve
amigdalaya bağlı yapılarda etkinlik artışı olduğunu, 3) bu artışın özellikle
sağ hemisferde belirgin olduğunu, 4) aynı zamanda "flashback"ler
sırasında sağ vizüel kortekste etkinliğin arttığını, 5) kişisel deneyimleri
iletişimsel dile çevirmekle sorumlu sol hemisfer bölgesindeki Broca alanının
tamamen kapatıldığını göstermektedir. Bu bulgular TSSB’li hastaların kendi
duygularını ve yaşadıkları anksiyeteyi dile dökmekteki güçlüklerinin ve bunları
daha çok fizyolojik tepkiler ve dile dökülemeyen anksiyete olarak yaşamalarının
biyolojik karşılıkları gibi görünmektedir.
2. Psikanalitik Yaklaşım
Freud’a göre, kişi travmayla
karşılaştığında aşırı anksiyetenin bir sonucu olarak doğal uyum yeteneği
bozulur ve zorlantılı yineleme gibi daha ilkel savunmalara gerileme gösterir.
Travma anında hareket edebilmenin engellenmesi ve travmaya karşı bir şey
yapılamamış olması ruhsal bir bozukluk olasılığını arttırır. Sonradan olayın
rüyalarda ve belirtilerde yinelenmesi, egemen olunmamış uyaranlara gecikmiş bir
egemenlik kurma ve olay sırasındaki edilgenliği etkin olarak aşma çabasıdır.
Travmanın etkilerini belirleyen en
önemli etmen daha önceki bastırmalardır. Kontrol yeteneğini tamamen eski
bastırmaların sürdürülmesine ayırmış bireyler, travmalara karşı “zayıf”tırlar.
Egonun gelecek olayları önceden
yaşama ve böylece geleceği hazırlama yeteneği, beklenmedik olaylar karşısında
iyi çalışmadığından ani, umulmadık ve karşı konulamaz olaylar, egemen
olunamayacak miktarda heyecana ve uyaran fazlalığına yol açar. Bu heyecanlar
çok ıstırap verici gerilim duyguları yaratırlar ve alışılmış yoldan
zaptedilemeyen şeye egemen olabilmek için marazi ve ilkel düzenekleri harekete
geçirirler.
Yararlanılabilir tüm ruhsal enerjinin
tek bir işe, aşırı uyaran saldırısına egemen olabilmek için karşıt enerji
yapımına yoğunlaştırılması, bazı işlevlerin, özellikle algılama ve anlama
işlevlerinin engellenmesine neden olur. Nesnel olarak kontrol edilemeyen
uyaranlarla kaplanma durumu, öznel olarak anksiyete şeklinde hissedilir. Bu
şekilde uyarana boğulmuş kişi uyuyamaz. Travmanın rüyalarda etkin olarak
yinelenmesi hasta için gerçek bir işkence olduğu halde, ekonomik yönden bir
rahatlama aracıdır.
Bir travma, bastırmayı güdüleyen anksiyetenin
artmasıyla ya da bastırma için gerekli enerjinin azalmasıyla gizil nevrotik
yatkınlıkları da harekete geçirebilir.
3. Bilişsel–Davranışsal Yaklaşım
Bilişsel davranışsal yaklaşıma göre
travmanın etkileri şu 3 temel özelliğe bağlıdır.
a) İnsanın kavrayışının dışında
oluşu: Travmatik
olaylar, bireyin kavrayışının dışındadır ve bunları var olan algı şemalarına
katmak güçtür. Kendini değerli ve güvende hissetme, dünyayı anlamlı ve kabul
edilebilir görme, diğer insanlara güvenebilme duygu ve düşünceleri sarsılır.
Sindirilemeyen travmatik yaşantı inkar edilir, karabasan ve
"flashback"ler, davranışsal yeniden eyleme dökme, somatik belirtiler,
panik ve öfke şeklinde zorlantılı bir biçimde tekrar edilir.
b) Bağlantının kopması: Bir travma
veya tehlike karşısında, başka insanlara tutunarak kurulacak kararlı bağlarla
uyaranın kuşatıcı etkisi azaltılabilir. Bağlar yaşantının gerçek kılınmasına ve
olup bitenlerden anlam çıkarmaya yardım ederler.
Travma sonrasında görülen, başka
insanlara yönelme yetisinin kaybı, kişinin başa çıkma yetisindeki bir kaybın
sonucudur. Travma sonrası işlev bozukluğunun derecesi, bağların ve kişiler
arası desteklerin kaybıyla ilişkili bulunmuştur
Bağların bu kopuşu, fizyolojik uyarılmışlık düzeyini arttırır.
Kişinin devleti hakkındaki bilinçli
düşünce ve tutumlarından bağımsız olarak, devlet, insanların zihninde, ümit
veren, koruyucu, güven verici bir ebeveyin şeklinde tasarlanır. Devletin bu
beklentileri karşılamaması ya da tatmin edici düzeyde gerçekleştirmemesi
durumunda kişiler kedilerini terk edilmiş ve tehlikede hissedebilirler ki bu da
travmanın etkisini daha da artırır.
c) Kaçışın olmayışı: Öngörülemeyen
ve kaçınılamaz niteliteki travmalar kişiye güvenliğini sağlayabilceği bir
kurtuluş olanağı vermezler. Bu ister doğal bir afette doğanın gücü karşısında,
isterse işkence sırasında ele geçirenlerin gücü karşısında hissedilsin,
kaderini denetleyemeyen kurbanda öğrenilmiş çaresizlik gelişir.
Tanı ve Klinik Özellikler
Tablo 2
TSSB, A tanı
ölçütünde belirtilen, biri nesnel olarak gerçek bir ölüm ya da ölüm tehdidi, ağır bir yaralanma
ya da kendisinin ya da başkasının fizik bütünlüğüne bir tehdit olayı veya böyle bir olaya tanık olma ya da böyle bir
olayla karşı karşıya gelme; digeri öznel olarak aşırı korku, çaresizlik ya da
dehşete düşme şeklinde tepkiye yol açma özelliklerini gösteren bir travmayı
takiben ortaya çıkar. Bu travma, insan eliyle oluşturulmuş olabileceği gibi
doğal bir afet de olabilir. Sonuçlarının şiddeti ve yaygınlığı açısından insan
eliyle oluşturulmuş travmaların başında savaşlar ve çatışmalar gelir. Özellikle
demokrasi açısından sorunlu ülkelerde işkence ve zorla göç ettirme yaygın bir
sorundur. Kazalar ve aile içi çocuklara
ve kadınlara yönelik şiddet de gene yaygın travma nedenleri arasındadır.
B
tanı ölçütlerinde belirtildiği gibi hasta çeşitli biçimlerde olayı tekrar
tekrar yaşar. Tekrarlanan yaşantılar hastayı bazen yaşadığı andan tamamen
uzaklaştırabilir. Bir hatırlatıcı kişinin aniden travmanın duygusal ortamına
girip dissosiye olmasına yol açabilir ya da kısa süreli geçici anımsamalar ya
da yaşantıların canlanması olabilir. Bu anımsamalar sırasında bedensel tepkiler
verebilir veya kendilerini korumaya çalışabilirler. Ancak bu denli ağır
dissosiyasyonlar nadir görülür.
C tanı
ölçütlerinde belirtildiği gibi hastalar travmadan ve eşlik eden uyaranlardan
kaçınma gösterirler. Travmayı veya eşlik eden anıları anımsatacak
etkinliklerden uzak durmaya çalışırlar. Olaylarla ilgili haberleri okumaktan,
konuşmaktan kaçınmak isteyebilirler. Ayrıca genel olarak ilgileri azalabilir,
duygularını genel olarak bastırabilirler ve insanlarla ilişkiden uzak
durabilirler.
D tanı
ölçütlerinde belirtildiği gibi genel bir uyarılmışlık hali vardır. Uyku bazen
kabuslarla bozulur, bazen hiç tepki vermedikleri halde, bazen çabuk
öfkelenebilir ve kendilerine veya etrafa
zarar verebilirler, hep tetikte hissederler (örneğin bir işkence kurbanı
genellikle herkesi görebilecegi yerlere oturmayı tercih eder, ya da bir
depremzede, depremde daha güvenli olacağını düşündüğü ortamları seçebilir), her
an kötü bir şey olacak ya da travma tekrarlayacak endişesi vardır, küçük
seslerden ve ilgisiz uyaranlardan irkilebilirler.
TSSB
tanısı koymak için B, C, D tanı kriterlerinin bir arada en az bir aydır
bulunuyor olması ve klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal,
mesleki alanlarda ya da işlevselliğin önemli diğer alanlarında bozulmaya neden
olması gerekir
Belirtiler 3 aydan daha kısa sürerse akut; üç ay ya
da daha uzun sürerse kronik; stres etkeninden en az 6 ay sonra başlamışsa
gecikmeli başlangıçlı olarak adlandırılır.
TSSB’li kişiler çoğunlukla
önde gelen bir veya iki belirti ile başvururlar. Bu bazen uykusuzluk, bazen
isteksizlik bazen de duygusal küntleşme olabilir. Hastalar bazı belirtileri
önemsemediklerinden veya doğal kabul ettiklerinden sorulmadan
aktarmayabilirler. Örneğin, işkence görmüş biri polis arabaları ya da benzer
bir hatırlatıcı karşısında intruzif yaşantılarının olmasını veya bedensel tepki
vermesini doğal karşıladığından hekime söylemeyebilir. Dolayısıyla, tanı
belirtilerden biri veya bir kaçı görüldüğünde, diğer belirtilerin sorulmasıyla
mümkün olabilir.
Eştanı
Vietnam gazileri üzerinde yapılan bir araştırmada TSSB
vakalarının %98.8’i yaşamlarının bir döneminde en az bir başka psikiyatrik
bozukluk öyküsü göstermekteydi. En sık rastlanan eştanılı hastalıklar,
erkeklerde alkol kötüye kullanımı, depresyon ve yaygın anksiyete bozukluğu
(YAB), kadınlarda ise depresyon, YAB, alkol kötüye kullanımı ve panik
bozukluğuydu.
Ne kadar çok TSSB belirtisi varsa ek bir psikiyatrik
bozukluk riski o kadar artıyor görünmektedir. Sendromun tam olarak bulunduğu
kişilerde %80 oranında eştanıya rastlanabilmektedir. Ek psikiyatrik tanı
yaşamboyu değerlendirildiğinde ise bu oran %98.8’e ulaşmaktadır. Birçok
araştırmada TSSB’li hastaların ailelerinde de yaklaşık %60 oranında
psikopatoloji öyküsü saptanmıştır
Ayırıcı Tanı
Aşırı bir stres etkeniyle karşılaşan
bireylerde ortaya çıkan bütün psikopatolojilerin TSSB’ye bağlanmaması gerekir.
Bir travmadan sonra TSSB ile birlikte veya TSSB olmaksızın başka psikiyatrik
bozukluklar da ortaya çıkabilir. TSSB’nin ayırıcı tanısında dikkate alınması
gereken psikiyatrik bozukluklar şunlardır.
Uyum Bozukluğu: Uyum bozukluğunda
stres etkeni TSSB’deki kadar şiddetli değildir ve herhangi bir derecede
olabilir. Aşırı stres etkenine gösterilen tepki TSSB’nin (ya da başka bir özgün
mental bozukluğun) tanı ölçütlerini karşılamadığı zamanlarda ve aşırı olmayan
bir stres etkenine (eşin terketmesi, işinden çıkarılma gibi) bir tepki olarak
TSSB belirti örüntüsünün ortaya çıktığı durumlarda uyum bozukluğu tanısı
konması daha uygundur.
Akut Stres Bozukluğu: TSSB’den
farklı olarak belirti örüntüsü stres etkeninden sonraki ilk 4 hafta içinde
ortaya çıkar ve 4 haftalık bir dönem içinde yatışır. Belirtiler bir aydan uzun
sürerse ve TSSB ölçütlerini karşılarsa tanı TSSB olarak değiştirilir. Akut
stres bozukluğunun tanı ölçütleri Tablo 3’de gösterilmiştir.
Tablo 3
Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB): OKB’de de
istenmeden gelen yineleyici düşünceler vardır, ancak bunlar yaşanmış bir
travmaya bağlı değildir ve yaşanmış bir şeyle değil yaşanmasından korkulan bir
şeylerle ilgilidir.
Psikozlar: Bir psikoz
travmayı takiben başlayabilir, ancak şizofrenide
ve diğer psikotik bozukluklarda, ortaya çıkan algı bozuklukları, illüzyonlar ve
hallüsinasyonlar “flashback”lerden ayırdedilmelidir. Bu tür algılar yaşanmış
bir travmanın tekrarı değildir çoğunlukla gerçek dışı nitelik arzederler.
Kısa Psikotik Bozukluk: TSSB’ye de
yol açabilecek bir stres etkeninin ardından, hezeyanlar, hallüsinasyonlar,
dezorganize konuşma ya da ileri derecede dezorganize ya da katatonik davranış
gibi psikotik belirtilerden en az birinin bulunması ve en az bir gün en uzun
bir ay süren bir tablodur. Psikotik belirtilerin bulunması ile TSSB’den ayrılır.
Dissosyatif Amnezi: Genellikle
travmatik olan ya da stres doğuran önemli kişisel bilgileri, sıradan bir
unutkanlıkla açıklanamayacak bir biçimde birden anımsayamama epizod ya da
epizodlarıyla seyreder. Bozukluk sadece TSSB sırasında ortaya çıkıyorsa dissosiatif
amnezi tanısı konmamalıdır.
Dissosyatif Füg: Kişinin,
kısmen ya da bütünüyle yeni bir kimliğe bürünerek ve geçmişini anımsamayarak
birden, beklenmedik bir biçimde, evinden ya da alışageldiği işyerinden ayrılıp
gitmesidir. Bu bozukluk TSSB sırasında dahi ortaya çıksa ayrıca dissosiyatif
füg tanısı konmalıdır.
Dissosyatif Kimlik Bozukluğu: İki ya da
daha fazla kimliğin ya da kişilik durumunun varlığı ve bunlardan en az ikisinin
kişinin davranışlarını zaman zaman denetim altında tutmasıyla giden bir
bozukluktur. TSSB tanısı karşılanıyorsa iki tanı birlikte konulmalıdır.
Depersonalizasyon Bozukluğu: Kişinin
mental süreçlerinden ya da bedeninden ayrıldığı ya da mental
süreçlerine/bedenine dışarıdan baktığı hissi ya da isteği dışında kendiliğinden
davranma ya da rüyadaymış gibi olma duygularıyla seyreden bozukluktur. Bu
bozukluk eğer TSSB sırasında ortaya çıkıyorsa ayrıca bu tanı konmamalıdır.
Uykuda Korku Bozukluğu: Majör uyku
döneminin ilk üçte biri sırasında yersiz korkuya kapılıp çığlık atmayla
başlayan uykudan tekrar tekrar ani uyanma epizodları biçiminde seyreder. Bu
bozukluk TSSB ile birlikte bulunduğunda ayrıca uykuda korku bozukluğu tanısı da
konmalıdır. Uykuda korku bozukluğu, belirtileri ile başvuran bir hasta TSSB
açısından da değerlendirilmelidir.
Somatizasyon Bozukluğu: Birkaç
yıllık bir dönem halinda ortaya çıkan, tedavi arayışlarıyla ya da toplumsal,
mesleki veya diğer önemli işlevsellik alanlarında bozulma ile sonuçlanan, 30
yaşından önce başlayan ve çok sayıda fizik yakınma öyküsünün bulunduğu bir
bozukluktur. Bu bozukluğun ağır travmalara ve uzun süreli erken çocukluk çağı
suistimallerine bağlı olabileceğine dair çalışmalar mevcuttur. Bazen
somatizasyon bozukluğu ve TSSB birlikte bulunabilir, bazen de somatizasyon
bozukluğu tanı ölçütlerini karşılamayan somatik yakınmalar TSSB’ye eşlik
edebilir.
Konversiyon Bozukluğu: Psikolojik
etkenlerin varlığında istemli motor ya da duyu işlevlerini etkileyen, nörolojik
ya da diğer bir genel tıbbi durumu düşündüren belirti(ler)in bulunması ile
seyreden bir bozukluktur. Konversiyon bozukluğunu düşündüren belirtiler eğer
TSSB ile daha iyi açıklanabiliyorsa ayrıca konversiyon bozukluğu tanısı
konmamalıdır.
Başka Türlü Adlandırılamayan Aşırı Stres
Bozukluğu (Disorders of Extreme Stress Not Otherwise Specified: DESNOS): Uzun süreli
ya da tekrarlayan, ensest, tekrarlayıcı çocukluk çağı veye eş suistimailleri,
işkence ve esaret gibi ağır travma kurbanlarında TSSB tablosunu aşan bir tablo
bulunabilmektedir. Bu tablo bazı yazarlarca DESNOS olarak adlandırılır.
DESNOS, TSSB tablosunun yanısıra,
somatizasyonların, daha sık ve ciddi dissosyasyonların, kronik depresif bir
duygudurumun gibi belirtilerin varlığı, boyun eğme ve başkaldırı arasında gidip
gelen ve sınırda (borderline) kişilik bozukluğu tanısını düşündüren kişilik
değişiklikleri ve tekrarlayıcı zarar arayıcı davranışlarla kendini gösterir.
Sonuç olarak, travma sonrasında
gelişebilecek birçok sendrom vardır. Bunlar, bazen çeşitli kombinasyonlar
şeklinde, bazen de ardışık biçimde ortaya çıkabilmektedirler. Travmanın
karakteri, algılanışı, meydana geldiği yaş, kurbanın kişilik özellikleri,
destek gibi bir dizi etken travmaya bağlı gelişecek tabloyu etkilemektedir.Tanı
ve ayırıcı tanıda bütün bu sendromların akılda bulundurulması ve ayırım noktalarına
dikkat edilmesi gerekir. Ancak bütün bunlara karşın erişkin çağda şiddete maruz
kalanlarda en çok ortaya çıkan tablo TSSB’dir.
Risk Yaratıcı Etkenler
Travmatik olaya bağlı risk
etkenleri
Bir çok araştırmada travmanın
şiddeti ve diğer özellikleri ile TSSB prevalansı arasında doğru orantılı bir
ilişki olduğu gösterilmiştir. Bir saldırı yaşamı tehdit etmiyorsa ve yaralanma
yoksa TSSB prevalansı %9.1–%14.7, yaşamı tehdit edici durumlarda %34.5–%38.6,
yaralanma durumunda %42.9, hem yaşama yönelik tehdit hem de yaralanma varsa
%59.2–%65.9 olduğu bildirilmektedir. Bir olaya tanıklık etmekten çok o olayı
yaşamak travmatik olmaktadır. Savaş deneyiminin şiddeti, tecavüzdeki vahşet
derecesi, tanıklık durumlarında travmatik olaya yakınlık TSSB gelişimi üzerinde
etkili olduğu kanıtlanmış etmenlerdir.
Şiddetli bir travmada kişisel
etkenler daha az etkiliyken, düşük yoğunluklu bir travmada yatkınlıkla ilişkili
etkenler önem kazanmaktadır.
Kişisel
Risk Etkenleri
Birinci derece akrabalarda
psikiyatrik hastalık öyküsü, erken cinsel ya da başka çocukluk çağı travması,
çocukluk çağı ve ergenlik dönemi davranış bozukluğu öyküsü, on yaşından
küçükken ayrılık ya da anne–baba ayrılığı yaşantısı, yüksek nörotisizm,
introversiyon, psikiyatrik hastalık öyküsü, 15 yaşın altında kendine güven
azlığı, travma öncesi ve sonrası dönemde yaşam stresleri, kadın olmak, çocukluk
çağında uyum sorunları öyküsü, yoksul bir aileden gelme ve travma sonrası
sosyal desteğin yetersizliği, TSSB gelişmesi olasılığını artıran etkenlerdir.
Sosyal desteğin strese bağlı psikolojik etkileri azalttığı önemli sayıda
araştırmada ortaya konmuştur. Travma sonrası sosyal desteğin yetersiz olmasıyla
kronik TSSB gelişimi arasında da ilişki vardır.
Bazı
çalışmalar travmatize anababaların çocuklarının travmayla karşılaştıklarında
daha yüksek TSSB riski altında olduğunu göstermiştir. Daha hafif travmaya
uğramış kişilerde ailede psikopatoloji öyküsü TSSB riski açısından önemli bir
etkenken, şiddetli travma deneyiminde ailedeki psikopatoloji öyküsü önemini
yitirmektedir.
Bildirilen öznel etkenler,
hazırlanmamışlık aşırı korku, terör
inkar, kaçınma ve kontrol edememe duygusu olarak sıralanabilir.
Hastalığın Gidişi
Travmatik bir olayla karşılaşan insanlardan çoğunda,
geçici bir süre hiç değilse bazı belirtiler ortaya çıkar. TSSB ölçütlerini
dolduranların önemli bir bölümü düzelirken, bazı vakalarda kronik TSSB gelişir.
Travmatik deneyimin derecesi, TSSB oluşumuna olduğu gibi hastalığın gidişine de
etki eder. Silahla bahçesi taranan bir okulda olaydan bir ay sonra, bahçede
olanların %77’sinde, içeride olanların %67’sinde TSSB varken, on dört ay sonra
ilk grubun %74’ünde hastalığın sürmesine karşın ikinci grupta TSSB oranı %19’un
altına düşmüştür. Bir başka araştırmada, tecavüz kurbanlarında tecavüzden sonra
iki hafta içinde TSSB oranı %95, bir, üç ve altı ay sonraysa sırasıyla %63.3,
%45.9 ve %41.7 olarak bulunmuştur.
Cinsel nitelikli olmayan saldırı kurbanları arasında yapılan bir anaştırmada,
olaydan bir hafta sonra TSSB ölçütlerini doldurma oranı % 64.7 iken, üç, altı
ve dokuz ay sonra bu oranlar %36.9, %14.6 , %11.5 ve %0 bulunmuştur. İkinci
Dunya Savaşı’nda esir düşen ve şiddetli travmalara maruz malan kişilerde ise 40
yıl sonra kronikleşme oranı % 67 olarak saptanmıştır. Savaş esirleri ile ilgili
bir başka araştırmada, %57’sinin ülkelerine iade sırasında TSSB ölçütlerini
doldurmakta olduğu sonucuna varılmıştır. İzleme döneminde bu oran önce %32’ye,
sonra da %20’ye düşmüştür.
Koruma ve Tedavi
Koruma birincil, ikincil ve üçüncül olabilir. Birincil
koruma travmanın önlenmesi ya da olaydan önceki hazırlığı; ikincil korunma
olayın hemen ertesindeki önlemleri ve olayın etkilerinin giderilmeye
çalışılmasını; üçüncül koruma da ortaya çıkan psikiyatrik sorunların
giderilmesi ve kişinin rehabilitasyonu anlamına gelir.
1. Birincil Koruma
Birincil koruma daha çok polisler, itfayeciler, askerler
gibi travmaya uğrama açısından toplumun riskli gruplarını ve felaketlerde
çalışan gönüllüler, sağlık çalışanları gibi travmatik durumlarda görev
alabilecek ekiplerini eğitmek, travmadan etkilenmelerini azaltmak, travmaya
maruz kalmış kişi ve topluluklara yardım edebilme kapasitelerini artırmak gibi
önlemleri içerir. Bu gibi grupların ve bunların üyelerinin travmalara karşı
eğitilmiş olmaları hem kendileri hem de yardım edecekleri insanlar için bir
zorunluluktur. Ancak genel felaket ve acil yardım eğitimi travma durumda uygun
yanıtlar vermeyi sağlarken, travma uzun süreli ya da kesinlikle kontrol
edilemez türdense etkisizleşmektedir.
Birincil
korumadaki eğitim ve hazırlığın içeriği şu başlıkları kapsamalıdır:
a) Eğitim: Bir
fabrikada patlama ve yangına maruz kalan 120 çalışanla yapılan bir araştırmada,
olay sırasında %34’ünün kontrolünü tamamiyle kaybettiği, %20’sinin kendilerinin
ve başkalarının yaşamlarını riske edebilecek şeyler yaptığı, ancak %37’isin
uygun felaket davranışı sergilediği gösterilmiştir.Uygun davranış gösterenler
daha önceden felakete karşı eğitilmiş eski askerlerdi.
b) Deneyim: Felaket bölgesinden ölü nakleden insanlar üzerinde
yapılan bir araştırmada, bu görevi daha önce de yapmış olanların daha düşük
stres seviyesi gösterdikleri bulunmuştur.
c) Olayın anlamlandırılmasına yardım edilmesi: Felakette çalışacak veya travmaya maruz kalmış kişiler
yaşanan travmayı anlamlandırabildikleri oranda daha kolay başa çıkabilirler. Dolayısıyla
kurtarma çalışanları ve potansiyel kurbanlar felaket ve stresörün beklenen
sonuçları hakkında ve travmanın meydana geliş biçimi ve nedenleri konusunda
bilgilendirilmelidirler.
d) Yorgunluk, uykusuzluk ve tükenmişlikle
baş etme: Stresin etkilerinin
ağırlaşmaması için kurtarma ekibi çalışanlarının ve travmaya maruz kalmış
kişilerin dinlenebilmeleri, uyuyabilmeleri ve iyi beslenebilmelerinin
sağlanması gerekir.
e) Dayanışma: Dayanışma içinde olmanın travmanın etkilerini azalttığını ve özellikle
yalıtılmışlık ve çaresizlik duygularını önleyebildiği gösterilmiştir.
f) Doğal, toplumsal destekler ve bakıcılar: Travmanın
gerçek anlamda hissedilmesi toplumsal desteğin sönmeye başladığı zamanlarda
açığa çıkar. Travmaya uğramış kişiler bu dönemde kendilerini yalnız ve
desteksiz hissetmeye ve travma sonrası psikolojik belirtileri göstermeye
başlarlar.
Motorlu araç kazaları, tecavüz, saldırı ve işkence gibi
bir veya birkaç kişiyi ilgilendiren travmalara maruz kalanların rakamsal olarak
sayısı, büyük felaketlerde zarar gören insan sayısından fazla olmasına rağmen,
bu travmalar genellikle yaygın bir ilgi oluşturmazlar. Bu nedenlerle kişisel
travmalar toplumsal sağlığı felaketlerden daha fazla etkilerler. Travmanın
kamuya açık hale getirilmesi olumlu bir etken olabilir, aynı şekilde kamudan
gizlenmesi de stresör bir etmen olabilir ve yaralanabilirliği artırabilir ve
hatta ikincil bir travmaya neden olabilir.
g) Sağlık personelinin eğitimi: Felaket ya da travmaya maruz kalan kişilerin ilk tedavisi
genellikle pratisyen hekimler tarafından yapılır. Pratisyen hekimlerin,
travmaya verilen normal yanıt ile patolojik yanıtı ayırdedebilmeleri, travmatik
stresin kronikleşebileceği vakaları öngörebilmeleri, TSSB’nin ilk
görünümlerinin bedensel belirtiler olabileceği konusunda bilgili olmaları
gerekir. Pratisyen hekim dışındaki sağlık çalışanlarının eğitimi de önemlidir
ve bu eğitim kronikleşmeyi azaltmada
yararlı olabilir.
h) Riskli kişilerin önceden tesbiti: Toplumun yüksek risk taşıyan gruplarının taranması ve TSSB
açısından kişisel risk taşıyanların belirlenmesi ve bunlara yönelik koruyucu
önlemler alınması gerekir. Felaketlerde çalışacak görevlilerin bu iş için
isteksiz, nörotik, daha önce psikiyatrik rahatsızlık geçirmiş olmaları ileride
travmaya patolojik yanıt vereceklerinin ön belirleyenleri olarak görülmektedir.
2. İkincil Koruma: Travma Sonrası
İlk Müdahale ve Akut Tedavi
Travma sonrası akut sorunlar biyolojik, psikolojik ve
sosyal boyutları olan bir bütün olarak algılanmalıdır. İlk amaç, can
güvenliklerinin sağlanması, tehditten uzaklaştırılmaları, mallarının güvenlik
içinde bulunmasına çalışılmasıdır. Bu bağlamda en çok zorluk, fiziksel ya da
cinsel suistimalciyle aynı evde yaşamaya devam eden kadınlar ve çocuklarda ve
de gözaltında bulunan tutuklularda yaşanmaktadır.
Travmaya
veya felakete uğrayan bireylerden daha yüksek risk altında olanlar (daha önce
psikiyatrik hastalığı olanlar vb.) tesbit edilip izlenmelidir.
Tedavide
ortak öğeler
Travmaya maruz kalmış bireyler ya
da topluluklara yapılacak akut müdahalelerde temel olarak, kişilerin; (1)
umutlarını yitirmemeleri ya da yeniden kazanmaları, (2) olaylar üzerinde az
veya çok bir kontrollerinin olabileceği en azından bir şeyler yapabileceklerine
ilişkin güven geliştirmeleri, (3) travma sırasında maruz kaldıkları tehdidi
gerçekçi bir biçimde yeniden gözden geçirip bunlara uygun yanıtlar verebilme
olanaklarını geliştirmeleri, (4) travma sırasında yaptıkları ve yapmadıklarıyla
ilgili yanlış düşünce ve algılarını anlamaları, (5) olabilecek suçluluk
duygularını aşabilmeleri, (6)yaşadıkları travmatik deneyimin anlamı üzerinde
çalışarak, travmaların dışsal hatırlatıcılarına ve içsel imalarına karşı
tepkilerini anlamaları ve bunlar üzerinde egemenlik kurmaları, (7) bilişsel ve
davranışsal engellemelerini aşmaları ve intruzif yaşantılar üzerinde egemenlik
kazanmaları amaçlanır.
Travma
kurbanları çoğunlukla küntleşme ve geri çekilme ile tetikte olma hali ve aşırı
uyarılma arasında gidip gelirler. Bozulmuş duygulanımın düzenlenmesi özgün
kaygı ile baş etme yöntemleri veya dikkat yoğunlaştırma etkinlikleri ile
yapılabilir. Travma sonrasında kendilerini tehlikeden sıyrılmış olarak
hissettikleri noktaları düşünmelerini istemek aşırı uyarılma ve tetikte olma
haliyle başa çıkmalarını kolaylaştıracaktır.
Sunulacak
yardımın amaçlarından biri de kişinin kendisini kurban olarak algılamaktan
çıkıp, tehlikeden kurtulmuş biri olarak algılamasını sağlamaktır. Bütün bu
çalışmalar kişinin geri çekilmek ve kendini yalıtmak eğilimlerini de dikkate
almalı ve yeniden kişisel yakın ilişkilere girme çabalarını desteklemelidir.
Kısa müdaheleler
Kişisel önem,
bütünlük ve saygınlık duygusunun yenilenmesi ve kontrol kazanma sürecinde
yardım etmek için kısa ve acil müdahalelerin temel bileşenleri şunlar
olmalıdır:
(1) Travmaya maruz kalmış kişide, kendisinden
(konuşmak için uygun musunuz, size bir kaç soru sorabilir miyim, gibi
sorularla) izin alınarak güç ve kontrol
duygusunu yeniden yeşertmeyi başlatmak, (2) çeşitli yöntemlerle (sorularına
yanıt vermek, kendini tanıtmak, otururken bile izin istemek, sigara içmek
istediğinde izin vermek gibi) hastanın egemen bir davranışa maruz kalmadığını
hissettirmek, (3) şefkatli bir yaklaşımla hastanın yalnız ve yalıtılmış olma
hissini azaltmak, (4) şimdi ve gelecek için planlar yapmaya yardım ederek
çaresizlik ve umutsuzluk duygularını azaltmak.
Akut dönemde ilaç kullanımı
Akut dönemde; (1) belirtilerin azaltılması ve
dolayısıyla yeni başa çıkma yolları bulunmasını ve psikoterapötik müdaheleye
yanıtı kolaylaştırmak amaçlanır, (2) bu amaç doğrultusunda yoğun stres ve kaygı
reaksiyonların azaltmak için ilaç kullanılabilir. İlaç tedavisi, psikoterapötik
yaklaşımlara bir ek olarak ve onunla birlikte kullanılmalıdır.
3. Üçüncül Koruma:Tedavi
Farmakoterapi
İlaç tedavisinin mantığı, TSSB’de ortaya çıkan
biyolojik değişiklerle, ilaçların etki mekanizması hakkında bilinen bilgileri
eşlemeye dayanır.
Belirtilere Göre İlaç Seçimi
2.
Dış uyaranları travmanın tekrarlaması olarak algılama eğilimini azaltmak:
Fluoksetinin, duygusal uyaranları travmanın tekrarı gibi yorumlama eğilimlerini
görünür bir biçimde azalttığı ve duygulanımları yorumlamaktaki bilişsel
kapasiteyi artırdığı bildirilmiştir.
3.
Yaygın aşırı uyarıyı ve travma anımsatıcılarına koşullanmış aşırı uyarılmayı
azaltmak: Benzodiazepinler ve alkolün, hayvan ve insanlarda koşullanmış ve
genelleştirilmiş uyarılmayı azalttığı gösterilmiştir. TSSB’lilerde alkol
kullanımı sık bildirilmektedir. Aşırı uyarılmayı ortadan kaldırmaya yönelik
anksiyolitik verilmesi, bağımlılık ve çekilme etkileri göz önünde
bulundurularak değerlendirilmelidir.
4.
Kaçınma davranışlarını azaltmak: Fenelzinin etkili olduğuna ilişkin bazı
araştırmalar olmakla birlikte kaçınma davranışları üzerine özgün olarak etki
eden bir ilaç veya ilaç grubu yoktur.
5.
Deprese olmuş mood ve duygusal küntlük halinde iyilik sağlamak:
TSSB’lilerde eştanı olarak depresyon görülme oranı oldukça yüksektir. Gazilerde
TSSB ile birlikte görülen majör depresyonun, diğer depresyonlardan psikolojik ve biyolojik olarak farklı olduğu
ve standart antidepresanlara daha fazla dirençli oldukları gösterilmiştir. Gazi
populasyonda antidepresif tedaviyle depresif belirtilerin düzelmesine karşın
duygusal küntlük ve uyuşukluğun kaldığı gösterilmiştir. TSSB belirtilerinin
arasında en zor baş edilir olanı duygusal küntlüktür. Sivil topluluk üzerinde
yapılan bir araştırmada, fluoksetinin duygusal küntlük üzerinde etkili olduğu
gösterilmiştir.
6.
Dissosiyatif ve psikotik belirtilerı azaltmak: Travma sonrasında
görülecek kimi psikotik belirtiler ve dissosiasyonlar düşük dozda antipsikotik
tedaviye iyi yanıt verir. Ancak dissosiyatif kimlik bozukluğundaki kafa içinden
gelen sesler tarzındaki hallüsinasyonlar ve etkilenme hezeyanları
antipsikotikler tarafından düzeltilemezler.
7.
İmpulsif patlamaları ve öfke nöbetlerini azaltmak: Kendini yaralayıcı ve
zarar verici davranışlar serotonin seviyesinin düşüklüğü ile ilgili olduğundan
teorik olarak seçici serotonin geri alım inhibitörleri (SSRI’lar) etkili
olmalıdır; ancak bu konuda fazla çalışma yoktur. Karbamezepin, sınırda kişilik
bozukluğunda kendine zarar verici davranışlarda etkili olduğundan TSSB’de
kullanılabilmektedir. Bir araştırmada lityum karbonatın da yardımcı olduğu
gösterilmiştir. Başka örneklemlerde opiod reseptör blokerlerinin self
destrüktif davranışları azalttığı bulunmuştur. Atipik depresyon ve histeroid
disfori ek tanıları olan bir grup TSSB’li agresif hastada monoamino oksidaz
inhibitörlerinin (MAOI) yararlı olduğu gösterilmiştir.
TSSB’de Kullanılan İlaç Grupları
Monoamino oksidaz inhibitörleri (MAOI): Fenelzinin, intruzif
belirtilerde daha fazla olmak üzere, intruzif ve kaçınma belirtilerinde % 50'ye
yakın azalma yaptığı gösterilmiştir. Ancak, uyku düzeninin bozulması, cinsel
işlev bozukluğu ve baş dönmesi gibi yan etkileri sorun yaratabilir. Genelde,
fenelzin imipramine göre daha etkilidir, ama kesin sonuçlar almak için henüz
erkendir. Seçici ve reversible MAOI’leri gelecekte TSSB’de yararlı bir ilaç
grubu olabilir.
Trisiklikler: Amitriptilin bir çok çalışmada yararlı bulunmuştur.
Belirtileri nisbeten çok şiddetli olmayan, stabil bir kişiliğe sahip, şiddetli
savaş deneyimi olmayan, daha az panik atağı olan hasta grubunda daha etkili
bulunmuştur. Konsantrasyon bozuklukları, somatik anksiyete, pişmanlık duyguları
ve çeşitli kaçınma belirtilerinin varlığı amitriptiline yanıtın zayıf
olacağının göstergeleridir
İmipramin
de gazi populasyonunda görülen TSSB üzerinde etkili olduğu gösterilmiş bir
ilaçtır. Etkisi 5. haftadan sonra başlar. Desipramin TSSB’de etkili
bulunmamıştır.
Seçici serotonin geri alım inhibitörleri (SSRI’lar): Birçok
açık çalışmada fluoksetinin TSSB belirtilerini azalttığı bildirilmiştir. Son
yıllarda yapılan bir araştırmada fluoksetinin gazi poulasyonunda depresyon ve
TSSB’nin diğer belirtilerinde etkili olmasına karşın duygusal küntlük üzerinde
etkili olmadığı, ancak sivil yaşamın travmalarında diğer belirtilere olduğu
kadar duygusal küntlük üzerinde de etkili olduğu gösterilmiştir.
Son
araştırmalarda, sertralinin de TSSB belirtileri üzerinde etkili olduğu
gösterilmiştir.
Antikonvülzanlar: Karbamazepinin kronik TSSB yararlı sonuçları
olabileceği bildirilmiştir. Bir çalışmada, valproaik asit TSSB’de etkili
bulunmuştur. Ancak bu çalşmaların hiç biri çift kör olarak yapılmamıştır.
Beta adrenerjik blokerler: İki açık araştırma, TSSB
tedavisinde propranololun özellikle de patlamalar, karabasanlar, intruzif
yeniden yaşamalar, uyku bozukluğu, tetikte olma hali ve ürkme belirtilerı
üzerinde etkili olduğunu göstermiştir. Ancak,
ilacın depresyon, yorgunluk, bradikardi, cinsel istekte azalma, tansiyon
düşüklüğü, yüksek dozlarda konfüzyon gibi yan etkileri olabilmektedir.
a2 adrenerjik
agonistleri: Klonidinin gazilerde TSSB belirtilerinı azalttığı ve self
mutilatif davranışlarda etkili olduğu iki ayrı çalışmada gösterilmiştir. Bir
başka araştırmada, imipramin ile klonidin kombinasyonu uygulanmış; uykuda,
karabasanda, ürkme davranışında düzelme sağlarken, kaçınma belirtilerinde
etkisiz kalmıştır.
Benzodiazepinler: Özellikle limbik sistemin
kolay uyarılmasını kontrol etmek açısından benzodiazepin kullanılması için
norobiyolojik bir temel bulunmaktadır. Ancak, alprozolam gibi kısa etkili
benzodiazepinler, çekilme anksiyetesi ve "rebound" etkilerine neden
olduğundan kullanılmaları hususunda dikkatli olmak gerekir.
İntruzif ve/veya
kaçınma belirtilerı ile impuls kontrol zorluğunun önde olduğu bir olguda
bir antidepresan veya antikonvülzan; aşırı uyarılma ve ürkme tedavisi içinse
yüksek potansiyelli benzodiazepin kullanımı tercih edilebilir.
Bilişsel-Davranışçı Tedaviler
TSSB’de
kullanılan başlıca bilişsel-davranışçı tedavi teknikleri şunlardır.
Alıştırma (exposure) tedavisi
Hastanın
korkulan durumlarla yüzleşmesine ve bunlara alışmasına yardımcı olan bir dizi
tekniğe verilen addır. Alıştırma terapi teknikleri travma anılarının ortaya
çıkarılması ve patolojik ilişkilendirilmelerinde bir değişikliğe gidilmesini
sağlamak ilkesine dayanır. İmge yoluyla veya travmatik olayla doğrudan yüz yüze
gelme tekniklerinin ikisinin de terapötik olduğu gösterilmiştir.
Anksiyete ile başa çıkma eğitimi (ABE)
Hastanın
kimi özgün becerileri kullanarak yoğun anksiyeteyi nasıl kontrol edeceğini
öğretmektir. ABE korkulan anıları canlandırmaya değil, bunlar meydana
geldiğinde onunla başaçıkabilecek araçlar sağlamaya dayanır. ABE; biyofeedback,
gevşeme, bilişsel yeniden kurma gibi çeşitli uygulamaları içerir.
Sistematik duyarsızlaştırma (desensitizasyon)
Hastaları
gevşemiş bir durumda korkutucu imgelerle yüzleştirerek aşamalı olarak
duyarsızlaştırma esasına dayanır. Gazilerde yararlı olduğu gösterilmiştir;
ancak çok sayıda oturumu gerektirmektedir. Tecavüz kurbanlarında da daha az
oturumla korkuyu, anksiyeteyi, depresyonu ve toplumsal uyumsuzluğu azalttığı
gösterilmiştir.
Stres aşılama (inoculation) eğitimi
Hastaya
stres ve anksiyete ile baş etme teknikleri öğretilir. Gevşeme ve bilişsel
yeniden yapılandırmayı içerir. Hastanın kontrol duygusunu arttırarak travma
anılarıyla başa çıkmasını kolaylaştırmayı ve kişinin kendisini stresle
başedebilen biri olarak algılamasını sağlamayı amaçlar. Bu değişiklikler
pozitif toplumsal ilişkileri kolaylaştırırak işlevsel şemaları güçlendirir.
Psikanalitik Psikoterapiler
Tedavi
sürecinde travmanın yenileme eğilimi, TSSB terapisinde terapötik sürecin temel
öğelerindendir. Analitik yaklaşıma göre travmatize bireylerin travmatik şemayı
içselleştirmesi ve bunlara tepkisi kişiden kişiye ve ortamdan ortama farklılık
gösterir. Çünkü kişinin travmayı geçirdiği sıradaki iç dünyası başka biriyle
karşılaştıralamayacak kadar özgündür. Travma, kişinin kendini ve diğerlerini
algılamasının içine dahil olarak, bunları değiştirir. Travmanın anlatımında
duygulanımın inatçı bir biçimde yoğunlaştığı noktalar, daha önceki travmaların
varlığını gösterebilir.
Tedavi
sürecinde travma anılarının anlaşılır bir bütünselliğe ulaşmasına ve bunların
anlamlandırılmalarına çalışılır. Bu süreçte hastanın travmatik anılarıyla ne
zaman yüzleşeceğine ve bu anılarını bilinçten uzak tutmasına ne zamana kadar
saygı gösterilmesinin gerektiğine, hastanın bulunduğu noktayı iyi takip ederek
karar verilmelidir.
Teknik ilkeler
1) Travma anılarının yeniden kurulması, intrüzif
bileşenleri var olduğunda yapılmalıdır.
2) İdeal koşullar altında genel aktarım (transferans)
olumlu ve terapi bağı kuvvetli olmalıdır.
3) İntrüzyon kısıtlı ve genel bir klinik iyileşme
bağlamında meydana geliyor olmalıdır.
4) Terapist olumsuz aktarıma dair bir bileşenle
karşılaştığında, ego işlevlerinin etrafında sağlamlaşabileceği ve dolayısıyla
yeni bir bağ oluşmasına olanak tanıyacak yeni geçici bir yapı
sağlayabilmelidir.
5) Terapistin kişiliğine ve yerine dair güçlü duygularla başa çıkmayı da
içeren ve hastayla her an şimdi ve burdayı da kapsayan empatik bir ilişki
kurulmalıdır.
6) Terapist, iç gözlem yoluyla, hastanın travmaya
ilişkin duygularını, terapi sürecindeki duygularını da gözeterek, uyumlu bir
şekilde ifade edecek kelimeler kullanmalıdır. Ancak, belleğin yeniden
yapılanmasını gerçekleştirecek olan terapist değil hastadır.
7) Terapistin bulduğu kelimeleri tekrarlaması, hastanın
geçmişte kendisini travmatize etmiş olayları tanımlamasını kolaylaştırır ve
anksiyetesini azaltır.
Hasta ve Aileye Danışmanlık
Ailenin tedaviye dahil edilmesi
Travmatize
hastalarda ailenin tedaviye dahil edilmesi ve aileyle görüşülmesi ancak
hastanın izni ve isteği ile olmalıdır. Bu tutum hastanın terapi ilişkisine olan
güvenini koruması açısından önemlidir.
Eşler
nasıl destek olabilir
TSSB’li
bir hastanın sıkıntılarını ve yükünü en çok eşleri çeker. Gene travmatize
bireylerde görülen bağlanma ve ilişki sorunları da en çok ikili ilişkilerde
kendini gösterir. Yoğun duygusal tepkilerin travmaya ilşikin nedenlerinden
haberdar olmayan eşler, umutsuzluklarını, doğrudan ya da dolaylı olarak “deli
gibi davranmaktan vazgeç” anlamına gelecek biçimlerde dile getirebilirler.
Keza, bir eş, istemeden de olsa travmaya ilişkin anıların canlanmasını
tetikleyebilir.
Travmatize
olmuş bireyi desteklemek için gereken şeyler; hoşgörü, sabır, anlayış, eşduyum
(empati), güvenme, yakınlık ve ilgi göstermektir. Bir çok kişi, bu özelliklere
önemli ölçülerde sahip olsalar da, bunlar sonsuz özellikler değildir. Ayrıca,
destek, ister istemez öğrenme, kızgınlık ve cesaret kırılması gibi süreçlerle
iç içe gider. Eşlerin ellerinden gelebilecek ve kaldırabilecekleri kadar destek
olmaları ve sınırlarını baştan iyi tayin etmeleri bu tür sorunları
azaltacaktır. Destekleyici başka ilişkilerin gelişimine katkıda bulunmaları
kendi yüklerini azaltabilir. Eşler, öğrendikleri olaydan travmatize olabilir ve
çeşitli belirtiler geliştirebilirler. İntruzif yaşantılar, kabuslar ve uyku
bozuklukları görülebilir. Dolaylı travmaya maruz kalmış eşler, ilişkideki
duygusal fırtınadan yorgun düşebilirler. Destekleyici olabilmeleri için eşlerin
de desteklenmeye ihtiyaci vardır. Eşleriyle
birlikte terapiye katilmaları ya da kendilerinin de terapi görmesi
yararlı olabilir.
Eğitim ve
Rehberlik Sağlama
Travmayla
başa çıkmaya çalışan bireyin ailesi, olayın şaşkınlık ve üzüntü yaratmasından
dolayı destek olmakta güçlük çekebilir. “Olan biteni kafandan çıkarmak için bir
şey yap” türünden iyi niyetli öneri ve destek çabaları travmaya uğramış kişi
için anlaşılmadığının göstergesi olarak algılanabilir ve neticede ortama
birbirinin anlayamamanın kızgınlığı hakim olabilir.
Travmaya
uğramış kişinin davranışlarının temelini aydınlatmak çoğu durumda yardımcı
olabilir. Ancak, dissosiyatif belirtiler
veya bizzat dissosiyatif kişilik bozukluğu varsa aileleri eğitmek
özellikle zor olabilir. Yine de olan bitenin daha iyi anlaşılması, hem daha
sakin iletişimin hem de bireyin aile içinde kabülünün önünü açar. Ailenin
anksiyete seviyesinde azalma olursa, travmatize olmuş bireyin de anksiyete
seviyesinde azalma olur.
Tedavi esnasında bütün
ailenin gündelik sorunlarla baş etmede ve tedavi sürecini desteklemede
profesyonel rehberliğe ihtiyacı olabilir. Ailedeki sorun dolayısıyla sıkıntı
yaşayan çocuklar, profesyonel değerlendirme, rehberlik hizmetleri ve terapiden
yararlanabilirler.
Son Söz
Çatışmaların, savaş koşullarının, işkencenin, aile
içi çocuklara ve kadınlara yönelik şiddetin, doğal afetler gibi çeşitli
travmatik olayların sıkça yaşandığı toplumumuzda, her hekim travmanın piskolojik etkilerini ve toplumu etkileme
biçimlerini iyi bilmeli ve mesleğinin kendisine verdiği insan sağlığını korumak
ve geliştirmek görevinin doğal bir sonucu olarak her türlü şiddete ve baskılara
karşı olmalıdır.
Yararlanılan Kaynaklar
1.
Allen JG. Coping With Trauma: A Guide To
Self-Understanding. Washington, DC: American Psychiatric Press, 1995.
2.
Amerikan Psikiyatri Birliği. Mental Bozuklukların
Tanısal ve Sayımsal El Kitabı, Dördüncü Baskı (DSM-IV). Köroğlu E (çev.).
Ankara: Hekimler Yayın Birliği, 1994.
3.
Anisman HL, Beauchamp C, Zarchanko RM. Effects of
inescapable shock and norepinephrine depletion induced by DSP4 on escape
performance. Psychopharmachology 1984; 83: 56-61.
4.
Başoğlu M, Mineka S. The role of uncontrollability and
unpredictability of stress in the development of post‑traumatic stress
symptoms. Başoğlu M (ed.). Torture and Its Consequences: Current Treatment
Approaches. London: Cambridge University Press, 1992; 182-225.
5.
Başoğlu M, Paker M, Paker Ö ve ark. Psychological
effects of torture: A comprasion of tortured
with matched non‑tortured political activists in Turkey. Am J Psychiatry
1987; 151:76-81.
6.
Blanchard EB, Kolb LC, Gerardi RJ ve ark . Cardiac
response to relevant stimuli as an adjunctive tool for diagnosing post
traumatic stress disorder in Vietnam veterans. Behavior Therapy 1986; 17:
592-606.
7.
Blank AS Jr . The longitudinal cource of posttraumatic
stress disorder. Davidson JRT, Foa EB (eds.). Posttraumatic Stress Disorder,
DSM IV and Beyond. Washington, DC: American Psychiatric Press, 1993.
8.
Bowlby J. Attachment and Loss, Vol II: Separation. New
York: Basic Books, 1973
9.
Bowman M. Individual Differences in Posttraumatic
Respons. New Jersey: Lawrence Erlbaum Associates Pub., 1997.
10. Bremner JD
.Neurobiology of post-traumatic stress disorder. Pynoos RS (ed.). Posttraumatic
Stress Disorder: A Critical Review. Lutherville: MD Sidran Press, 1994; 43-64.
11. Calhoun GL,
Tedeschi RD. Facilitating Posttraumatic Growth: A Clinician’s Guide. New
Jersey: Lawrence Erlbaum Associates Pub., 1999
12. Card JJ .
Epidemiology of PTSD in a national chort of Vietnam veterans. J Clinical Psychology
1987; 43: 6-17.
13. Centers for
Disease Control. Health status of Vietnam veterans. Journal of American Medical
Association 1988; 259: 2701-7.
14. Davidson
JRT, Hughes DL, Blazer DG ve ark . Posttraumatic stress disorder in the
community: An epidemiological study. Psychol Med 1991; 21: 713-21.
15. Davidson
JRT, Smith RD, Kudler HS. Familial psychiatric illness in chronic posttraumatic
stress disorder. Compr Psychiatry 1989; 30: 339-45.
16. Davidson
JRT, van der Kolk BA. The psychopharmacological treatment of posttraumatic
stress disorder. van der Kolk BA, McFarlane AC, Weisaeth L (eds.). Traumatic
Stress. New York: The Guilford Press, 1996; 510-24.
17. Davidson
JRT,Walker JI, Kilts CD. A pilot study of phenelzine in the treatment of
post-traumatic stress disorder. Br J Psychiatry 1987;150: 252-5.
18. Foy DW,
Restnick HS, Sipprelle RC ve Carroll EM. Premilitary and postmilitary factors
in the development of combat-related posttarumatic stress disorder. The
Behavior Therapist 1987; 10: 3-9.
19. Freud S.
Beyond the Pleasure Principle, 1920. The Standard Edition of the Complete
Psychological Works of Sigmund Freud, Vol. XVIII. London: The Hogarth Press,
1955.
20. Freud S .
The problem of anxiety. New York: Norton, 1936.
21. Freud S.
Anxiety, inhibition and symptoms, 1926. On Psychopathology, Vol 10. London:
Pelican Books, 1979.
22. Friedman MJ
.Biological approaches to the diagnosis and treatment of posttraumatic stress
disorer. Journal of Traumatic Stress 1991; 4: 67-91.
23. Goldfeld
AE, Mollica RF, Pesevanto BH ve ark. The physical and psychological sequelae of
torture: semptomatology and diagnosis. Journal of the American Medical
Association 1988; 259: 2725-9.
24. Helzer JE,
Robins LN, McEvoy L. Posttraumatic stress disorder in the general population. N
Eng J Med. 1987; 317: 1630-5.
25. Herman JL.
Sequelae of prolonged and repeated trauma. evidence for a complex posttraumatic
syndrome (DESNOS). Davidson JRT, Foa EB (eds.) Posttraumatic Stress Disorder,
DSM-IV and Beyond. Washington DC: American Psychiatric Press, 1993; 213-28.
26. Horowitz MJ
. Stress response syndromes: PTSD, grief and adjusment disorders. New Jersey:
Jason Aranson, 1997.
27. Keane TM,
Scott WO, Chavoya GA, Lamparski DM, Fairbank JA . Social support in Vietnam
veterans with posttraumatic stress disorder: A comparative analysis. Journal of
Consulting and Clinical Psycholgy 1985;
53: 95-102.
28. Kilpatrick
DG, Restnick HS. Posttraumatic stress disorder associated with exposure to
criminal victimization in clinical and community population. Davidson JRT, Foa
EB (eds.). Posttraumatic Stress Disorder, DSM IV and Beyond. Washington, DC:
American Psychiatric Press, 1993.
29. Kline NA.
Sertraline efficacy in depresed combat patients with posttraumatic stress
disorder. J Nerv Ment Dis 1994; 177: 546-50.
30. Kluznik JC,
Speed N, van Valkenburg C, Magraw R. Forty year follow-up of United States
prisoner of war. Am J Psychiatry 1986; 143:1443-6.
31. Krystal JH.
Animal models for post traumatic stress disorder. Giller EL (ed.). Biological
Assesment and Treatment of Posttraumatic Disorder. Washington, DC: American Psychiatric Press,
1990; 1-26.
32. Lerer B,
Bleich A, Kotler M, Garb R ve ark . Posttraumatic stress disorder in Israeli
combat veterans: Effect of phenelzine treatment. Arch Gen Psychiatry 1987; 44:
976-81.
33. Lindy JD.
Psychoanalytic psychotherapy of posttraumatic stress disorder. The nature of
the therapeutic relationship. van der Kolk BA, McFarlane AC, Weisaeth L (eds.).
Traumatic Stress. New York: The Guilford Press, 1996; 524-5.
34. Lipper S,
Davidson JRT, Grady TA, Edinger JD, Hammer EB, Mahorney SL, Cavenar JD.
Preliminary study of carbamazepine in posttraumatic sress disorder.
Psychosomatics 1994; 27: 849-54.
35. Maercker A,
Schützwohl M, Solomon Z (eds). Post-traumatic stress disorder: A lifespan
developmental perspective. Seattle: Hogrefe & Huber Pub, 1999.
36. Maier SF,
Seligman ME. Learned helplessness: theory and evidence. Journal of Experimental
Psychology (Gen) 1976; 105: 3-46.
37. McFall ME,
Murburg M, Grant NK ve ark. Autonomic responses to stress in Vietnam combat
veterans with posttraumatic stress disorder. Biol Psychiatry 1990; 27: 1165-75.
38. McFarlane
AC. The phenomenology of posttraumatic stress disorder following a natural
disaster. J Nerv Ment Dis 1988; 176: 22-9.
39. Nader K,
Pynoos R, Fairbanks L, Frederick C. Children's PTSD reactions one year after a
sniper attack at their school. Am J Psychiatry 1990; 147: 1526-30.
40. Norris FH.
Sex, race and age differences in the frequency and impact of traumatic life
events. J Consult Clin Psychol 1992; 60: 409-18.
41. Paker M,
Paker Ö, Yüksel Ş. Psychological effects of torture. An empirical study of
tortured and non‑tortured non‑political prisoners. Başoğlu M (ed.) Torture and
Its Consequences: Current Treatment Approaches. Cambridge: Cambridge University
Press, 1992: 72-82
42. Saporta JA,
van der Kolk BA. Psychobiological consequences of severe trauma. Başoğlu M
(ed.). Torture and Its Concequences: Current Treatment Approaches. Cambridge:
Cambridge University Press, 1992; 151-81.
43. Shestatzky
M, Greenberg D, Lerer B. A controlled trial of phenelzine in posttraumatic
stress disorder. Psychiatry Res 1988;
24: 149-55.
44. Shore JH,
Tatum E, Vollmer WM. Psychiatric reactions to disaster. The Mount Saint Helen's
experience. Am J Psychiatry 1986; 143: 590-5.
45. Solomon Z,
Kotler M, Miculincer M. Combat related posttraumatic stress disorder among
second-generation holocaust survivors. Preliminary findings. Am J Psychiatry
1988; 145: 865-8.
46. Şahin D.
İşkenceden sonra gelişen post travmatik stres bozukluğu ile kişilik
özelliklerinin etkileşimi (yayınlanmamış uzmanlık tezi). İstanbul, 1994
47. Şahin
D. İnsan hakları ve özgürlük sorunun psikolojik boyutları. Toplum ve Hekim.
Türk Tabipleri Birliği Yayın Organı 1997; 12: 66-78.
48. van der
Kolk BA .The body keeps the score. Appoaches to the psychobiology of
posttraumatic stress disorder. van der Kolk BA, Mc Farlane AC, Weisaeth L
(eds.). Traumatic Stress. New York: The Guilford Press, 1996: 214-41.
49. van der
Kolk BA, Dreyfuss D, Michaels M, Shera D, Berkowitz B, Fisler R, Saxe G.
Fluoxetine in posttraumatic stress disorder. J Clin Psychiatry 1994; 55:
517-22.
50. Vargas MA,
Davidson JRT. Post-traumatic stress disorder. Psychiatric Clinics of North
America 1993; 16: 737-48.
51. Wolf ME,
Alavi A, Mosnaim AD. Postraumatic stress disorder in Vietnam veterans. Clinical
and EEG findings. Possible therapeutic effects of carbamazepine. Biol Psychiatry
1988; 23: 642-4.
52. Yehuda
R. Risk Factors for Postttraumatic Stress Disorder. Washington, DC: American
Psychiatric Press, 1999.
Tablo 1. Travma sonrası stres bozukluğunda biyolojik
değişiklikler
Psikofizyolojik etkiler
A.Travmayı anımsatan uyaranlara
aşırı otonomik yanıtlar
B. Yüksek fakat nötral uyaranlara
aşırı yanıt
Norohormonal etkiler
A. Noradrenalin ve adrenalin
reseptörlerinde aşırı duyarlılık
B. Glukokortikoid düzeyinde ve
stres yanıtında düşme
C. Serotonin düzeyinde düşme
D. Asetilkolin metabolizmasında
artma
E. Prefrontal kortekste D2 reseptörlerinin
sayısında artma
F. GABA reseptörlerinde azalma
G.
Strese opioid yanıtında artma
H. Noradrenalinin ve vazopresinin
travma sırasında artışı: Travma anılarının belleğe sabitlenmesi
I. Oxitosin ve endojen opioitler:
Amneziler
Noroanatomik Etkileri
Hipokampus hacminda azalma
"Flashback"ler sırasında
amigdala ve bağlantılı yapılarda aktivasyon
"Flashback"ler sırasında
"broca" alanında belirgin
aktivasyon azalması
Sağ
hemisfer lateralizasyonu
Tablo 2. Travma sonrası stres
bozukluğu tanı ölçütleri (DSM-IV)
A.
Aşağıdakilerden her ikisinin de buluduğu bir biçimde kişi travmatik bir
olayla karşılaşmıştır:
1)
kişi, gerçek bir ölüm ya da ölüm tehdidi, ağır bir yaralanma ya da kendisinin
ya da başkasının fizik bütünlüğüne bir tehdit olayını yaşamış, böyle bir
olaya tanık olmuş ya da böyle bir olayla karşı karşıya gelmiştir.
2)
kişinin tepkileri arasında aşırı korku, çaresizlik ya da dehşete düşme
vardır.
|
B.
TravmatIk olay aşağıdakilerden biri ya
da daha fazlası yoluyla sürekli olarak yeniden yaşanır:
|
1)
olayın, elde olmadan tekrar tekrar anımsanan sıkıntı veren anıları; bunların
arasında düşlemler, düşünceler ya da algılar vardır.
|
2)
olayı, sık sık sıkıntı veren bir biçimde rüyada görme
|
3)
travmatik olay sanki yeniden oluyormuş gibi davranma ya da hissetme (uyanmak
üzereyken ya da sarhoşken ortaya çıkıyor olsa bile, o yaşantıyı yeniden
yaşıyor olma duygusunu, illüzyonları, hallüsinasyonları ve dissosiyatIf
“flashback” epizodlarını kapsar).
|
4)
Travmatik olayın bIr yönünü çağırştıran ya da andıran iç ya da dış olaylarla
karşılaşma üzerine yoğun bir psikolojik sıkıntı duyma
|
5)
Travmatik olayın bir yönünü çağırştıran ya da andıran iç ya da dış olaylarla
karşılaşma üzerine fizyolojik tepki verme
|
C.
AşağıdakIlerden üçünün (ya da daha fazlasının) bulunması ile belirli,
travmaya eşlik etmiş olan uyaranlardan sürekli kaçınma ve genel tepkI
gösterme düzeyinde azalma ( travmadan önce olmayan):
|
1)
travmaya eşlik etmIş olan düşünce, duygu ya da konuşmalardan kaçınma çabaları
|
2)
travmayla IlgIlI anıları uyandıran etkinlikler, yerler ya da kişilerden uzak
durma çabaları
|
3)
travmanın önemlI bir bölümünü anımsayamama
|
4)
önemli etkinliklere karşı ilginin ya da bunlara katılımın belirgin olarak
azalması
|
5)
insanlardan uzaklaşma ya da insanlara yabancılaştığı duyguları
|
6)
duygulanımda kısıtlılık (ör. sevme duygusunu yaşayamama)
|
7)
bir gelecegi kalmadığı duygusunu taşıma ( örneğin bIr mesleği, evlilİği,
çocukları ya da olağan bir yaşam süresi olacağı beklentisi içinde olmama)
|
D.Aşağıdakilerden
ikisi ya da daha fazlasının bulunması ile belirli, artımş uyarılmışlık
belirtilerinin sürekli olması
|
1)
uykuya dalmakta ve uykuyu sürdürmekte zorluk
|
2)
irritabiIite ya da öfke patlamaları
|
3)
düşüncelerini belli bIr konu üzerinde yoğunlaştırmakta zorluk çekme
|
4)
hipervijilans
|
5)
aşırı irkilme tepkisi gösterme
|
E.
Bu bozukluk (B,C,D tanı ölçütlerindeki belirtiler) bir aydan daha uzun sürer
|
F.
Bu bozukluk, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, meslekI
alanlarda ya da Işlevselligin önemli diğer alanlarında bozulmaya neden olur.
|
Akut:
Belirtiler 3 aydan daha kısa sürerse
Kronik:
Belirtiler üç ay ya da daha uzun sürerse
Gecikmeli
Başlangıçlı: Belirtiler stress etkeninden en az 6 ay sonra başlamışsa
|
Tablo 3. Akut stres bozukluğu tanı ölçütleri (DSM-IV)
A.Aşağıdakilerin her ikisinin de
bulunduğu bir biçmide kişi travmatik bir olayla karşılaşmıştır:
1)
kişi, gerçek bir ölüm ya da ölüm tehdidi, ağır bir yaralanma ya da kendisinin
ya da başkalarının fizik bütünlüğüne bir tehdit olayını yaşamış, böyle bir
olaya tanık olmuş ya da böyle bir olayla karşı karşıya gelmiştir.
2)
kişinin tepkileri arasında aşırı korku,çaresizlik ya da dehşete düşme vardır.
B.Sıkıntı
doğuran olayı yaşarken ya da bu olayı yaşadıktan sonra kişide aşağıdaki
dissosiyatif belirtilerden üçü ya da daha fazlası bulunur:
1)
öznel uyuşukluk, daygınlık duyumları ya da duygusal tepkisizlik
2)
çevrede olup bitenlerin farkına varma düzeyinde azalma
3)
derealizasyon
4)
depersonalizasyon
5)
dissosiatif amnezi ( yani travmanın önemli biryanını anımsayamama)
C.
Travmatik olay şunlardan en az biri yoluyla sürekli olarak yeniden yaşanır. Göz
önüne tekrar tekrar gelen görünüler; rekküran düşünceler, rüyalar, illüzyonlür,
“flashback” epizodları, o yaşantıyı yeniden yaşar gibi olma ya da travmatik
olayı anımsatan şeylerle karşılaşınaca sıkıntı duyma
D.
Travma ile ilgili anıları uyandıran uyaranlardan belirgin kaçınma (örneğin
düşünceler,duygular, konuşmalar, etkinlekler, yerler, insanlar)
E.
Belirgin anksiyete ya da artmış uyarılmışlık belirtilerı (örn. Uyumakta zorluk
çekme, irritabilite, düşüncelerini yoğunlaştıramama, hipervijilans, aşırı
irkilm tepkisi gösterme, motor bozukluklar)
F.
Bu bozukluk kilinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, messleki alanlarda
ya da diğer önemli alanlarda işlevselliğin bozulmasına neden olur ya da bireyin
travmatik yaşantısı aile bireylerine anlatarak kişisel desteklerini harekete
geçirmek ya da yardım almak gibi gerekeni yapmasının peşinde koşma yetisini
bozar.
G. Bu bozukluk tarvmatik olaydan
sonraki 4 hafta içinde ortaya çıkar ve en az iki gün en fazla dört hafta sürer
Bu kadar güzel anlatılabilir,emeğinize sağlık.Bunların hepsini Aile danışmanlık eğitimi akanlar ve İnsan psikolojisiyle ilgilenen herkesin mutlaka bilmesi şart.Kısa süreli kurslarla sertifikalarla uzman veya danışman olanlar bilakiz onlar.
YanıtlaSil